Bir Shade'e bir de Zade'e bakıp durdum lakin ikisi de varlığımı unutmuş gibiydi.
Yargılanmak demişti.
Draak'ları yarattığın için demişti.
Zade'in önüne doğru dikkatini çekebilmek için adım attım. Bayılacakmış gibi görünüyor olmalıydım. "Ne demekti bu?" Shade iç geçirip elini cebine soktu, Zade ise tedirgin olmaktan ziyade hiçbir şey hissetmiyor gibi bakıyordu. "Draak'ları sen mi yarattın?"
"Teknik olarak." diye homurdandı Shade.
Sonunda yanında olduğumu fark etti. "Camira, odanda beklemelisin."
Dalga geçiyor olmalıydı.
"Eğer bunu yaparsan sana yemin ediyorum bir daha benimle hiçbir konuda konuşamazsın. Eğer bunu yaparsan hayatından öyle hızlı çıkarım ki kaybolduğumu bile fark etmezsin. Bir daha benden dürüstlük bekleme."
Gözlerini hemen bana çevirdi.
"Bana gerçek bir anahtarmışım gibi davranma Zade."
Uzun uzun baktı, hiçbir şey demedi.
Shade bize doğru bir adım attı. "Irina, Stannis ve Heath içeride." dedi aceleci bir tavırla. "Bir saat önce geldiler. Sen dönene kadar sakince beklemeyi bile kabul ettiler. Rennala onları içeri aldı, hiçbir güç kullanmayacaklarını garantiledi. Ve..." Shade onların geldiğinden beri neler söylediklerini anlatmak için ağzını araladığında Zade elini kaldırıp onu durdurdu.
"Tahmin ediyorum Shade. Gerisini bilmeme gerek yok."
Shade bana bir bakış atıp başını eğdi ve içeri girdi. Zade neredeyse sinirli bir halde bana döndü. "Draak'ları yarattın." diye kendi kendime ikinci kez mırıldandım.
Draak'lar benim için en başta bir korku hikayesiydi ve yeşil sümükleri olmalıydı. Kapalı kutumdan kurtulana kadar haklarında hiçbir şey bilmiyordum ve draak'ların doğumuna, yaratılışına dair hiçbir şey yoktu. Hep var olduklarına inanmıştım.
Zade eğilip elimi tuttu. "Senden tek istediğim soracağın bir şey varsa bile bunu Irina ve diğerlerinin yanında yapmaman Camira."
İçeri yürütmeye başladı. "Yargılanmak dedi."
Takıldığım nokta buydu. Zade'in yarattığı veya yaptığı hiçbir şeye şaşırmıyordum artık. Ul'na'nın -tanrıların korkulu rüyasının- onun içinde yaşadığını öğrendiğimden beri şaşırmayı bırakmıştım.
Kapıya geldik. "Öyle bir şey olmayacak." Koridora döndük. "Beni yargılayacak olan Shevrus olmalı. Güzel bir oyun oynuyorlar ama hamlelerin hepsi boşa."
"Tanrıların yargılanmaktan kaçamadığını biliyorum. Tıpkı bizim gibi."
"Beni yargılayamaz. Bunun için yapamaz." Salonun eşiğinde durup son kez göz göze geldi. "Bu kadar adaletli olduğu için Shevrus'a ufak bir hediye vereceğim." Başka bir şey dememe fırsat tanımadan bizi içeri soktu. Kulağıma eğildi. "Jeff'in yanında dur M'rea."
Dev masanın olduğu kısımda Irina ve şifanın tanrısı Stannis duruyordu. Red'in yerini alan Leratria'nın yeni gözcüsü Heath ise daha uzakta duruyor, gözlemliyordu. İçeri girdiğimizde gözler ikimize de döndü, o üç tanrı hariç diğerleri beni uzun uzun süzdü.
Bir köşede duran, çenesini okşayan Diethar'ın alanından yeni çıkmıştım ve kölelikten kurtulmak üzere oraya resmen ittirilmiştim. Bu yüzden bu işte parmağı olan beş tanrı -Ejaronn, Nhaum ve Daena da planı biliyordu- benim beynimin ne kadar çalıştığını gözlerini dike dike anlamaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantastikSisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...