Kalktığımda Zade'i yanımda bulamadım ama bulamadığıma inanılmaz memnundum. Koridora çıkıp Cooper'dan banyoyu hazırlamasını istedim. Yatağın üzerine örtüyü attım, o bakışları üzerimde hissetmek istemediğim için izleri sakladım.
Uzun uzun yıkandım. Yerdeki bardağın üzerinden atladım, hançeri alıp üstüme yerleştirmeden önce üzerindeki kanı temizledim. Yatağa bir türlü bakamıyordum, hem Zade'in hem de benim kanımla kaplanmıştı çünkü kaburgalarının altından akan o kan bir türlü durmamıştı.
Aklımdan dün gecenin izleri geçerken nefes alamaz oldum, ruhum sıkışmaya başladı. Ruhum... Matta, ondan nefret ediyordum.
Ama nasıl hissettirdiğini de unutamıyordum.
Kendimi balkona attım. Zade'in odasını balkondan görmem imkansızdı, pencerelerinden yansıma yapıyordu. Ağzıma bir yaprak sıkıştırdığını ve gece bana çiğnettiğini hatırlıyordum, ondan sonra gitmiş miydi? Hayır, yanıma uzanmıştı.
Tırabzanlara yaslanmış bahçeyi izliyordum. Hayallerimde boğuluyordum, bu yüzden sesi fark etmem çok uzun sürdü. "Mira? Üzgünüm dün akşam..." Sesi kesildi.
Hızlıca balkon kapısına döndüm ve Jeff'in yatağımın örtüsünü hafifçe aşağı kaydırdığını gördüm. İleri bir adım attım ve öylece donakaldım.
İşte ruhum tam olarak şimdi çekiliyordu.
Örtüyü tamamen çekti ve kan içinde kalan bütün yatağı gördü. Kaşları çatıldı, elindeki örtü aşağı düştü ve sonra balkona doğru baktı. Kapıdan hızlıca hemen boynumu süzdü ama izi göremedi. Cooper'ın dışarı çıkacağız diye bana verdiği kapalı tuniklerden birisini giymiştim.
"Jeff," dedim ama gerisi gelmedi, ne söylerdim bilmiyordum.
Jeff gözünü boynuma dikti, her geçen saniye bakışları değişti. İnsanın iliğini titretecek gardiyanın gözleri parladı. "Ruhuna dokundu mu?" diye sordu ama gardiyanımdan gelen bir soru değildi. "Ruhuna, Mira... dokundu mu?"
Hiçbir şey diyemedim, öylece bekledim. Dokunmuş muydu? Bu dokunmak sayılır mıydı?
Jeff arkasını dönüp duman gibi kaybolmadan önce onu durdurmaya çalıştım. "Jeff!" Ama gitmişti. "Cusca,"
Odadan hemen çıktım. Aşağı kata uçar gibi indim, tek eksiğim kanatlarımdı. Kahretsin, ne düşündüğünü bile anlayamamıştım. Fark etmiş miydi? Hayır, o kan parçalanan bir boğazdan anca akardı.
Yanlış anlamıştı.
Yemek salonunun kapısını nefes nefese ittirdim. Çarpan kalbimi yavaşlatmak için avcumu göğsüme dayadım ve içeride kimin olduğunu inceledim. Shade ayaktaydı, şarap içiyordu. Greg pencereden dışarı bakıyordu ve Zade...
Lanet olsun, onu bugün görmeyi aklımdan geçirmemiştim.
Gri gözleri beni buldu, aynı sandalyesinde oturuyor ve bardağının kenarında Shade'i dinlerken parmağını gezdiriyordu ama ben içeri girdiğim an parmağı bir yerde durdu, Shade'i dinlemeyi bıraktı ve bana baktı. Gözleri gözlerimden aşağı indi, tüm vücudumu süzdü ama sonra endişeyle kızaran yanaklarımı fark etti.
Kaşları çatıldı. "Camira?"
Ayağa kalktığında iki general de bir sorun varmış gibi doğruldu ve tam o sırada Jeff yanımdan geçip içeri girdi.
Zade'in gözleri benden ona kaydı. Jeff'i kolundan tutacağım sırada beni görmezden gelip kralının karşısına geçti. "Ruhuna dokundun mu?" diye sordu. Zade ona şüpheyle baktı ve o andan itibaren görünmez oldum. Jeff'in gözlerinden ateşler çıkıyordu. "Sana bir soru sordum Zhaal, onun ruhuna dokundun mu!" Öyle çok bağırdı ki Shade elindekini bırakıp ikisine doğru küçük adımlar atarak yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...