Sırtım eve dönüktü, gözlerim tepenin ötesinden görünen, yirmi metreyi aşan dalgaların üzerindeydi.
Bu kadar yukarı çıkmadığım ve ev dağların arasına gömülü kaldığı için Nhaum'un dalgalarına şahit olamamıştım. Her yeri suya gömmüştü. Tsunami gibi yukarıya çıkıyordu lakin görünmez bir duvara çarpmış gibi asılı kalmıştı. Su hareket ediyordu, tepesi köpürüyordu ama tek bir damlası o görünmez engeli aşıp buraya damlamıyordu.
İnanılmazdı.
Tanrılar inanılmazdı.
Maviliklere bakarken onunla konuştum. "Neden söylemedin?"
Hemen arkamdaydı. "Geçmişi tozlu sayfalara çoktan gömdüm Camira. Zincirleri kırdıktan sonra kimin neyi bildiğinin hiçbir önemi kalmadı. Ben aşağıda mahsur kalmışken diğerleri bunun farkındaydı. Zincirler kopana kadar çoktan tanrılar katledilmiş ve yerine yenileri yükselmişti. Yerlerine geçenler de biliyordu. Hiçbiri ağzını açmadı."
Yanıma doğru bir adım atıp benimle birlikte dalgaları izledi.
"Diethar ben zincirleri kırmadan önce doğdu. Coşkunun tanrısı, kadere hükmetmediği halde bunun yanlış olduğunu dile getirenlerdendi. Fakat kalan herkes ona çenesini kapatmasını söyleyip susturduğunda Diethar ne yapabilirdi ki? Kim Çukur'a tek başına girip o zinciri kırabilirdi?"
Yavaşça ona döndüm. Gri gözleri güneşin ışığıyla daha da berrak görünüyordu. Ama karanlığı yansıtmak istiyor gibi bakıyordu.
"Bana sırasıyla her şeyi anlat Zhaal. Artık çok yoruldum. Bu bilgisizlikten, çevremde konuşulan hiçbir şeyi anlamayıp aptal gibi hissetmekten bıktım. Generallerin tanrılardan bile daha fazlasını biliyor. Tanrılar geçmişi çoktan yaşamış. Beni Leratria'ya sürükledin. Onlarla ve tanrılarla yaşamak zorundayım. Herkes her şeyi bilirken ben..." Sesim kuru çıktı. "Eşin," dediğimde bana baktı. "burada bilinmezlikle mücadele eden tek kişi benim."
Eşi. Tanrılardan ve generallerinden daha fazlasını bilmem gerekirdi. Ne olursa olsun çenemi kapalı tutardım. Ve o da biliyordu ki... bunu sadece eşlik bağından dolayı yapmazdım.
"Çukur'un benden önceki hükümdarı Tanrıça Kath, Ejaronn'dan önceki Ölüm Tanrısı Morde." Annesinin ve babasının adlarını söyledi. Bilmediğim kadar geçmişte kalan, ölen tanrılar. "Ölüm ve Çukur birdir Camira. Neredeyse denklerdir, bu yüzden seçilen hükümdarlar tanrı ve tanrıça olursa -ne olursa olsun- birlikte olamazlar, olmamalılar. Kader benim yolumu tek bir yörüngede çizecek diye bir şey yoktu ama şansıma hem Ölüm hem de Çukur olarak doğdum."
Nhaum'un çocukları Nhaum ölürse okyanusa hükmedecek diye bir kaide yoktu. Her yarı tanrı her unvana layık olabilirdi. az önce de söylediği gibi, Zade'in başına gelen daha önce bir kişide görülen bir kader yoluydu. O, iki kudreti birden elde eden tek tanrıydı.
Hem de istemeden.
Çenesini kaldırdı. "Kath'in yapması gereken ben unvanı alabilecek yaşa geldiğimde bunu bana kendisinin devretmesiydi. Morde'nin yapması gereken de buydu. İki kudreti aynı anda taşımak beni yormazdı, yasak bile değildi çünkü böyle bir şeyin olabileceği tahmin bile edilemezdi. Eğer bana seçme şansı verselerdi Çukur'da kalacağımı ve Ölüm'e karışmayacağımı söylerdim. Köpekler ben doğduğum an yeni efendilerini tanımışlardı, Kath de öyle. Unvanı elinden çalacağımı bildiği için ilk işi beni Çukur'un dibine sürüklemek ve zincirlemek oldu. Kendi evime zincirledi. Tepesinde olmam gereken evime hapsetti. Ama unvanı devretmenden çok... doğumumla birlikte hissettiği itaatten korkmuş olmalıydı. Çünkü hâlâ Çukur'a hizmet ediyordu ve etmeye devam edecekti. Çukur da bendim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasiSisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...