Başım çatlıyordu!
Zhaur ve Ulkos'un yanından kalktıktan sonra arka kapıdan içeri dolaşmıştım ve kendimi yatağa atmıştım. Örtünün altındaydım, perdeleri çekmiştim ve alnıma kadar battaniyeyle kaplıydım.
Karanlığın içinde, sessizlikte mutluydum. Ta ki kapı tıklatılana ve açılıp içeri güneş ışığını sokana kadar.
"Miracığım?" Shade'in sesini duyduğumda yorganın altında mırıldandım ve ona sırtımı döndüm.
Hemen içeri girmedi, odanın içine bakınmış ve beni görememişti.
Kapıyı kapattığında ve adım seslerini duyduğumda içimden ona küfrettim. "Beni rahat bırak."
Adımlar tek kişiye ait değildi. Arkasında birisi daha vardı. Eğer o kişi Jeff'se hançeri alnına geçirecektim ama ilk önce yerimden kalkacak gücü bulmam gerekiyordu. "Cusca, odanın içi Çukur'dan daha sıcak."
Mikas'tı.
Sağıma ve soluma gölgeleri düştü. Yorganın tepesinden tuttum ve gözlerimi açacak kadar aşağı çektim. Shade tepemde dikilmişti, bir kaşını kaldırmış beni izliyordu. "Ölüyor gibi görünüyorsun."
"Çık git."
Göğsünü şişiren havayı üfledi, uzun saçlarını karıştırdı. "Evet, dünden beri beni yanından kovuyorsun zaten. Seni o köpeklerin arasından alıp taşımak istediğimde suratıma tekme atmaya kalkıştığını hatırlıyor musun?"
Hayır, hatırlamıyordum.
Bir ara birisine bağırmıştım. Beni içeri taşımak isteyen gölgeyi hatırlıyordum ama kim olduğunu çözememiştim. Ulkos ve Zhaur'un arasından beni çıkaramadıkları için üzerime battaniye örtmekle yetinmişlerdi.
Shade yanıma oturdu. Yorganı tekrar yüzüme örtmek için elimi kaldırdığımda cık cık yaparak aşağıya geri indirdi. O sırada bakışlarımın kaydığını gördü.
"Beni ne kadar görmezden geleceksin?"
"Sonsuza kadar."
Hafifçe gülümsemeye çalıştı. "Miracığım sonsuzluk çok uzun. Güven bana biliyorum ama sen bilmiyorsun. Henüz bir bebeksin."
Mikas ellerini beline koydu, başını yana eğdi. "Shade, senden daha büyük problemleri var gibi görünüyor."
Shade'in pek umurunda değildi veya ölmek üzere olduğumun farkında değildi. Başımdaki ağrı küçümsenemezdi. Belli bir noktadan giriyor ve tüm vücudumu zonklatıyordu. En son ne zaman başım ağrımıştı ki?
"Benimle ne zaman konuşacaksın?" diye sormakta diretti.
"Asla."
"Mira, özür dilerim." dedi sessizce. Dalga geçmediğini görebiliyordum. Yavru köpek gibi peşimden geziyordu, sanki ona et sallıyordum. "Seninle konuşmamız gereken ufak birkaç detay var. Jeffrey onu öldüreceğini ve sonra pişman olacağına inandığı için gelmedi ve Zade'i görmek istemediğini dün gece hepimize belli ettin."
"Seni görmek istediğimi sana düşündürten nedir?"
"En çok beni seviyorsun."
"Doğru." diye mırıldandım. "Jeff'i ve Zade'i sevmekten başka çarem yoktu. Seni sevmeyi kendim seçtim. Tıpkı Jeff'e ve Gregory'ye anlatmadıklarımı Mikas'a anlatmayı kendim seçtiğim veya Fia'yı Zade hakkında dedikodu yapabileceğim güvenilir kişi olarak seçtiğim gibi." Ölümden çekip çıkardığım general huzursuzca kıpırdandı. "Bu yüzden siz de görmek istediğim kişiler listesinin en sonundasınız. Samuel'i görmeyi tercih ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...