Küvet sıcak suyla doldurulmuştu, Zade'e abartmaması gerektiğini söyleyerek Shade'in yanına yollamıştım. Küvetin içinde haşlanmış, su soğuyana kadar çıkmamıştım. Günlerin üzerime bulaştırdığı pislikten arınmış olmama rağmen çıkmak istememiştim. Üşüyünce arkamda damla damla iz bırakarak kurulandım. Duş alırken Shelby'nin olmaması yeterince garipti zaten.
Temizlenen kıyafetlerim sabah getirilmişti. Küvetin olduğu odadan çıkmadan önce üzerimi giyindim, tuniğimi de geçirdim. Islak saçlarımı vücudumu kuruladığım havluyla yatıştırmaya çalışırken odadan çıktım.
Birkaç adım atmıştım ki kapının orada bir çift çizme gördüm.
Ellerim başımın üzerinde kaldı, yavaşça kafamı kaldırdım çünkü bu bacaklar Zade'e ve diğerlerine ait olamayacak kadar kısaydı. Odanın bir köşesinden Malcolm'a bakarken yutkundum, havluyu yavaşça aşağı indirdim.
Ağzımı bir şey demek için araladığımda elini kaldırdı, susmamı istiyor gibi baktı. Gayriihtiyari yaptığı şeyi kabul ettim ve sustum. "General..." diye mırıldandı. "onu göremedim."
Düşünmeden konuştum. "Burada." Onu yollamıştım, çok dil dökmem gerekmişti. Kendime ait yarım saate ihtiyacım var diye ağlayarak konuşmuştum ve sonunda ikna olmuştu. O gittiği an kötü bir gülümsemeyle yıkanmıştım. Kimse buraya çıkacak kadar aptal olmamalıydı, hele ki aşağıdaki tavırları gördükten sonra bundan emindim. "Şimdi gelir." Tereddüdü sesime yansıtmadım.
Malcolm beni duyuyor gibi değildi. İzliyordu, saçlarımdan akan sulara bakıyordu ve... rüyadaymış izlenimi yaratıyordu. Bana bir adım attığında çıktığım odaya doğru bir adım geri attım. Gözlerim hemen yanımda duran hançere kaydı.
Kahretsin. Pencerenin önüne bırakmıştım. Sadece birkaç metre önümdeydi, gün ışığı kınını okşuyordu. Malcolm'un biraz daha yaklaştığını fark edince hançerden gözümü çektim ve bu kez pencereye yaklaşmaya yönelik çekildim.
"Generale seslendim. Ama beni duymadı." İç geçiriyormuş gibi konuştu. Hemen yanında duran su dolu bardağı aldı. "İyi görünüyorsun Mira."
Bu kadar aptal olamazdı. Bu kadar salak değildi. Ama bardağı güvenle tutuyor, ağzımın içine hepsini boşaltacak gibi bakıyordu. Zade ne demişti? Ufacık bir parça koparsam tadın damağıma yayılır ve sen farkına bile varmazsın. Zade söylerken bile bu kadar ürpertici gelmemişti.
Gülümsemeye çalıştım. "Evet, arada sırada kulakları tıkanıyor. Ama nefes alışımı bile takip edecek kadar dikkatli dinliyor. Ufacık bir ses çıkarsam bunu duyar."
Bir adım daha...
"Şu an duyabileceği bir mesafede olduğunu düşünmüyorum." dedi yutkunarak.
Ardından gözlerimizle konuştuk. Saniyeler geçti, geçti... saçlarımdan akan su gözümün kenarından süzüldü.
Malcolm benden bir parça koparmak için hevesle soluduğunda bakışmayı ondan önce sonlandırdım. Kapadığım boşluğa atıldım, arkamı dönüp pencereye koştum. Sehpaya eğilip hançeri alana kadar Malcolm mesafeyi yarıya indirmişti.
Yaklaşmasına izin veremezdim, o bir draak'tı. Yaklaşırsa elimde ne olursa olsun ruhumu çekebilirdi ve ne kadar mesafeden bunu yapabileceğini bana kimse söylememişti. Aklımda Zade'in görüntüleri oynuyordu, dip dibe girmesine gerek kalmadığını biliyordum ama bu ona özel olabilirdi, içimden bir ses yaklaşmadan bile ruhları çekebileceğini söylüyordu.
Hızlıca kınından çıkardım ve büyük bir hızla dönüp hançeri ona fırlattım. Hançer havada dönerek süzüldü. Malcolm dumana boğulup dibime girmedi, insan gibi yürüyordu. Fırlayan hançerim onun kaburgalarının içine saplandığında acı dolu bir bağırış koydu, elini üzerine götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...