Duvarların içinden, yerden, tavandan bembeyaz ve simsiyah eller çıkıyordu.
Kalenin içini sis kaplamıştı.
Muhafızlar kılıçlarına tutunuyor, koridorlarda düşmanı arıyordu. Fakat Zade'i görmeden önce ellere yakalanıyorlardı, duvarlara çarpıyorlardı. Eller onların suratlarını tutuyor, iki yana çekiştiriyor, boyunlarını kırıyor ve etlerini parçalıyordu.
Merdivenlerden çıkarken Zade elimi asla bırakmadı.
İlk kata ulaştık. Gergin suratını, parlayan gözlerini, koridordan akın eden ve henüz cesetlere kapılmayan adamlara çevirdi. Gözlerini kıstığı an adamlar havada asılı kaldı. Kendilerini boğuyormuş gibi boğazlarını tuttular.
Ruhları ağızlarından aktı ama Zade'e ulaştıklarını göremedim.
Adamların cesetlerinin yığıldığı zeminde neredeyse bin tane göz açıldığında korkuyla bir adım geri attım.
Zade geri çekildiğimi görünce çatık kaşlarını bana çevirdi. Kenetlediği parmaklarımızdan beni yanına çekti.
Konuşmadı, sadece yanında olduğumdan emin oldu.
Alevlerle gürleyen gözleri duvarın içini görüyormuş gibi bir noktada takılı kalıyor, inceliyor ve sonra yürümeye devam ediyordu. Ana bölüme döndü. Balkona ilerledi.
Kapıya yaklaştığımızda kapı yerinden fırladı.
Dışarıdan göğsümü delmek ister gibi rüzgar girdi, tüm soğukluğuyla bana çarptı. Zade kendinden emin, sağlam adımlarla balkona çıktığında saçlarımı uçuşturan rüzgar kesildi.
Udan, tırabzanların önündeydi. Tıpkı onu en son gördüğümdeki gibi.
Gecenin karanlığına dehşetle bakıyordu. Yıldızlar hâlâ görünüyordu ama herkesin kafası, kulenin tepesine yerleşen Ul'na'nın devasa gözünün üstündeydi. Kıpırdayamıyorlardı. Ul'na'nın baktığı yön değiştiğinde Zade duruyordu, hissediyordu ve oradan ölülerin kolları fırlıyor, onları Çukur'a çekiyordu.
Göz nereye dönerse orada hiçbir canlı kalmıyordu.
Udan'ın yeşil gözleri Zade'e ve sonra bana kaydı.
Kılıcına uzanmaya gerek bile duymadı ama yanında konumlanan on askeri kılıçları aynı anda çekti.
O bana baktı, ben ona.
"Sen ne yaptın Mira?" Rüzgar sesini bana taşıdı.
Udan'ın bakışları zar zor Zade'in sırtından fırlayan kanatlarına, Çukur'a ait olan gözlerine döndü. Sözler gerçek miydi? Her yeri görebiliyor muydu? Yeryüzündeyken bir yandan Çukur'u izliyor ve hatta, içinde bulunduğu kalenin her bir yanına hakimmiş gibi izleyebiliyor muydu?
Bilmiyordum.
Bilmek istemiyordum.
Udan'ın iki yanına dağılan askerlerin derileri ve etleri beyaza kaçarken hepsi boğuluyormuş gibi sesler çıkarmaya başladı. Zade hareket bile etmiyordu, bunu o yapıyordu. Derileri kuruyup döküldü. Ellerindeki kılıçlar aynı anda yere düştü ve şangırdadı. Dizlerine kapandılar, sanki Rhuzhar'ın önünde eğiliyorlardı.
Udan başına ne geleceğini bildiği için kaçmaya uğraşmıyordu.
"Mühür kırar." dedi Udan. "Ölüm'ün kanatları ölmesi gerekeni avlamak için vardır. Mühürlü alanlar o kanatları durduramaz."
"Genellikle." diyerek Zade ekledi.
O an göz göze geldiler.
Udan başını iki yana salladı. "Herkesi mahvettin. Rhuzhar'ı sen yarattın." Sözleri banaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...