Sergei'in bulunduğumuz yere kadar gelmesi uzun sürmedi. Geçtiği yerlerdeki karı havaya kaldırarak arkasında beyaz bir toz bulutu bırakıyordu. Açıkçası neden bu kadar telaşlı olduğunu merak etmiştim. Umarım bunca aksiliğin üzerine bir yenisini daha eklemez diye düşünürken atın durmasını beklemeden üzerinden aceleyle atlayıp yanımıza geldi.
-- Beyler, size göstermem gereken bir şey var, dedi.
Ardından bir kaç cümle daha söyledi ama nefes nefese kalmıştı ve söylediklerinin çok azı anlaşılır durumdaydı.Ayakta duracak hali yoktu.Bu nedenle yanımıza gelir gelmez yere yığıldı. Niko ile beraber onu yerden kaldırıp hemen yanımızdaki kayalardan birine sırtını yasladık.Kayalar pek rahat sayılmazdı ama en azından henüz karla kaplanmamışlardı ve hepsinden önemlisi ıslak değillerdi.Bu tür şartlarda ıslanmak, donmaya başlamanın ilk adımı demektir.Bu durum bana geçmişimde ki bazı tatsız anılarımı hatırlatmıştı.Geçmişimden bahsetmeyi pek sevmem ama beni daha iyi tanıyabilmen için bunları anlatmalıyım.
Eskiden, yani yurt hayatımdan önce bir ailenin yanında kalırdım. Başta onları gerçek ailem sanmıştım ama 14 yaşıma geldiğimde beni evlerinin önünde bir kundağa sarılı halde bulduklarını anlatmışlardı. Kış aylarıymış ve dışarıda fırtına varmış.Biri kapıya ard arda ikikere vurup kaçmış. Kapıyı açtıklarında da ağlayan bir bebekten başkası yokmuş. Kundağı açtıklarında bir not bulmuşlar ve notta tek bir kelime yazılıymış. "Stephanov".
Her ne olursa olsun, kan bağım olmasa bile onlar beni yanlarına almışlardı ve benim için masalarına bir tabak daha koymuşlardı. Onlar benim gerçek ailemdi.
Riyad ve Valeria, benim o evdeki annem ve babamdı.Valeria, öğretmendi ama devletten bir maaş almazdı. Bize ve köydeki çocuklara elinden geldiğince bir şeyler öğretmeye çalışırdı.Aile içi sohbetlerden birinde nasıl tanıştıklarını anlatmışlardı. Valeria'nın babası ticaretle uğraştığından yolu bir gün Osmanlı topraklarına düşmüş. Israrı üzerine babası onu yanına almayı kabul etmiş ve birlikte Erzurum adında bir şehre doğru yola çıkmışlar. Güzel bir bahar gününde eşkiyalar yollarını kesmiş ve kervana saldırmışlar.
O zamanlar Riyad, bölgeyi ermeni çetelerinden temizlemekle görevli Türk devriyelerinden birinde akıncıymış. Kervana yapılan saldırı sırasında o bölgede keşif yapıyorlarmış ve durumu farkedince hemen olaya müdahil olmuşlar. Çıkan vuruşma da çetenin bütün adamlarıyla birlikte, mallarını korumaya çalışan Valeria'nın babası ölmüş. Bunun üzerine akıncı beyi kervanı Rusya'ya sağ salim geri götürecek gönüllü bir kaç adam seçmiş. Bu gönüllüler içerisinde Riyad'da varmış. Daha sonra Riyad ve Valeria bu uzun yolculukta bir birlerine aşık olmuşlar ve Riyad geri gitmeyerek Rusya'da kalmış.
Ben, üveyde olsa onların tek çocukları değildim. Anna ve Irina adında ikiz kızları vardı. Hatırladığım kadarıyla 10 veya 11 yaşlarındaydılar.Anna kocaman kız olmuştur şimdi ama Irina ...
Irina buzda kaymayı çok severdi. Bu yüzden fırsat buldukça bazen izin alarak bazende gizlice üzeri buzla kaplı Lake gölüne kaymaya giderdi.Göl eve biraz uzaktı. Bu yüzden yalnız gitmesine izin vermezdim.Anna ile birlikte gölün kenarına oturur onu izlerdik. Göl kışın tehlikeli olmazdı.Buzun kalınlığı neredeyse 30 santimi bulurdu ama bahar döneminde buz yavaş yavaş erimeye başlardı.İşte o zaman gölün yüzeyi çatlamaya hazır buz tabakalarıyla dolu olurdu.
Bir sabah uyandığımda Irina'nın yatağında olmadığını farkettim.Bu normal bir durum olabilirdi ama bahar dönemindeydik ve kış bitmek üzereydi. Ya erkenden kalkıp göle gittiyse... Bunun olma ihtimali bile beni tedirgin etmeye yetmişti. Hemen yatağımdan kalkıp her yerde onu aradım ama hiç bir yerde yoktu.
Ardından var gücümle göle doğru koştum. Göle vardığımda, gördüklerim beni biraz olsun rahatlatmıştı ama acele etmeliydim.Irina gölün kenarındaydı ve onu buzun üzerine çıkmadan durdurmalıydım. Ormanın içinden onun bulunduğu yere doğru koştum, aklımdaki tek düşünce fikrini değiştirip geri dönmesiydi ama öyle olmamıştı.
Onu son gördüğüm yere geldiğimde çoktan gitmişti. Kafamı kaldırıp gölün üzerinde onu aradım. Çok fazla açılmamıştı, geri gelmesi için ona seslendim.
-- Irina, delirdin mi sen.Buraya gel çabuk,diye bağırdım. Beni görmeyi beklemiyordu.
-- Tamam abi geliyorum, dedi.Biraz korkmuştu.
Ama benim korktuğum kadar olamazdı. Yavaşça bana doğru yaklaşırken kaymayıda ihmal etmiyordu. Tam o sırada hemen yanımda bir kurbağa zıplayarak göle atladı. Buzu delip suya girmeyi başarmıştı. Bir an onun için sevinmiştim ama buz bir kurbağanın kırabileceği kadar incelmişse... Lanet olsun, Irina.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / ThrillerHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)