26.Bölüm

2 2 0
                                    

Bazen sevildiğini sanardı insanlar. İki üç gülümsemeye kapılırlardı hemen çünkü biz insanlar da sevilmek isterdik. Biri bizi sevsin, değer versin diye her şeyi yapardık belkide. Paranın bedeni iyileştirdiği kadar sevgide ruhu iyileştirirdi çünkü. Ama her zaman sevilmezdik. Tabiki de biri bize ne kadar kırıcı sözler sarf ederse etsin bizi sevmediğini göstermiyordu fakat o sözlerin de bir sınırı vardı.

Kırıcı bir noktası. O noktaya ulaşan insan sevmiş mi oluyordu şimdi? Sevmek kıyamamak değilmiydi? Sevmek her ne olursa olsun hiç bırakmamak değilmiydi? O zaman seviyorum dediği birini en derin noktasından kıran bir insan ne oluyordu? Sevmiş mi?

Hocanın söylediği her bir sözü not alırken Durunun beni dürtmesiyle bakışlarım ona kaydı ve sorarcasına yüzüne baktım.

"Ders bittikten sonra konuşalım" başımı sallayıp önüme geri döndüm. Ya abimi anlatacaktı ya da benimle ilgili sorularını yöneltecekti. Her zaman ki duruydu işte, dersin ortasında yazı yazarken bile merak edebilen bir yapıya sahipti.

"Türk Medeni kanunu madde on ikiye göre on beş yaşını dolduran çocuklar, kendi istekleri ve velilerinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilmektedir. Evet yarın kaldığımız yerden devam edeceğiz, çıkabilirsiniz"

Hocanın kitaplarını alıp sınıftan çıkmasıyla Duru heyecanla yüzüme baktı. Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. İşimiz gücümüz yokmuş gibi bir de çenemi yapacaktık?

"Hadisene!" Oflayıp ayağa kalktım ve Durunun arkasından isyankar bir ifadeyle yürümeye başladım. Bahçeye çıktığımızda bizimkileri bahçede otururken görmüştüm. Sayenin şuan da son derine girmiş olması gerekiyordu, onun dışında Aden de dahil olmak üzere dördü de oradaydı. Duru onları görünce adımlarını o tarafa çevirmişti.

"Selamlar! Biliyorum Asya'yı ve büyük ihtimalle sayeyi bekliyorsunuz beyler ama bir kaç dakikalığına Asya'yı almam gerekiyor sonra kavuşacaksınız merak etmeyin!" Durunun neşe ve enerji dolu sesiyle söyledikleri üzerine herkes şaşkınlıkla ona bakarken o bana döndü ve kolumdan tutup çekiştirmeye başladı.

"Hadi Asya gidelim" bu kız iflah olmaz der gibi başımı iki yana sallamış ve kolumu elinden kurtararak arkasından yürümeye başlamıştım. Bir ağacın kenarına geldikten sonra duru oturmuş ve yanında ki yere bir kaç defa vurarak benim de oturmamı işaret etmişti. Yanına yerleştikten sonra ilerde olduğumuz yere merakla bakan bizimkilere bakıp bakışlarımı Duruya çevirdim.

"Konu ne?" Duru da bakışlarını diğerlerinde gezdirdikten sonra bana baktı ve heyecanla ellerimi tuttu.

"Konu sensin, konu Alper, konu sizsiniz!" Göz devirmemek için kendimi zor tutmuştum.

"Alperle ben diye bir şey yok duru" yanıtım Duruyu tatmin etmemiş ve imayla yüzüme bakmasına neden olmuştu.

"Hapse girmişsiniz abin söyledi, geçmiş olsun bu arada. Alper çok endişelenmiş senin için böyle elinde olsa sizi şikayet eden kişiyi gebertecek o derece" Durunun dedikoducu bir tavırla söyledikleri sıkıntıyla derin bir nefes almama sebep olmuştu.

"Duru arkadaşız, beraber takılıyoruz hep. Merak etmiştir o kadar, ayrıca bunu sana kim dediyse fazla abartarak söylemiştir" duru söylediklerime gözünü devirirken birden boğazımın gıcıklanmasıyla öksürük krizine girmiştim. Bir süreden sonra öksürüklerim azalmak yerine artınca boğazımı tuttum sanki bir şey yapabilecekmişim gibi. Duru ise öksürüğümü fark etmiş ve yanına ne zaman aldığını bilmediğim su şişesinin kapağını açıp ağzıma dayamış ve içmeme yardım etmişti.

"Ay Asya iyimisin?" Ona cevap verebilecekmişim gibi sorması da ayrı bir garipti zaten. Boğazımdan geçen Su öksürüğümü dindirirken Durunun şişeyi tutan elini ittim ve derin nefesler almaya başladım. Hayatımda ilk defa bu kadar sık öksürük krizine girdiğime emindim.

OYUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin