Kimsenin düşünecek zamanı yoktu.Kalplerinden gelen sesemi inanacaklardı,yoksa akıllarına mı?
Muhtemelen duygusal tarafları "git savaş ve adam gibi öl, sana yakışan son bu"diyordu.Ama savaşta duyguya yer yoktu.
Akıllarını kullanan 20-30 insan dışında ki bunların yarısı kadın ve çocuklardı, herkes bir adım öne çıktı.O an Gorbaçov' un yüzüne baktığımda gururla karışık bir hüzün hissettim.Savaşta ölmeye gönüllü birilerini bulmuştu.Ama bu insanlar asker değildi.Çoğu zaten bitkin düşmüştü ve açlıktan ya da donarak ölecekleri zamanı bekliyorlardı.Ordu bu insanlardan bir şeyler umacak kadar düştüğüne göre kaybedilecek savaşın çokta uzakta olmadığını anlamıştım.
Gönüllülerin sayısı 30-40 civarındaydı.Herkes gibi Aleksy ve Niko ile beraber isimlerimizi kayıt defterine yazdıktan sonra birer silah alıp yurdun bahçesine indik.İlk kez o zaman elime silah almıştım.Silahı ilk ateşlediğim an bende yoğun bir duygu karmaşası yaratmıştı.Bunun nedeni tetiğe bastığım anda kurşunun silahtan çıkacağını ve onu geri getirmenin imkansız olduğunu anlamamdı.Bir hayat kurtulacaktı,belkide onlarcası.Ama başka bir hayatta son bulacaktı.Ben bu düşünceler içerisindeyken akşam olmuş ve talim bitmişti.Sabah erkenden yola çıkılacaktı.
O gece sabaha kadar şarkılar söylendi.Yurt hiç bu kadar hareketli olmamıştı.Son vodka şişesi bitinceye kadar eğlence devam etmişti.Nede olsa 4-5 gün içinde buradakilerin yarısı çoktan ölmüş olacaktı.Bu onların hakkıydı.
Ordunun merkez kampı Krasnodar'daydı.Bize iki günlük mesafedeydi.Kaybedecek bir dakikamız bile olmadığında aceleyle arabalara binip yola çıktık.Hava hiç olmadığı kadar güzeldi.Soğuk yoktu,yağış yoktu.Ama içimde ki ses günün böyle devam etmeyeceğini söylüyordu.Aleksy ve Niko ile birlikte Gorbaçov'unda olduğu arabadaydık.6 ve ya 7 saattir yoldaydık ve yol boyunca ne bir kasaba nede bir ev görebildim.Bulunduğumuz arabanın üzeri yeşil bir çadırla kapalıydı.Arabanın arka tarafı açıktı ve göz alan beyazlığıyla kar ve tekerleklerin karda bıraktığı izler dışında hiçbir şey yoktu.Bu durum beni ürkütmüyor değildi.Ama burada olmayı biz seçmiştik.
Tanıdığım az sayıda iyi adamlardan birinin bir sözü vardı." Yumurta dışarıdan bir müdahale ile kırılırsa içindeki yaşam sona erer ama içeriden bir müdahale ile kırılırsa işte yaşam o zaman devam eder." Bizler zorla değil, gönüllü olarak bu arabalara binmeyi kabul ettik.Yani yumurtayı içeriden kırdık.Umarım dışarıdaki hayat yumurtayı kırdığımıza değer diye düşünürken arka taraflarda biri canı sıkılmış olacak ki bir şarkı mırıldanmaya başladı.Hoş bir melodisi vardı.
Diğerlerinin de ona eşlik etmesi biraz olsun sıcak bir ortam oluşturmuştu.Şarkının bazı sözleri ve melodisi hala kulaklarımda.
¶ Kara gözler, alev gözler¶
¶Çağırır beni uzak diyarlara¶
¶Acının olmadığı,¶
¶Savaşın yasaklandığı aydınlıklara¶
Şarkı böyle devam ederken bir an soğuk bir rüzgar hissettim.Bu rüzgar içimi ürpertmişti.Ardından iki taşın birbirine sürtülmesiyle ortaya çıkan sese benzer bir ses duydum.Yanımda ki adam kucağıma yığılmıştı.Kafasından kan akıyordu.Bu kurşun yarasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / ThrillerHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)