Ufak bir bilgilendirme yapayım, dördüncü kısmın yarısı bitti. Bundan sonra atacağım bölümler normalden daha kısa olabilir, bölüm çok kısaydı yorumları yapmayalım çünkü o şekilde attığımda günde iki bölüm paylaşıyorum, atmasam bile her gün yolluyorum zaten.
Bu arada sabahları duvarıma bölüm gelecek mi diye yazıyorsunuz, görüyorum ama son attığım bölümdeki yorum ve oy sayısına bakıyor, sonra yeni bölümü okuyup düzenliyorum. öyle paylaşıyorum. Yani o an için ben de bilemem.
İyi okumalar!
**
Yanan otların üzerinde geçirdiğim ikinci saatimdi. Zade arkamda kollarını birleştirmiş biçimde duruyordu ve ben de yorgunluktan düşüp bayılacaktım.
Çukur'daki üçüncü günümdü ve nefes çekmekte hâlâ zorlanıyordum. Şimdi daha da katlanılmaz bir hal almıştı.
Hayır, Zade bana çığlık attırmıyordu. Köpek yine yalan söylemişti. Üç gün önce yanan alanlara beni götürmüş ve burada anahtarın gücünü deneyeceğimizi söylemişti ama çığlık atmak çok tehlikeli olacağı ve kalbimi durdurabileceği için bunu yasaklamıştı.
Somurtmaya başladığımda aynı etkiyi çığlık atmadan da verebileceğimi söylemişti.
O güç aslında bir kalkandı. Bağırmama gerek yoktu. Başka şekilde de aynı etkiyi verebilirdim ama yapamıyordum. Yani ben yapamadığıma inanıyordum, Zade ise bir güç uyguladığımı ama bunu göremediğimi savunuyordu.
Bana kalırsa yalan söylüyordu.
Çünkü karşımda üzerinde bu gücü deneyebileceğim bir insan yoktu. Onu kullanıyordum, ona zarar vermek istemediğim için gücümü de ortaya çıkaramıyordum.
Tanrıya zarar verebilirmişim gibi...
Alnımın kenarından akan teri silmeye kalkışmadım. Omuzlarım düşmüştü, yanan toprağa dalmış gitmiştim. Yanıma doğru adımlar attı ve sonunda önüme geçti.
"Dudaklarını ne kadar daha büzeceksin?"
"Bana yalan söylüyorsun."
"Sana yalan söylemiyorum M'rea. Güç kullanıyorsun ama bana etki etmiyor. Yine de ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyorum."
"Sana inanmıyorsam kusura bakma Zhaal. Bunca zaman kandırıldım." Parmaklarımı sayarken kaldırmaya başladım. "Seni insan sandım, draak olduğunu öğrendim. Draak sandım, general çıktın. General yokmuş çünkü sen kralmışsın. Ve en son bildiğim bütün isimlerin yalan, Rhuzhar'ın gerçek olduğunu duyuyorum, bir tanrı çıkıyorsun. Yani kendini koruma gücün var yalanını atmak senin için yalan bile sayılmaz."
Gözleri kısıldı, bana beni öldürecekmiş gibi baktı.
"Daha sayacak mısın?"
"Sayabilirim. Sabaha kadar yapabilirim. Ama kendimi öfkelendirmek istemiyorum. Hele ki Çukur'dayken hiç yapamam. Ağzımdan ne çıksa önümde beliriveriyor."
Gerçekten de öyleydi.
Su istiyordum, masada su oluyordu. Sıcak diyordum, pencereler ardına kadar açılıyordu ve rüzgar içeri giriyordu. Zade'e bir kere bağırmıştım ve kendimi ondan uzakta, bahçede buluvermiştim. O da beni azarlamış durmuştu. Burada kendimi tanrıça gibi hissediyordum.
"Bana inanmıyorsun?" dedi tekrar.
"Kesinlikle hayır."
"Pekala," O gülümseme hiç hoş değildi. Önümden çekildi ve arkama doğru bir adım attı. "Ul'na'yla tanış o zaman. Eminim ki bir canavar benden daha güvenilirdir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...