"Ne zamandır biliyorsun?"
"Senin bildiğinin yanında bir hiç!" diye bağırdım.
Zade başını geriye atıp uzun uzun nefesler çekti. "Sana her M'rea deyişimde biliyor muydun?" Tepelere doğru konuştu. "Şenlikte mi öğrendin, Diethar mı söyledi!"
"Tanrı söylemedi." dedim boğuk bir sesle. Hanımın adını vermeyecektim. Güvenli bölgede kalıyor olabilirdi ama onu sevmiştim ve Rhuzhar'ın sevgi nedir bilmediğinden emindim, gidip onu öldürebilirdi. Ona hiç güvenmiyordum. "Öğrendim işte."
Gözlerini kıstı. "Başka?" diye sordu. "Başka ne öğrendin?"
Ağzımı bana söylediğin her şeyi biliyorum demek için açtım ama kelimeler çıkmadı.
Dilimin ucunda kaldı.
Mara.
Ölümsüz düşman. Ezeli rakip. Yok edilmesi gereken.
Gri gözlerine bakarken vücudum uyuştu. Söyleyemiyordum. Kendim için değil, onun duymaktan korktuğunu hissettiğim için. Anlamını bilmemi istemediği halinden belliydi ama M'rea veya Camira'nın değil, Mara'nın.
Bir adım attı. "Mira, ne biliyorsun?" Alelacele, endişeyle sordu.
"Sadece M'rea'nın ne anlama geldiğini öğrendim. Diğerlerini açıklamak istersen seni tutmayayım."
Çok güzelsin, Camira, Camira, Camira...
Yapamadım. Söyleyemedim.
Camira ve Mara bir sır olarak kalmaya devam etti. Anlamamış mıydı? Bana Camira dediğinde durup dalgınlaştığımı, Mara dediğinde soğuk terler döktüğümü gerçekten gizlemeyi başarmış mıydım?
"Ruh eşin." Fısıldadım.
Endişesi kayboldu, yine karşımda tanıdığım kişi duruyordu.
"Lanet olasıca ruh eşin. Kan eşin değil, eşitin! Bana bunu söylemek aklına gelmedi mi? Bir tanrının, Rhuzhar'ın, eşi olduğumu öğrenmeliydim!"
Gözlerini adını söylediğimde yumdu. Zaten deliriyordu, üzerine gidip zıvanadan çıkarmak istemiyordum lakin durup düşünmesi gereken sadece o değildi, ben de çıldırıyordum.
"Ruh eşi ne demek Mira?" diye sordu. Aramızdaki sandalyeyi ittirdi, yere düşürdü. "Ne demekmiş, ne öğrendin?"
"Ben..." Bildiğimi ne unutmuştum. Hatırlamak için kıvranıyordum. "Daena'nın sözlerini biliyorum. Zincirlenmişsin. Benim gibi."
"Daena palavracıdan başka bir şey değil. Çok dramatikleştiriyor. Ben sana doğrusunu söyleyeyim Camira, sana her yerimden zincirlendim ama olabilecek en kötü şekilde, tıpkı senin bana zincirlendiğin gibi."
Bunu başımıza gelebilecek en kötü şeymiş gibi söyledi.
Yanıyordu. İçeriden alev alıyordu, sesini ve fevri tavrını kontrol edemiyordu.
"Seni özgür bırakmak istiyorum ama aynı zamanda odama kilitlemek istiyorum. Uzakta kal, hayatını yaşa ve benim gibi bir tanrıya yakın olma, tehlikeye girme istiyorum fakat seni uzakta tutamayacak bir bağ oluştu, seni sürekli görmem gerekiyor, merakıma yenik düşüp kendimi ve seni perişan etmemek için bunu yapamıyorum! Sana seçim hakkı vermek istiyorum ama aynı zamanda tüm haklarını almamak, karşında Çukur'un tanrısı gibi görünmek istiyorum. Özgüvenini kırmak istiyorum, bana muhtaç ol diye ama aynı zamanda seni yüceltmek ve benden bile güçlü olmanı istiyorum, kendine yetebilesin ve ben dahil hiçbir şey sana zarar veremesin diye! Sandıkları açtıktan sonra gitmeni istiyorum! Ama kalman için sana yalvaracağımı da biliyorum! Bencil sebeplerden değil, ruh eşim olduğun için! Kendimi değil, ilk olarak seni düşünüyorum! Hem de bunu istemediğim takdirde!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasiSisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...