Koridorda yürürken iki iri el beni arkamdan kavradı, ayaklarımı yerden kesti, çevresinde bir tur döndürdü ve boş midemi sallandıracak şiddetle geri bıraktı.
Hafif bir çığlık attım.
Jeff beni kendisine çevirdi ve bir kere de yüz yüzeyken sarıldı. "Solucan seni canlı yutsaydı midesini yarıp içinde seni aramam gerekecekti." Kıkırdadım, sonunda ben de ona sarılabildim. Yanaklarımı avuçlarıyla kapadı, öyle çok sıktı ki dudaklarım öne fırladı. "Nasıl anlatayım..." Düşünüyor gibi tepeye baktı. "Onları dirilttin, bir mezardan canlı çıktın. Zade bağı hissettiğini söyleyip bizi geçide ittirmeden önce ölecek kadar sevindim ve sonra yanında Fia ve Mikas ile koşuyordun. Bunu tarif edecek kelime benim lügatimde yok."
"Eşin beni mezarlıkta az kalsın öldürüyordu."
"Hmm, çok konuştuğunu söyledi." diye fısıldadı.
Sanki... daha genç görünüyordu. Öyle bir tebessümü vardı ki yıllardır gülümsemiyormuş gibi hissettiriyordu. Ağzına elimi kapasam bile sırıtmaya devam edecekti, gözleri parlıyordu.
"Bilerek yapmadığın için teşekkürü kabul etmeyeceğinden eminim ama..."
"Ah, lütfen." Elimle kendime rüzgar yaptım. "Öv beni. Sabaha kadar bunu dinleyebilirim. Gardiyanımdan güzel sözler işitmek çok zor oluyor." Kıkırdadı, salona doğru bizi döndürdü. Kalçamla kalçasına vurdum. "İyi mi? Çıktıktan sonra aşağı inemedim. Dinlenmem gerekiyordu." Ve onları yalnız bırakmak istemiştim.
Dişlerinin arasından nefes çekti, kaşlarını kaldırdı. "Yani... iyi. Ölü gibi uyudu. Gözümü ondan ayırmadım, Mikas da aynı şekilde bayılmış. Ağzımda örümcekler var diyordu, beş sürahi su içti. Şimdi salonda, Shade onu alıp götürdü. Konuşmakta güçlük çekti ama... benim Fia'm. Görüyorum, o benim Fia'm."
Kapının önünde onu durdurdum. "Ben mi başardım bilmiyorum ama... gülümsediğini gördüğüm için çok mutluyum Jeffrey."
"Toparlanacaklar."
"Evet, toparlanacaklar." Parmaklarımı tutup elimin üzerini öptü ve benimle yan yana salona girdi.
Yine sona kalmıştım, Jeff koridorda beni beklemişti. Öğle vaktiydi, acıkmıştım. Üç günlük açlığım bir türlü bastırılmıyordu.
Upuzun masaya baştan sona baktım. Sandalyem boştu, yanıma Jeff oturacaktı. Fia o iki sandalyeyi boş bırakmıştı, yana yerleşmişti. Shade yine karşımda kalıyordu. Yanında Greg, onun yanında Mikas. Sandalyeleri geriye çekmişlerdi, bacaklarını öne uzatmışlardı ve önlerindeki meyveleri didikliyorlardı. Zade sandalyesinin kalın koluna kaymıştı, Diethar'ın şarabının olduğu kadehi elinde tutuyordu. İçeri girdiğimiz an gözleri beni buldu.
Sabah kalktığımda yatağımda uyuyordu.
Giyinip dışarı çıkmış, on dakikalığına bahçede temiz hava almıştım ve döndüğümde onu görememiştim.
Yanına yerleştim, Mikas ve Fia'yı uzun uzun süzdükten sonra elmalardan birisine uzandım. Başım dikti. "Şimdiden söyleyeyim, ben o geceye gelmiyorum." Hızlı bir giriş yaptığımın farkındaydım ama Zade'i tanıyordum, ben söylemezsem bu konuyu hayatta açmazdı.
Jeff sandalyesini çekerken bana bir bakış attı. Yanıma yerleşti, Fia'nın elini tuttu. O sırada yüzüğü gözlerime çarptı. "Camira,"
Mutlu mesut gece burada sona ermişti. Generaller hayata döndükleri için öbürlerinin yüzünde güller açıyordu. Her şey olması gerekenden bile mükemmeldi ama bu malikanenin içinde mutluluk en fazla beş dakika sürüyordu. Hemen ardından sineye çektiğim gerçekler gün yüzüne fırlıyordu. Yadırganması gereken ölü generaller yıllardır bu masada oturuyormuş gibi davranılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasiSisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...