47. Bölüm

1.2K 287 111
                                    

"Cusca, cusca, cusca!" Fia arkamızdaki duvarı yıkmaya çalışırken yırtıcı gibi kükredi. Son üç saattir onları oturduğum yerden izliyordum.

Benim yaptığımdan farklı bir şey yapmıyorlardı. Sadece draak oldukları için yumrukları daha güçlüydü. Benim vurma şiddetimin neredeyse bin katı kadar yıkıcı darbeler atsalar bile duvarlar bu farkla titremiyordu.

"Mira!" Fia bağırdı ama hâlâ duvarı elliyordu. "Güçlü dur!"

Bunu son iki saattir kaç kere duyduğumu bilmiyordum.

Tıpkı Jeff'in dediği gibiydi. Beni öldüreceğine, benden nefret ettiğine inanacağım bir sesle bana bağırıp duruyordu ama kelimeler başımı dik tutmam ve vazgeçmemem için söyleniyordu. Lakin Fia o kadar gaddar bir ton kullanıyordu ki ağlayacaktım.

"Lütfen bana bağırma."

"Sen Zhaal'ın eşisin, burada kuruyup gidemezsin!" Bir yumruk daha çaktı. "Tanrının eşisin!"

"Ona pek yardımcı olmuyorsun Fia."

Mikas'ı duymazdan geldim. Parmaklarıma bakıyordum. "Farkındayım!"

"O zaman bayılacakmış gibi durmayı kes ve ağlayan tonla konuşma!"

"Tanrının eşi olabilirim ama ben insanım!" Son bir saattir ben ona bağırıyordum o bana bağırıyordu. Sinirlerim iyice bozulmuştu. Mikas'ın kanı beni tekrar yaşama döndürse, enerji verse bile dinç olduğumu söyleyemezdim. Uyumak istiyordum. Hem de yıllarca uyumak...

"Siktiğimin kapısı nerede!" Mikas gürledi. Omuzları gerildi, hırlar gibi nefes veriyordu. Ul'na gibi bir canavar içinden fırlayıp çıkarsa şaşırmazdım.

Fia yumruklamayı bıraktı, başını duvara vurmaya başladı. Mikas dayanamadı. Meşaleleri bir daha sökmeye çalıştı ama yerin metrelerce altına kök salmış gibi kıpırdamıyorlardı. Meşaleleri oynatıp duvarlara tutmak, bir çatlak görmek istiyordu ve sökemediğinde iyice deliriyordu.

Son noktaya ulaştı.

Taşları tekmelediğinde toz bulutu yüzüme kabardı, kollarımı kaldırıp pislikten korunmaya çalıştım. Dehşete düşmüş bir şekilde, parmaklarımın arasından ona bakıyordum. "Cusca!" Çığlık atıyor, küfrediyordu. Savurdu, kayaları parçaladı. Fia onu durduramayacağına inanarak birkaç adım geriledi. Generali benden iyi tanıyordu, bu yüzden nefesini boşa harcayıp kelimeleri kullanmakla uğraşmadı.

Mikas bacağını kaldırıp yattığı tabuta iyi bir tekme savurdu. "Zhaal, seni aptal! Bizi aklınla siktin!" Tekme, tekme, tekme...

Tabut yerinde titredi, taşları çatladı. Son darbeyle birkaç santim oynayıp altındaki taşları kırdığında üçümüz aynı anda kafamızı kaldırdık.

"O... hareket mi etti?" dedi Fia parmağıyla tabutu işaret ederek. Mikas tekmelemeyi kesti. Fia'nın cesedini kaplayan örümcek ağlarına elimi sokup dizlerimin üzerinde doğruldum ve bir arkadaki tabuta baktım.

Mikas kendi uyuduğu yerin önünde şiddetle soluyordu ama sakinleşmişti, Rhuzhar'ın üç çizgisine bakıyordu. Gözlerini üst üste kırpıştırdı, sonra gergin ifadesi dağıldı.

Aramızda sessiz bir konuşma döndü.

Yerimden fırladım, Fia koştu ve Mikas tabutun tepesine ellerini koydu. "İttir!"

Yirmi iki yıllık yaşamımda böyle ıkındığımı hatırlamıyordum. Üçümüz aynı anda tüm gücümüzü uyguladık, benim insanı kaslarıma bile ihtiyaç duyuldu. Tabut birkaç saniye sonra dallarından kopuyormuş gibi sesler çıkardı. "Aç şu mührü!"

ÖTEKİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin