DÖRDÜNCÜ KISIM
KAYBOLAN VE KAYBEDEN
Kelebeklerin renkleri bana yeryüzüne taşınan lavları unutturmuştu.
Koca bahçe, bir sürü çiçek, kuşlar... Hepsi rüzgarla dans ediyordu, hepsi uyum içinde sallanıyordu. Leratria'ya geçtiğimizi sanmıştım ama burası farklıydı. Yine gökyüzündeydik, insan namına hiçbir şey yoktu ama Yuva'da değildik.
Koskoca bir kulenin son katında değildim. Ahşap bir eve benziyordu, sadece çok büyüktü. Bir saattir buradaydık, geçit bizi bahçenin içine çıkarmıştı. Renkleri gördüğüm an büyülenmiştim, esen tatlı rüzgar bile yeryüzünde olmadığımızı doğrulatıyordu.
Pencerenin önünde ayakta duruyordum. Arkamda eskimiş ahşaptan oyulma dev bir masa vardı. Herkes orada oturuyordu. Shade, Jeff, Fia, Greg, Mikas, Ejaronn, Rennala ve kralım.
Gözlerin kanlı kıyafetlerimde dolaştığını arada sırada hissediyordum. Konuşmaları da duyuyordum. Adım sürekli geçiyordu.
Rennala koca bir nefes çekti. İnsani bir şekilde masaya dirseğini dayamıştı, başı ağrıyor gibi sürekli alnını ovuşturuyordu. "Nhaum'un Red'i öldürmesi beklenmedikti." diye mırıldandı. "Leratria'nın kuzeyi sular altında kaldı. Shevrus Red'i yakalayacağını duyurdu. Bunu Döngü'nün koruyucuları yapmalıydı lakin Nhaum Red'in nerede olduğunu öğrenince..."
"Sanki onu salan Shevrus değilmiş gibi." diye tıksırdı Mikas.
Onların daha önce Rennala veya başka bir tanrı ile bu kadar iç içe kaldığını sanmıyordum. Ejaronn hariç tabii ama hepsi yaşananların şokundan dolayı tanrıçayı görmezden geliyordu. Rennala'nın kudretle parladığı da yoktu. Çok... sıradandı.
"Salıverildiğini söyleyemem."
"Ha salmış ha hapishanesinin deliğini genişletmiş... aynı şey. Red'in izcileri ve yabaniler bizi o an orada öldürmeliydi. Az kalsın başarıyorlardı da." dedi Fia. Sesindeki öfke yürek dondururdu.
"Nhaum nerede?"
"Buraya gelecek. Dalgalar çekilmeye başladığında kuzeyden çıktığını herkes anlar." Ejaronn ayaklanmış ve duvara yaslanmıştı, konuşmalara mümkün olduğunca katılmıyordu. "Alexander ihanet etmedi Zhaal."
Zade arkasına güçlüce kendisini bırakıp ne söyleyeceğini bilemiyormuş gibi gözlerini yumunca yanına gitme dürtüsüyle doldum. Cusca, durumdan hiç hoşnut değildi. Onu böyle gördükçe yüreğimde bir sızı oluyordu. Hissediyordu. İçim çekiliyordu ve her fark ettiğinde gözlerini bana kaldırıyordu. Yine yapmıştı.
Aşağıdan yukarı bana baktı, yumruğunu sıktı.
Ejaronn devam etti, "Red kaçtıktan hemen sonra Alexander'ın yanına gitti. Küreyi aldı, yarı tanrıları öldürdü. Kürenin patladığını hissettiğimde Daena ile Alex'in evine koştum. Kellesi başından ayrılmıştı, göğsü delikti. İhanet etmek istemedi, öldürüldü. Yerine oğlu geçti. Alexander öldüğü an habercilerin kanatları koptu, oğlu unvanı alınca bir daha yükseldiler. Shevrus habercilere ihtiyaç duyduğu için Alex'in yerini doldurmayı beklemedi."
Haberciler Alex'e bağlıydı, o ayaktayken ayaktaydılar. Çevremizden geçen uçan çocuklar duydukları hiçbir şeyi ifşa edemezdi. Kendi tanrılarına bile anlatamazlardı. Ancak iletişim istenirse kendilerine söylenenleri iletebilirlerdi.
Küfürler birbirini kovaladı. "Buz dağının olduğu bölgeye bir daha hiçbir insan adım atamaz." diye mırıldandı Rennala. Derinden izleyen gözlerini Zade'e çevirdi. "Bunu yapmanın cezası idamdır Zhaal. Ya Döngü ya da Kader tarafından verilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...