Sis, ağaçların arasından süzülerek bize ulaşmaya çalışıyor ama son yaprağa çarpıp geri sekiyordu. Büyünün başladığı ve bittiği o sınırdaydım. Tepeden gördüğüm bu karanlık sadece iki adım önümdeydi.
Tek başıma sisi izliyordum. Bana yaklaşıyordu, elimi kaldırsam dokunabileceğim bir yerdeydi.
Bir el omzumu kavradığında yerimde sıçradım ama çok tanıdıktı, Jeff'ti. Karnımın tam önüne bezden bir çanta bastırdı. "Üzerini değiştir. O elbiseyle sisten geçemezsin." Çantayı bırakıp hemen çekildi.
Onlara omzumun üstünden baktım. Shade bacaklarına kadar uzanan simsiyah ceketiyle birlikte hiçbir savaşçıya benzemiyordu. Uzun saçları yüzünün iki kenarına dalgalarla düşmüştü, öylece yukarı bakıyordu. Jeff onun yanına eğilmişti, yirmi iki yıldır bildiğim kıyafetlerini çıkarmıştı ve Zade ise omzunu ağaca yaslamış bana bakıyordu.
Üzerine nasıl kan bulaşmamıştı bilmiyordum. Belki de gölgelerle kaplandığı içindi.
Bakışlarımı gövdesinden yukarı kaydırınca onunla göz göze geldim. İkimiz de konuşmadık, benim diyecek birçok şeyim olmasına rağmen dilim asla kıpırdamıyordu.
"Üzerini değiştirirken bilmen gereken birkaç şeyi açıklayacağım. Giyin."
Gözden kaybolmama izin vermeyecekti bu yüzden sadece birkaç ağaç öteye gidebildim ve birisinin arkasına geçtim. Çantadaki kıyafetleri çıkarırken eğildim ama üzerime gölgesi düştü. Kafamı kaldırıp ona baktım.
"Camira, cesur olmadığını söyledim ama beni bazen şaşırtıyorsun." Elini uzattı, parmaklarını hadi der gibi kıvırdı. Tek kelime etmeden hançerimi ona verdim. Şaşkındı, o kadarını anlayabiliyordum. Kollarını bir kere daha kavuşturdu ve şüpheyle arkasını döndü. "Uzaklaşma. Tavşanların saldırmasını istemiyorum."
Tavşan bile onu yenermiş... Elbette bir draak'ın dikkati dağılmazdı ama o zamanki sözleri hiç tanımadığım bir adam olmasına rağmen beni etkilemişti.
Eski yerine dönmedi, ağacın öteki kısmında bekledi. Oyalanmadan elbisemi çıkardım, kumaş hışırtılarını duyuyordu. Başını hafifçe yan çevirince soyunmayı bıraktım ama kafasını hiç kaldırmadı.
"Sisin içinde kata'lar var." Arkamı ona döndüm, pantolonu giymeye çalışıyordum. "Ve başka şeyler. Belirli kısımlarda yarım metre önünü göremezsin. Aynı atın üzerinde olduğumuz için ancak beni görebilirsin ama Jeff yanından geliyorsa bile bilemezsin. Her yer böyle değil." Bunun üzerine basıyordu çünkü o siste hiçbir insan duramazdı. "Canavarlar yaklaşmayacak, kata'lar yaklaşabilir. Bu yüzden Camira, aptalca bir şey yapma."
Kaçmak için mükemmeldi.
Pantolonu giydim ve ne taraftan kolumu sokmam gerektiğini anlayamadığım enteresan yeleği kaldırdım. Tanrılar aşkına, kimin kıyafetiydi bunlar?
Yeleğin üzerine geçireceğim tunik ayaklarımın önündeydi. Normal bir yelek gibi giyince kapanmadı, ters giymem gerektiğini fark edene kadar çok zaman geçti. Kollarımı soktum, yelek boğazımın altına oturdu ve arkadan düğmeleri vardı. Birkaçını ilikledim. "Bu kadar uzun süren ne? Baloya gitmiyorsun. Kata'larla dans etmeyeceksin."
Kendi kendime fısıldadım. "Matta, şerefsiz köpek." Kulaklarının olağanüstü işitme kabiliyetine sahip olduğunu sanmıyordum.
Ofladıktan sonra kıpırdadığını hissettim, bir saniye sonra da yeleğimin düğmelerine dokundu. Yeleği bıraktım, gözlerim kocaman açıldı ve sırtımın dibinde olduğu gerçeği dank etti. Beni iple bağlamışlar gibi dikilmekten başka bir şey yapmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasíaSisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...