30. Bölüm

1.7K 284 48
                                    

Shade ve Gregory arkamda birbirinin üzerine çullanırken Jeff beni izliyordu. Elime bir yay almıştım, Zade'in verdiği oku kullanmıyordum. Hedef birkaç metre önümdeydi, kaçıncı oku fırlatıyordum bilmiyordum. Gerçekten paslanmıştım. Eklemlerim kolumu kaldırmaktan ağrıyordu ve kim bilir reflekslerim bana ne derece küsmüştü.

Bahçeye indiğimde üç generalin çoktan burada olduğunu görmüştüm ama Zade yoktu. Hiçbirisine bakmadan sıralanmış yaylardan birisini alıp hedefi vurmaya başlamıştım. Jeff iki dakika sonra yanıma gelmişti ve kaledeki gibi bana dikkate almam gereken uyarıları sıralamaya başlamıştı.

Suratındaki o bakışı görmüştüm.

Gülümsemek istiyordu ama yapmamak için kendisini zorluyordu.

Kollarını kavuşturmuştu, alnımdan düşen her ter onu mutlu ediyordu. Shade öteki taraftan bağırdı. "Jeffrey!" Gregory'yi ittirdi. "Al şunu başımdan yoksa onu delik deşik edeceğim."

"General yenilmeyi hazmedemiyor. Hâlâ öğrenememiş. Kazanmak da var kaybetmek de."

"Hilekâr."

"Hiç de bile."

Jeff gözlerini devirdi. Bana tebessüm etti. "Mira, küçük çocuklarla ilgilenmem gerekiyor. Sen devam et."

Başımı salladım, nefesimi boşa harcamak istemedim. Sepetten bir ok daha çekip yaya yerleştirdim. Tüm dikkatim hedefteydi, Shade'in ağlamalarını bile duymuyordum.

Çektiğim nefesle göğsüm şişti ama her geçen dakika hedeften uzaklaşıyordum, dikkatim dağılıyordu. Sanki soluklarım parmağımı titretiyordu ve ben yanlışlıkla yaprakları vuruyordum.

Dirseğimde uzun parmaklar hissettim. "Düşürüyorsun Camira."

Bahçeye çıktığını görmemiştim. Arkama geçtiğini duymamıştım.

Yay elimden az kalsın kayıp gidiyordu. Boğazımı temizledim ve dirseğimi düzelttim. Zade bir adım daha atınca sırtım sürtünmeyle titredi. Gel de o oku şimdi at, Mira. Sıkmaktan titreyen parmaklarımın üzerine elini koydu, sadece bir milim beni oynattı ama en azından artık yay sabit duruyordu.

Dudaklarını kulağıma eğdi. "Hazır olduğunda bırak. Elimden çıksın, şansım belki yaver gider diye düşünmediğin bir an." Lanet olasıca... Beni daha çok terletmeye başladı. Parmağı dirseğimi okşayınca kolumun düştüğünü fark ettim, yine ağaçları vuracaktım. "Heyecan mı, yorgunluk mu?" dedi azıcık daha yaklaşıp.

"Matta, odaklanmaya çalışıyorum."

Hafifçe güldü. Hedefe bakmıyordu, beni izliyordu. Parmağını kıpırdatmayı kesti. "Bırak, Camira." Dudağı yanağımda kıpırdadı. "Fassa, bırak."

Bıraktım ama nereden vurduğuma bakmadım. Yayı indirip ona vücudumu çevirdim, yüzündeki o pişkin ifadeyi tırmalayarak yok etmek istedim.

"Çok mu iyi yay kullanıyorsun?"

"Muhtemelen."

"Her şeyde iyi olamazsın."

"Ama öyleyim. Muhteşemim." Parmağıyla hedef tahtasını gösterdiğinde göz devirip döndüm. Evet, muhteşemdi. Tam on ikiden. İmkânsız bir şekilde oraya ok saplanıvermişti.

"Bu şans."

"Şansı ben yayıyorsam elbette şans diyebilirsin." Bana doğru eğildi. "Hediyemi beğendin mi?"

"Teşekkür mü bekliyorsun? Hakkımla aldığım bir şey. Oyunculuğum için sonra böbürlenebilirim." Yayı sepetin yanına bıraktım. Terden ıslanan saçlarımdan ellerimi geçirdim. "Draak'lar çok hızlı hareket ediyor. Hedefim olmaya ne dersin Zade? Hareketli bir şeyleri vurmam gerekiyor."

ÖTEKİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin