Greg ve Mikas'ın arasında oturmak Çukur'un en dibine inmekten beterdi. Sağımdan solumdan soru yağmuruna tutuluyordum. Shade başköşeden izliyordu, Jeff ve Fia ise tam karşıma sandalyelerini çekmişlerdi ve koruyucu ebeveyn tarzını takınmışlardı. Akli dengemi kontrol ediyorlardı.
Beni kuşatan iki general Çukur hakkında gerçekçi bilgileri almaya çabalarken onlar da merakla dinliyorlardı ama çaktırmamaya çalışıyorlardı.
Günlerce Çukur'da kalmıştım ve bu hem yeryüzünde hem de Leratria da görülmemiş bir olaydı.
Benim için ise yangın dolu bir ortamdı. Ayrıca bol çığlık ve zincir barındırıyordu.
Buraya geldiğimizden beri iki saat geçmişti ve eşim Kader'in yanında mahsur kalmıştı. Ben de generallerle oturmak zorundaydım. Onlarla oturmayı sevmediğimden değil ama... yeri gelince çok çekilmez oluyorlardı.
Kapı açıldığında Mikas ve Greg bana hiç soru sormamış gibi önüne döndü. Zade'in ve Rennala'nın içeri girişini takip ettim. Tekrar dumanlı griye dönen gözleri beni buldu. Mikas'ın omzuna güçlü bir şekilde vurunca Mikas bir sandalye yana kaymak zorunda kaldı. Zade yanıma oturdu.
Masanın altından dizimi tuttu. Bana olan bu bakışını kimsecikler çözemezdi. Bir tek ben biliyordum, dün geceden beri bana böyle bakıyordu.
Çünkü bana ne istiyorsa yapmasına müsaade etmiştim.
Kelimenin tam anlamıyla ne istiyorsa.
Neyse ki bileğimdeki morluklar, vücudumun neredeyse her yerini kaplayan diş izlerinin çoğu, kanı sayesinde geçmişti. Boynumdaki bir iz duruyordu, sadece o kalmıştı.
"Demek ki Çukur aslında eğlenceli bir yermiş." diye homurdandı Greg.
"Çok fazla yangın çıkıyor. Kontrolsüz bir havası var." Mırıldandığımda Zade dizimi sıktı. Ona kendi isteğimle bir tanrı gibi davrandığımda o alevleri kendisinin yaydığını söylemese bile bakışından anlamıştım. Çukur'u aleve boğmuştu.
Rennala sürahiye uzanırken içeri diğer tanrılar girdi. Ejaronn ve Nhaum boynumdaki ize bir bakış attı, Daena ve Diethar hiç yokmuş gibi davrandı. Ejaronn sandalyeye kendisini atıp ellerini şak sesi çıkararak birbirine vurdu. "Sandığı açmaya ne zaman gidiyorsun?"
Zade habercinin doldurduğu bardağa uzandı.
"Yarın gece çıkacağız. Uzun bir yolculuk olacak. Sandık sisin öbür tarafında."
"Hangi öbür taraf? Bize göre mi, Mira'ya göre mi?" diye sordu Greg.
"Artık Mira'ya göre de Edan'ın tarafı öbür taraf."
Aklımdaki kelimeler Zade'in ağzından döküldüğünde kalbimdeki zincir sıkıştı.
"İnsanların yaşadığı kısımda. Dokunulmayan topraklarda. Udan ve Edan sandığın yerini benden önce sezemezler. Açtıktan sonra buraya geri döneceğiz." Rennala'ya göz dikti. "Ve ne yapacağımızı konuşacağız."
Rennala başını eğdi.
Generallerde göz gezdirdim, hiçbiri soru sormuyordu. Tanrılar bir açıklama bekliyor gibiydi. Aslında tam tersi olması gerekiyordu.
Tanrılar her şeyi bilmeli, generaller sormalıydı.
"Sandıkların hepsi açıldığında her şeyin biteceğini söylemiyor muydun?"
"Bunun için Döngü'nün ölmesi gerek." dedi Shade bardakla oynarken. "Planları yaparken bu derece... değişiklik olacağını bilmiyorduk. Şimdi tanrıların yarısı Shevrus'a bağlı, bir kısmı burada veya Leratria'da kalıyor ama tarafını saklıyor. Kalanı ise ne düşüneceğinden emin değil."
![](https://img.wattpad.com/cover/364117326-288-k314803.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...