Geçen gün bir arkadaşımla yaptığımız bir saatlik tartışma sonucu aynı soruyu buraya da sormam lazım... 'Zade kötü bir adam mı?' (Bu soru kendisini bir gün içinde imha edecektir.)
İyi okumalar!
**
Geçitten geçtiğimiz an hem Ul'na'yı hem de Zade'i hissedemez olmuştum.
Kalbimdeki bağ hâlâ oralarda bir yerlerdeydi, Diethar'ın alanındaki gibi tamamen kopmamıştı ama mezarlıktaki gibi boşluk da oluşturmamıştı. Çok arada bir yerlerdeydi. Çıldırmanın hem eşiğindeydim hem de nefes alacağım özgürlüğü sunuyordu.
Kara dumanın içinden çıktığımızda Federic ilk olarak kılıcı boğazımdan çekmişti, hemen arkamızdan ilerleyen ordu dolusu draak'ı beklemeden beni kolumdan tutup yürütmeye başlamıştı.
Sarayda değildim. Topraklarımda yaşayan kralın sarayının neye benzediğini tabii ki biliyordum -tablolardan görmüştüm- ve burası gördüğüm şeyle hiç benzerlik taşımıyordu. Belki de dışarıdan göremediğim içindi, bilmiyordum ama içerisi de sarayları andırmıyordu.
Saraylarda hizmetçiler ve muhafızlar olurdu, değil mi?
Neredeydiler?
İnsanların topraklarında draak'lar yaşamazdı.
Lanet olası ruh emicileri Rhuzhar yaratmıştı.
Neden onun yanında değillerdi, neden buradaydılar? Ve daha beteri...
Kral Edan'ı nasıl oluyordu da Kader tanıyordu? Eldora olan Kader elbette.
Çünkü Edan henüz kırk yaşındaydı!
Onun tahta çıkışını lord anlatıp dururdu ve o bir insandı!
Udan'ı bilmiyordum, tanımıyordum. Geçmiş savaşlara hiçbir zaman hakim olmamıştım ve bu yüzden Kral Vhul'dhar'ın da ne bok yediğinden emin değildim. Zade bana her savaşın not edildiğini ama isimlerin değiştiğini söylemişti.
Edan'dan önce Jonathan vardı. Yani majesteleri ölebiliyordu.
O zaman neden asırlık olayın içerisine atlamıştı ve bunu nasıl başarmıştı?
Ölü Tanrıça Kader benim aklımda nasıl yer ediniyordu onu da anlamıyordum. Annem olduğu için miydi?
Kader'in annem olduğunu öğrenmem yetmiyormuş gibi bir de eşimin beni Çukur'a -her zamanki gibi- manipüle ederek yerleştireceğini öğrenmiştim.
Yemin ediyorum ki fark etmezdim.
Bana bir daha Çukur'a gidelim dese gülümseyerek başımı sallardım çünkü orada geçirdiğim vakit belliydi, bana yaşattıkları belliydi ve hayır diyemeyeceğim kadar iyi oynamıştı.
Federic'in söyledikleri gerçek miydi peki? Hayır, Zade beni asla öldürmezdi. Eşi olduğum için değil, sadece... öldürmezdi. Biliyordum. O bağın öylesine duygulara saplanmadığını ben hissedebiliyordum, onlar değil.
Zhaal'ın saf yalan olarak doğduğu gerçeği elbette değişmiyordu.
Federic'e koşma nedenim belliydi. Jeff'in boğazını neredeyse parçalamıştı ve elindeki kılıç draak'lara zarar verebiliyordu. Hiçbirinin gücü o an etki etmemişti; Gregory akıllara girmemişti, Shade gölgelere karışmamıştı. Direkt olarak Jeff'i hedef almışlardı çünkü onun beni büyüttüğünü biliyorlar ve aramızda bir bağ olduğunu tahmin ediyor olmalılardı.
Onun için kendimi riske atardım.
Kralı gibi yalancının teki olsa da atardım.
Ama bu kez onu asla affetmeyecektim.
![](https://img.wattpad.com/cover/364117326-288-k314803.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...