"Mira," Jeff, Zade'i göremeyeyim diye yüzümün önüne geçmeye çalıştı. "bana bak, Mira."
Bakamıyordum, göremiyordum, aklım almıyordu.
Shade üzerindeki zırhı çıkarıp uzun bir ceket giydi, deri çantaları karıştırıyordu. Ağaçların içinde üç tane at görüyordum, kişnemelerini duyuyordum ama onlar da bir hayal olmalıydı değil mi?
Jeff yanaklarımdan tuttu. "Mira!" Gözlerimi yumdum. Shade matarayı eline alıp Jeff'e değil, Zade'e fırlattı.
"Çekil," dedi Zade bana yürürken. Jeff küfretmeyi sürdürdü, endişeyle saçlarını tuttu ve Shade'in onu çekmesiyle ağaçların oraya ilerledi. Shade çantaların içinden çıkardıklarını Jeff'e vermeye başladı, Jeff de üzerindeki gardiyan parçalarından kurtuluyordu.
Zade bir dizini çimenlere yasladı ve bana eğildi. Yüzü yüzüme bu kadar yakın olunca korkuyla nefesimi tuttum ve omurgamı ağaca tamamen bastırdım. Dudağında belli belirsiz bir sırıtış oluştu. Gözlerimin içine bakıyordu ve onun gözlerindeki bu grilik daha da dikkat çekici bir hale bürünmüştü, sanki bir aydır başka birisine bakıyordum. Benim dinç ve sağlıklı gördüğüm bakışı, teni... şimdi bambaşka bir ışıltıyla parlıyordu. Hasta yatağından kalkıp iyileşmiş gibi görünüyordu.
Bakışlarım omuzlarına doğru kaydı. Hemen omzunun üzerinden önüne doğru uzanan birkaç siyah mürekkep izi vardı. Göğsüne inmeden duruyor, onu arkadan sarmışa benziyordu. Oraya baktığımı gördü, ağzımdan aldığı nefesi hatırladım.
Korkuyla toprağı sıktım ama konuşamıyordum. "D-dra..." Zade beni anlayamıyormuş gibi kulağını dudaklarıma yakınlaştırdı.
Kıkırdadı ve elini dizine yasladı. "Evet... draak." Sesi gayet neşeliydi. Matarayı açtı, ağzımı aralamam için elini yerleştirdi. Bana dokunduğu an çığlık atmak istedim. "Camira... Senden o kadar küçük bir parça çektim ki tadın damağımda kaldı. İnsanların bilmediği bir sürü şey var... bir draak beslendikten sonra kurban hâlâ yaşıyorsa ona hiçbir ilaç etki etmeyecektir. Ancak su." Matarayı kaldırdı. "Aç ağzını."
Ağzımı açmama fırsat vermeden matarayı dudaklarıma yasladı. Boğulmamak için içmek zorunda kaldım. İlk yudum boğazıma batan bıçakları daha da derine ittirdi, ikinci yudum o bıçakları eritti ve üçüncü yudum organlarımın parçalanmadığını, yaşadığımı hissettirdi.
Zade matarayı aşağı çekti ve dudağımın kenarından akan damlayı parmağıyla yakaladı. Elbiseme gözleri indi, inip kalkan göğsümü takip ediyordu. Beni kontrol mü ediyordu, yoksa ruhumu tamamen emmeden önce toparlanmamı mı bekliyordu?
Arkasındaki cesedi görünce dünyadan koptum. Shade'in ona ittirdiği adamın teni kar taneleri kadar beyazdı, ağzı açıktı. Dişlerinin siyaha döndüğünü göremiyordum, sadece herkese aklını oynattıracak kadar kötü bir şekilde çığlık atıyor gibiydi. Korkuyla ölmüşe benziyordu.
"Seni öldürmeyeceğim Camira," diye fısıldadı, bana eğilmişti. "Jeff'e söz vermemiş olsaydım bile... öldürmezdim. Bana canlı gerekiyorsun."
"Onu korkutmayı kes!" Jeff üzerini giyerken bağırdı.
Beni korkutmak... O, draak'tı. Belki kulübede gördüğüm draak değildi ama... en başından beri oydu. Jeff onlardan birisiydi fakat nasıl? Jeff yıllardır benimleydi, benim ailemdi. Başıma gelen her şey beni rahatsız ettiğinden çok onu ederdi. Ve bu adamlar onunla sanki yıllardır kol kola geziyorlarmış gibi konuşuyordu.
Yüzbaşı saraydan gelmemiş miydi? Saraydan bir mektup lorda ulaşmış olmalıydı, gerçekten yola çıkan o kişi neredeydi?
Umurumda değildi, hiçbir şey düşünemiyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/364117326-288-k314803.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...