Neredeyse beş gün boyunca Shade ve Gregory ile pasımı atmaya çalıştım. Jeff hiç müdahale etmedi, başkalarıyla da karşılaşmam gerektiğini söyledi. Shade bana dumanları öğretiyordu, Gregory ise bir insan kaç metre yuvarlanabilir diye üzerimde deniyordu. Adam metal gibiydi, Ulkos'un ona neler bahşettiğini yaşayarak öğrenmiştim. Elinin tersiyle yanlışlıkla vurduğunda kafam yerinden çıktı sanmıştım. Hemen özür dilemişti, Shade kahkahalara boğulmuştu. Eğleniyorlardı ama şikayetçi değildim. Yere her düştüğümde bir daha aynı şekilde darbe almamayı öğreniyordum.
Toz toprak içinde kaldıktan sonra odama dönüyor, bir saat yıkanıyordum.
Ve sonra Zade geceleri beni buluyordu.
Shade ve Gregory'nin keyfinden benimle çalışmadıkları belliydi. Ben düştükçe kıkırdıyorlardı atıyorlardı lakin alay ettiklerini sanmıyordum. Bunu onlara kralları tembihlemişti. Mira'yı kendisine getirin, hızlandırın. Ağzından çıktığına emin olduğum kelimelerdi. Onlarla günümü geçirdikten sonra Zade ile köpeklerin kapısında karşılaşıyordum. Birkaç gündür pek konuşmuyorduk ve o dumanları artık kullanamayacak raddeye gelene kadar benimle oynuyor, hislerimi kuvvetlendireceğini söylüyordu.
Tanrılar şahitti, dediği doğruydu.
Nereden fırlayacağını biliyordum. Nasıl yapıyordum anlamıyordum ama biliyordum.
O çanlar gerçekti.
Belimde bir kılıçla zindan kapısına doğru yürüyordum. Zade'i bu saatlerde, akşam yemeğinden sonra bulurdum. Yıldızlara bakarak yürürken solumdan bir şey fırladı.
Hemen durdum, yüzümü geriye çektim. Önümden ok gibi geçen şey gözümün dibinden süzüldü. "Harika refleksler Camira."
Zade'e bakmadım, çimenlere düşen şeyi görmeye çalıştım.
Ağzım açık ona döndüm. "Sen bana taş mı attın!"
Kıkırdadı. "Çevresi bezle kaplı bir taş. Ama vursaydı canın biraz yanardı."
"Taş!" diye bağırdım. Kılıcı tutarak boğazına yapışacakmış gibi yürüdüm, yakasına uzanıp onu çektim. "Kafama taş attın!"
Dudağı hâlâ eğlendiği belli eder şekildeydi. "Çok abartıyorsun."
"Zade!"
Gözleri kısıldı. "Kralım." Uyarıcı bir şekilde parmağını aramıza soktu. "Haydi söyle, ben de bir daha kafana taş atmayayım."
"Yüz verdikçe daha beter oluyorsun. Keyfinin yerinde olduğu günlerde seni hiç çekemiyorum." Hâlâ duvarın kenarında bekliyordu. Ofladım. "Şu işi yapacak mıyız, yoksa taşlanacak mıyım? Konuşmadan da çalışabiliriz."
"Hmm... bugün farklı bir şeyler planlıyordum."
Solumdaki koca kapı açılmaya başlayınca bir oraya bir de Zade'in suratına baktım durdum. Yüzüm beyazladı, Zade halime kıkırdadı.
"Saçmalama."
"Hayır, onlara top fırlatmanı beklemiyorum." Bir şeyler söylüyordu ama kulaklarım çoktan tıkanmıştı. Açık kapıdan çıkan iki devi izlerken geri geri tüymeye çalıştım ama Zade'e çarptım. Dirseğimden tuttu. "Bunu aşmadık mı?"
"Hayır, her seferinde aynı tepkiyi alacaksın."
Zade tebessüm etti, ardından o canavarlara doğru ıslık çaldı. Zhaur'un kulakları dikleşti, yeri koklamayı bıraktı. Zıplayan bir tavşan bize süzülüyormuş gibi koşarken kollarımla yüzümü kapadım, tepeme binecek gibi hareket ediyordu. Zeminde sarsıntı olunca parmağımın arasından ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...