Teras çorak topraklara bakıyordu, çıplaklığın ardından başlayan ormanın belli bir kısmını gecenin karanlığında seçebiliyordum. Korkuluğa ellerimi yaslamıştım, manzarayı izliyordum. Tıpkı bir zamanlar kulede yaptığım gibi bakıp hayal kuruyordum. Tanrılar aşkına, nereye gittiğimi bile bilmiyordum ama en kötüsü bu değildi, hayır. Burada kaybolursam, ölürsem... hiç kimsenin beni aramayacak olmasıydı.
Beni arayacak tek kişi de bilinmeyen topraklara benimle yürüyordu.
Nefret ettiğim hayatımdan koparılıp başka bir nefretin içine sürükleniyordum. En azından kalede aptal değildim, en azından orada duvarların arkasına gizlenip istediklerimi öğrenebiliyordum.
O kadar kapılıp gitmiştim ki ne kapının açıldığını duydum ne de arkamdaki ayak seslerini. Zade arkama geçip ellerini ellerimin yanına koyana kadar burada olduğunu fark etmemiştim. Baktığım yere baktı, beni tanıyormuş gibi sordu. "Ne hayal ediyorsun Camira?"
Hayallerim bana özeldi ve ele geçiremeyeceği tek şeydi. Belki de soruş şeklindendi... ona cevap verdim. "Şu ormanda tek başıma yürüyebilmeyi düşünüyorum. Ve canlı olarak geri dönmeyi."
"Orada kata'lar geziyor, draak'lar yürüyor."
"Biliyorum." dedim sakince. Zaten hayal ettiğim de buydu. Yürüyebilmek. Ve geri döneceğimi bilmek. "O kadar eğitim al... ufak bir kedi seni öldürebilsin. Komik."
Jeffrey beni hep eğitmeye çalışmıştı. Oradan oraya savurmuş, acımamış, canımı yakmıştı ama elini her uzattığında senin için seni incitiyorum Mira demişti. Anladığımı sanmıştım. Karşıma beni gerçekten yaralamak isteyen birisi çıkarsa ona karşı koyabileyim diye beni ufak ufak çiziyor sanmıştım. Fakat Jeff bu yabani toprakları biliyordu, buradaki hiçbir şeyden kılıçla ve kas gücüyle korunamazdım.
"Yalancıların arasında karanlığa sürükleniyorum ve hiçbir şey yapamıyorum." O boşluğa, ormanın içine geri düştüm. Zade'in bana doğru eğildiğini boynuma çarpan nefesinden anladım, dinliyordu.
Sürekli ne düşündüğümü merak ediyordu. Kaledeyken sorabiliyordu çünkü anlattığımda asla yargılamıyordu. Jeff'e söylesem yaratmak istediğim korkutucu manzaraya yüzünü çevirir sanıyordum. O yapmamıştı. Onun umurunda değildi ve artık Jeff'in de umurunda olmadığını görüyordum.
"Keşke bir draak olsaydım." İçimden geçirdiğim iğrenç kabusu sesli söylememeliydim ama... "Kelimeleri kullanınca ne kadar çirkin bir dilek olduğunu daha iyi anlıyorum."
"Bu yüzden soruyorum." Saçımın ucuna dokundu, kulağımın önünden arkaya attı. Kısa saçlarım bir şekilde omzumun arkasında kaldı ve itaatsizlik edip yüzüme geri düşmedi. "Korkağın teki olduğun için nefret ettiğin ruh emicilere mi dönüşmek istiyorsun? Hayal kırıklığına uğruyorum Camira."
Hayallerden koptum.
Gözlerim sinirle kısılırken tırabzanları sımsıkı kavradım. Artık sözleri sinirimi bozmakla kalmıyordu, kalbimi kırıyordu. Söylenebilecek en kötü sözleri özenle seçiyordu.
"Kızdın mı? Sen bir korkaksın." Hemen boynumun üzerindeydi. "Jeff koruyucundu ama ona söylemeyi seçmemiştin." Samuel'den bahsediyordu. "Hiçbir şey anlatmadığını öğrendiğimde, kendi yolunu kendin açacaksın sandım ama sen susuyor ve kabulleniyordun. Hep arkanda bir gardiyanın vardı. Kendini savunmayı öğrenmiş olabilirsin ama tırnaklarını çıkarmayı seçmedikten sonra bildiklerin ne işe yarayacak?" Daha da yaklaştı ve fısıldadı. "Hayır... bir draak olsaydın bile ufak bir insan seni parçalara ayırabilirdi."
Daha çok sıktım. Yeterince güçlü olsaydım tırabzanlar parmaklarımın arasında parçalanmış olurdu. Öfkeyle kasıldım, gözlerim yanmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasiSisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...