Archie bana bir tabak dolusu yemek uzatırken övmeye doyamıyordu. "Bunun gibisini yemedin." dedi kaşıkla kasemi işaret edip. "Demin aşağıdan getirdiler ve bunu Sansa elleriyle yapmış. Onun yemekleri her zaman muhteşem olur."
"Daha üç gün önce senin yemeklerin mükemmel diyordun."
Ağzına koca bir kaşık attı. "Yalan söylüyordum, anlamadın mı gerçekten? Prenses, yemek yapmak konusunda benden daha kötüsün. Kılçık bile senden daha iyi yemek yapar."
"Kılçık bir at."
"Sözümü geri almıyorum."
Yanımdaki dal parçasını başına atarken "Cusca," diye homurdandım.
Toplam iki haftadır buradaydım ve Archie her geçen gün daha da rahat davranmaya başlamıştı. Şikayetçi değildim. Hatta ben bile neden burada olduğumu unutmuştum.
Bağ ve yemin. Evet...
Uzun saçlarının tepesine çarpan dal parçalarını silkeledi, kasesini kenara koyup başını kaldırdı. "Bunu daha önce de söyledin."
"Neyi?"
"Cusca... bilmediğim bir kelime."
Yanaklarım kızardı ve aynı anda morarmaya başladım. Siktir diyordu, küfrediyordu. Bu Leratria'da kullanılan eski bir dilden gelmeydi ve draak'lar arasında da o dil konuşuluyordu. Nasıl açıklardım ki?
İnsanların içindeki bir insandım ama onlarla hiçbir benzerliğim kalmamıştı.
Tebessüm ettim. "Bir şey demek değil." Hemen konuyu değiştirdim. "Haklıymışsın, bu oldukça lezzetli. Sansa'nın hangi kulübede kaldığını söyle de her gün gidip bir kase yemek alayım."
"Sadece bir mi?"
Çirkince tebessüm ettim. "Sana Kılçık yemek yapabilir."
"Çok alıngansın Mira." Elinden destek alıp yanıma yanaştı. Kamp ateşine doğru ayaklarını uzatıp kaseyi yanına koydu ve sırtını arkamızdaki kalın gövdeli ağaca yasladı. "İki haftadır evimi işgal ediyorsun."
"Kalmam için bana neredeyse yalvaracaktın ama tabii, sen işgal de."
Güldü. "Neredeyse aynı şey." deyip geçiştirdi. İkimiz de ateşi izliyorduk. "Neredeyse on beş günde hakkımda köy halkının tamamından daha fazla şey öğrendin." Yavaşça bana başını çevirdi, bal rengi gözleriyle çok yakın kaldım. "Ama ben hiçbir şey öğrenemedim."
"Benim anlatmam mı önemli, yoksa senin görüp şahit olman mı?"
Ağzımdan çıkan sözcükler kalbimin ortasına ok misali saplandı.
Geçmiş önemli değil. Adımı sen biliyorsun. Beni görerek tanıyorsun.
Bu yüzden ona nasıl seslenmemi istiyorsam öyle sesleniyordum. Zachary desem bile umursamayacaktı çünkü sesimin tonu önemliydi. Katlanamadığı tek isim Rhuzhar'dı. Korkuyla söylenmekten kaçınılan o ismi benden duymaktan hoşlanmıyordu.
Lanet olasıca tanrı... hâlâ peşimdeydi.
Silkindim. "Ben anlatayım," dedim hızlıca. "ama dinlemeye değecek pek bir şey bulamayacaksın."
"Denemekten zarar gelmez."
Yarısını mideye indirdiğim kaseyi kenara bıraktım. "Pekala, Archie..." diyerek ona hafifçe döndüm. "Dürüst olmak gerekirse doğru düzgün konuştuğum sayılı insanlardan birisi sensin. Çevremdeki kişiler..." Kelimeyi bulmaya çalıştım ama tek bir kelime onları anlatmaya yetmezdi. "Kana susamış iyi kalpli katiller."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasíaSisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...