Her ne kadar gemideki tek doktor dahi olsa, tanıdığım kadarıyla sıradan bir gemi mürettebatından farksızdı ve istediğim şey onun yetkisini fazlasıyla aşıyordu. Fakat bana yardım edebilecek, güvenebilceğim başka kimsem de yoktu. O an içimden "umarım kabul eder" diye geçirdim çünkü eğer redderse benim boş boğazlığım yüzünden planımdan haberdar olmuş olacaktı ve bu durum gemiden kaçmamı iki kat daha da zorlaştırabilirdi. Ayrıca cümlemi kurarken, emredici bir tavır takınmam tek bir mimiğini dahi saatlerce oynatmamaya yemin etmişçesine duran yüzünün, tatsız bir hal almasına da neden olmuştu.
---- Doğrusunu söylemem gerekirse genç adam, az da olsa bir maaş alıyorum ve bu durum, içimde geminin kaptanına karşı bir sorumluluk duygusu hissetmeme neden oluyor. Benden istediğin kolay bir şey değil. Yanlış anlamadıysam kaptana, yani hayatımı devam ettirmemi sağlayan adama ihanet etmemi istiyorsun, yanılıyor muyum? diye sordu kararını belli etmemeye çalışırcasına bir ifade ile sürdürdüğü konuşmasını bitirirken.
Yaşlı ve kızarık tek gözü ile öylesine delici bakıyordu ki sanki benden kararlı bir duruş bekliyor gibiydi.
---- Senden kaptanına ihanet etmeni değil, benden çalınanı geri almamda bana yardım etmeni istiyorum, dedim ve ciddiyetimi hiç bozmadan konuşmama devam ettim.
---- Ayrıca az önce şehri izlerken ki bakışını gördüm. Sen de en az benim kadar orada olmayı istiyorsun ve haklısında, onca yıllık geçmişin ve yaşanmışlıklarının yanında oldukça genç sayılırım. Fakat bu kalbinden çıkıp tüm bedenini saran hasret duygunu görmeme engel değil. O şehirde canından çok sevdiğin ve yanında olmak için can attığın biri var. Sanırım bende bu konuda yanılmıyorum, öyle değil mi? dedim son derece sakin ve ciddi bir ses tonuyla.
Elimdeki kozu oynayıp onu köşeye sıkıştırmıştım, bunu hissedebiliyordum.
---- Yeter! dedi adeta geniş bedeni için özel olarak yapılmışçasına duran sandalyesinden kalkarken. Ardından da hiç yüzüme bakmadan doğruca kapıya yöneldi ve kısa kısa aldığı derin nefeslerin arasında ağzından bir kaç cümle dökülüverdi.
---- Kızım, Nergis Sultan. Onu görmeyeli uzun zaman oldu, dedi ve bir kaç saniye bekledikten sonra duymak için sabırsızlandığım kararını açıkladı.
---- Yarın, gün doğmadan iki yan odada ki kamaraya gel,dedi ve sertçe açtığı kapıyı usulca kapatıp yanımdan ayrıldı.
Sonunun nereye varacağından bir türlü emin olamadığım hayatımda, bir zafer daha kazanmış olmanın rahatlığıyla bir süre arkasından öylece bakakaldım. Ardından da deniz suyu yüzünden çürümeye yüz tutmuş odanın, nemli havasını içime çekip yaşlı doktorumun terkettiği sandalyesine yerleştim ve aklımdaki onlarca senaryo ile birlikte gün doğumunu beklemeye başladım.
######
"Evrenin tüm karanlığı, tek bir mum ışığını bile köreltemez" derdi babam olarak tanıdığım Riyad Huseyinov. Bu sözü söylediğinde ne anlama geldiğini idrak edememiştim ki bu gayet normaldi. Yaşımdan ötürü olsa gerek, kardeşlerim ile oynadığımız oyunlar bu tür anlamı derin sözlerden çok daha fazla dikkatimi çekerdi. Onca yıl sonra babamın ne demek istediğini şimdi çok daha iyi anlıyordum.
Karşılaştığım onca zorluk, kaybettiğim insanlar; Üvey annem Valeria, hayatlarının en masum yıllarında gözlerimin önünde can veren kardeşlerim Anna ve Irina, yaşadığı onca şeye rağmen tek derdi insanları eğlendirebilmek olan Niko, ailesini kendi elleriyle toprağa veren Sergei, bir intikamın onlarca sene ızdırabını çeken Peter, hepsi de cesurca bu hayata veda etmişlerdi ve karanlıkla eş değer olan ölüm, onlar için yüreğimde yanan alevi asla söndüremedi. Tam tersine içimdeki istek ve arzu o kadar güçlendi ki onlar sayesinde davamdan asla vazgeçmemem gerektiğini öğrendim.
Duvarları dondurucu soğukla kaplı olsa da sıcak dostluklar kurduğum yurttan, adeta birer kahramanmışçasına uğurlandığımız o andan, adını yalnızca tarih kitaplarından bildiğim bu şehre kadar olan yolculuğum ne içindi? Bir kaç kâğıt parçası ya da yakın zamana kadar varlığını dahi bilmediğim gerçek babamın bana bıraktığı sırra ulaşabilmek için mi? Hiç sanmıyorum.
Onca yitip giden can, yaşanamamış hayatlar bu kadar kolay harcanamazdı.
Daha önce de söylemiştim. Benim, yani Karl Maksim STEPHANOV'un bu hayata gelişinin bir amacı vardı ve ben o amaca ulaşamadan hayata gözlerimi yumsaydım, kendimi kalbimde varlığını sürdüren insanlara ihanet etmiş sayardım.
#######Henüz aydınlanmamış ve yalnızca gölgelerden ibaret görünen bu koca şehir o kadar büyüleyici bir havaya sahipti ki, dalgalı denizde saatlerce kürek çekip, büyük bir gizlilikle geldiğimiz limana ulaşmadan önce, dün geceden beri aklımı meşgul eden sözleri bir anlığına unuttum ve Artuk Bey tarafından, samimiyetle uzatılan eli kavradım. Ardından da bilmediğim, tanımadığım binlerce insanın arasında İstanbul topraklarına ilk adımımı attım.
Giyim tarzları, dilleri bana o kadar yabancıydı ki, kendimi bir anda kaybolmuş, çaresiz bir çocuk gibi hissettim. Neyseki rehberim onlardan biriydi ve geçmiş deneyimlerimide dikkate alacak olursak, yabancı bir şehirde ne kadar çok insan o kadar çok bela demekti. Yaşadığım bu ani değişim ve yabancılık hissinin kapladığı bedenimi kontrol etmeye çalışırken hemen yakınımda tanıdık bir ses duydum.
---- Karl, gitmemiz gerek hadi, liman Kaptan Andrey'in adamlarıyla dolu. Dikkat çekmememiz lazım, dedi Artuk Bey ve kolumdan tutup beni kalabalığın arasına soktu.
Aylardır tahta bir sedirde, hareketsiz halde kalan bedenim bu aceleciliği adeta reddercesine tüm vücudumu nefes nefese bırakmıştı. Neler olup bittiğini dahi anlamadan kendimi bir anda dar ve karanlık bir sokakta buluverdim. Doktorum hala yanımdayďı fakat içimden bir ses yalnız olmadığımızı söylüyordu ki çok geçmeden tahminimde yanılmadığımı da anladım. Nefes kontrolümü yapıp, başımı kaldırdığımda, sokağın sonundan doğruca üzerimize doğru yürüyen biri olduğunu farkettim. Zayıf güneş ışınlarının ortamı giderek daha da aydınlık bir hale getirmesiyle, kim olduğunu anlamam çok ta zor olmadı. Bana fırsat vermeden söze ilk giren de o oldu.
---- Kaptanın ve sırrın saklandığı evi biliyorum, dedi kardeşliğinden asla şüphe duymadığım, can dostum Aleksey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / ThrillerHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)