İkinci kısım sonu.
Arkadaşlar siz merak ediyorsanız ben de sizin düşüncelerinizi merak ediyorum, bu bölümde de yorumlar göreyim. Hepsini okuyacağım.
Şu an bir şey diyemiyorum, spoiler olmasın...
İyi okumalar!
**
Yıkandım, üzerimi değiştirdim, üç yudum şarap içtim ve aklımı kaybetmemek için direndim. Kimseden çıt çıkmıyordu. Kulübe evinin içinde dolanırken garip bakışların üzerimde gezindiğinin farkındaydım ama sebebi beni kontrol etmek değildi, soru bile sormadığım için delirdiğimi düşünmeleriydi.
Kimsenin onayını beklemeden dışarı çıktım. Zade kapıdan geçtiğim an susup bana baktı, dışarıda dolanacağım dedim çünkü ölüyordum. Dip dibe yaşayabilirdik ama saatlerdir bu saçma evin içindeydim, saatlerdir anlamadığım konuları dinliyordum ve daha fazla dayanamıyordum.
Nefes almalıydım.
Dışarıdaki şenlik devam ediyordu, güneş batmadığı için henüz yemek masasına oturulmamıştı ve oraya zorla götürülecektim. Kalabalığa girmeden önce yalnız kalmalıydım. Zade burada kendi kendime dolaşmama izin veriyordu, anlamadığım bir sebepten ötürü hiç kızmıyordu.
Çıplak ayak kuralını bir kenara bıraktım, ayağımda sandaletler vardı. Çok temiz, çok narin hissediyordum. Beyaz elbise sabahki görüntümü yıkmıştı, çiçek gibiydim ama yapraklarım çoktan solmuştu.
Çıplak koşan insanlar önümden el ele geçince durup onlara yol verdim. Artık buna bile alışmıştım, bana giyinik gibi geliyorlardı veya utanarak başımı aşağı eğmiyordum. Asıl onlar beni görünce utanıyordu. Nasıl oluyordu da bu şenlikte coşamıyordum?
Adımlarımı hızlandırmadım, tek başıma kalabileceğim bir yer aradım. Bu şenlik alanı öncekine benzemiyordu. Ağaçlar çok fazlaydı ve insanlar aralarında saklanıyorlar, oynaşıyorlardı. Mümkün olduğunca uzağa, çok çok uzağa gitmeye niyetliydim.
Kütüklerden yapılan bankları görünce hemen oraya döndüm. Eteklerimi tutarak ilerledim ama bankların dolu olduğunu fark ettim. Beyaz gömlek giymiş bir adam arkası dönük oturuyordu.
Bekledim, gidip gitmemeyi düşündüm ama Zade ne demişti? Üç saniye bakarsan sorun çıkar, başını eğmen yeterli olacaktır.
Adamın yanından ilerledim, uzaktaki banklardan birisine yerleşecek ve yemeğe kadar uyuyacaktım lakin çaprazına doğru adım attığım an parmaklarım uyuştu. Kuruyan boğazımı yutkunarak ıslatmaya çalıştım.
Hiçbir işe yaramadı.
Kaslarım eriyordu. Çektiğim her nefesi şarap dolu varillerden alıyordum. Başım döndü, baktığım yeşillikler sağa sola sallandı. Tavernadaki gibi hissettim ama delicesine çarpan bir kalple. Coşku... Evet, yapmak istediğim buydu.
Soyunmak, koşmak ve arınmak. Dün yaşadıklarımın izlerini silmek. Yüzüme çarpan rüzgar bana bunu dilettiriyordu. Zorluyordu.
Esinti yavaş yavaş durulduğunda anlık yaşadığım heyecan da söndü ama bir parçası hâlâ içimdeydi. Sanki... bir yudum şarap içmiştim.
Arkamı yavaşça döndüm. Beni izleyen masmavi gözlerle buluştum. Dizine dirseğini dayamıştı, parmağını dudaklarına sürtüyor ve bana küçük tebessümle bakıyordu.
Üç saniye değil, neredeyse otuz saniye birbirimize baktık. Gözlerimi kaçırmak istedim ama yapamadım. Beni tutuyordu. Beni ona bakmaya zorlayan bir şey vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...