Gecenin Karanlığı

137 9 1
                                    

       Açıkçası tüm ordu şehri terk etmişken, ordudan olduklarını söyleyen bu 4 adamın burada kalmış olması ister istemez içimde bir şüphe uyandırmıştı.
      -- Sergei, bize ordunun Rostov'u terk ettiğini söyledi. Siz neden burada kaldınız? diye sordum isminin Yury olduğunu söyleyen adama bakarak.
     -- Sorduğun sorunun cevabı gizli bilgidir asker. Senin bunları bilmeye yetkin olmadığı da ortada.Gösterin şu belgeyi ve sonra da eski hayatınıza geri dönün. Savaş, sizin gibi çaylaklar için fazla tehlikelidir,dedi. Ciddiyetini hala koruyordu.
       Rütbeli olduğu her halinden belli olan adamın küçümser konuşması bittiğinde, Aleksy daha fazla dayanamayıp doğrudan adama yönelerek, ondan beklenilmeyecek  sakin bir tavırla konuşmaya başladı.
      -- Bana bakın. Kim olduğunuz, rütbeleriniz umurumuzda bile değil.Ortada hiç bir neden yokken, canımızı ortaya koyarak bu belgeyi buraya kadar getirdiysek bize saygı duymak zorundasınız.Bilmem anlatabildim mi? dedi.
       Sanırım ordu içerisindeyken böyle bir çıkış yapsaydı bedelini ağır bir şekilde ödetirlerdi ama şu an ordu kilometrelerce uzaktaydı ve iki tarafında şartları eşit gibi görünüyordu. Yury, Aleksy'in konuşmasından çok ta etkilenmemişti ama söyleyecek bir şeyleri olduğu kesindi.
      -- Pekala, sizin istediğiniz gibi olsun ama şunu bilin ki burada sırtızı yaslayabileceğiniz tek dostunuz biziz. Bu yüzden bizimle iyi geçinmek sizin adınıza mantıklı bir davranış olur, dedi.
      Haklıydı. Ne de olsa aynı ordunun askerleriydik ve savaş döneminde birbirimize ihtiyacımız vardı. Artık konuyu açmanın zamanı gelmişti. Bunu biri yapmalıydı ve bu görevi ben üstlendim.
      -- Ivan Baris Gorbaçov adında birini tanıyor musunuz? Kendisi orduda yetkili bir subaydır, dedim.
     Aslında subaydı demeliydim sanırım. Muhtemelen çoktan ölmüş olmalıydı. İsmi söylediğim anda Yury dahil karşımızda ki adamların gözleri birden büyüdü ve kısa süreliğine birbirlerine bakındılar. Anlaşılan bazı anılarını canlandırmıştım ve yüzlerinde ki ifadelere bakılırsa hatırladıkları hiç te hoş anılar değildi.
    -- Gorbaçov mu? Siz onu nereden tanıyorsunuz? diye sordu.Yüzünde endişeyle karışık sorgularcasına bir ifade vardı.
    -- Aslına bakarsanız sizleri ne kadar tanıyorsak, onu da o kadar tanıyoruz. Birebir görüşme fırsatımız olmadı ama şu an ordudaysak bu onun sayesindedir, dedim. Yury doğrudan gözlerimin içine bakıyordu.
    -- Demek siz Gorbaçov'un topladığı birliktensiniz. Kırım'a giderken pusuya düşürüldüğünüzü duyduk. Bize gelen bilgiler, kurtulan kimsenin olmadığı yönündeydi, dedi.
     Yury'nin davranışları giderek daha da şüpheli bir hâl alıyordu. Orada kurtulan kimsenin olmadığını düşünsek bile bunu, bizi pusuya düşüren adamlar dışında kimse bilemezdi. İçinde bulunduğumuz durum giderek daha da karmaşıklaşıyor gibiydi. Ben bunları düşünürken Niko, kendine has sakin tavrıyla konuşmaya başladı.
    -- Adamlarınız size eksik bilgi getirmiş. Pusuya düşürüldüğümüz ve ağır kayıplar verdiğimiz doğru ama Gorbaçov dahil 20 arkadaşımızla kurtulmayı başardık, dedi.
    -- Nasıl yani?  Gorbaçov yaşıyor mu? diye sordu. Kaşları çatıktı ve duyacağı cevaptan çekinir bir hali vardı.
    -- Son gördüğümüzde yaşıyordu ama ağır yaralıydı. Emrindeki askerlerin onu apar topar bir faytona bindirip götürdüklerini gördük. Umarım zamanında yetişebilmişlerdir, dedim ve Yury'nin vereceği tepkiyi bekledim.
     Ne düşüneceğini bilemez haldeydi. Üzülüyor muydu yoksa seviniyor muydu bilmiyorum ama yüzünde garip tebessüm vardı.
     -- Bunu duyduğuma sevindim. Yani, en azından Gorbaçov'un yaşıyor olma ihtimali bile bu zor şartlarda bize güç verecektir. Bu konuyla ilgili net bilgileri, en yakın zamanda edinir sizede iletirim, dedi.
      Daha sonra hepimizi tek tek baktı ve konuşmasına devam etti.
    -- Şimdi söyleyin bakalım elinizde ne var? diye sordu.
     Artık daha fazla uzatmanın bir anlamı yoktu. Zarfı paltomun cebinden çıkarıp Yury'e uzattım ve Gorbaçov'a ait olduğunu söyledim. İçinde yazanları onlar kadar biz de merak ediyorduk ama adamların o kadar yol yanımızda taşıdığımız zarftaki bilgileri bizimle paylaşmak gibi bir niyeti yoktu. Yury, zarfı alır almaz yanındaki masada açık duran çantaya koydu daha sonra da çantayı eline alıp kapıya doğru yöneldi.
      -- Beyler, ordu için yaptığınız bu hizmetten dolayı sizi kutlarım. Size çaylak dediğim için de kusura bakmayın. Arkadaşlarım sizlerle ilgilenecekler daha sonra görüşürüz, dedi ve adamlarıyla birlikte aceleyle odadan çıktı.
      Zarfı vermeli miydik bilmiyorum. Bu küçük odada yaşadıklarımız içimi derin bir huzursuzluğun kaplamasına neden oldu. O an içinde bulunduğumuz durumu daha da kötüleştirecek bir şey hatırladım. Bu adamlar bize,  ordudan olduklarını tam anlamıyla kanıtlamamışlardı. Eğer gerçekten Rus ordusundansalar bir sorun yoktu ama değilseler zarfı onlara teslim ederek başta kendi hayatımızı riske atmış olurduk.
      Her şey bu gece içerisinde belli olacaktı. Yarın sabaha uyanabilmemiz tamamen bu adamların ellerindeydi.

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin