Peter'in gözlerinde ki alev, küllerinden doğmuş bir anka kuşunun tüyleri kadar canlı ve parlaktı. Daha şimdiden alacağı intikamın planlarını yapmaya başlamış gibi görünüyordu ama bilmediği bir şey vardı. Daha çok gençti ve başta ben olmak üzere çevresinde ki insanlara kolay güveniyordu. Doğrusu ona ihanet etmek aklımın ucundan dahi geçmezdi ama bu, sırf o güveniyor diye kardeşi
Oleg'de dahil başkasıyla iş tutacağım anlamına da gelmezdi. Amacım uğruna Kaptan Andrey'de dahil önüme kim çıkarsa çıksın ezmeye hazırdım. Bir süre daha uygulayacağımız plan üzerinde kafa yorduktan sonra Peter, kardeşinin yanına gitmek için benden izin istedi ve yemekhaneden aldığı küçük bir torbayla kulübeden ayrıldı.
Adamlarını daha doğrusu arkadaşlarını da plana dahil edeceği çok açıktı. Hamlelerimi çok dikkatli yapmalıydım ve artık geri dönüş şansım da kalmamıştı.
Tam ben bu için çıkamadığım derin düşüncelere daldığım sırada içimde garip bir ürperti hissettim. Sanki biri beni izliyormuşçasına irkildim ve istem dışı olarak hemen yanımda ki pencereden dışarıya baktım. Baktığım yerde üstten sarkan çatının ucu ve aynen bana bakan kendi silüetim dışında bir şey yoktu ama merakıma yenik düşerek pencereden yansıyan yüz hatlarıma daha da dikkatli odaklandığım sırada gözlerimde ki değişikliği farkettim. O geri dönmüştü. Ruhumda hissedemiyordum ama gözbebeklerimde ki derin karanlık ben geldim dercesine haykırır gibi bana bakıyordu."Tanrım o burda,gitmemiş" dedim içimden ve elimde olmayarak karşımda ki pencereye koca bir gülümse yerleştirdim.
Artık yalnız değildim. Yaşlı kadın babama verdiği söze sadık kalmıştı ve koruyucumu bana geri göndermişti. Artık yapacağım hamlelerde daha cesaretli davranabilirdim.Akşam saatlerine kadar, Pavel'in mekanında kalmıştım ve planımı tekrar tekrar kafamda canlandırmıştım. Her defasında arkadaşlarımı kurtarıyordum ve Yury son nefesini verirken gözlerinin içine bakıyordum. Neyse ki ben bu yaşanmadan içinden çıkamayacağım düşüncelerim arasında boğulmadan Peter ve kardeşi Oleg sakince salona girdiler ve hiç kimseyle sohbete girmeden, salonun yarısı boşaldığı sırada tek başıma el koyduğum masaya geldiler. Ben de fazla dikkat çekmek istemezcesine ikisinide görmezden geldim ve bir kaç göz işaretiyle oturmalarını işaret ettim.
Söze ilk başlayan Oleg oldu.
---- Peter, plandan bana bahsetti bayım ve hiç zaman kaybetmeden dostlarımızla irtibata geçtik. Bugün tutsakların hücrelerini koruyan adamların tamamına yakını bizimle birlikte olacak ve bir geceliğine de olsa size hizmet edecekler, dedi. Cüssesine göre cılız bir ses tonu vardı. O konuşmasını bitirir bitirmez de kardeşi devam etti.
---- Yani anlayacağınız her şey hazır,dedi Peter ve masanın altından gizlice bir tabanca uzattı. Bu riskli hareketinin getirdiği kısa süreli duraksamanın ardından da gayet sessiz bir ses tonu kullandığı konuşmasına devam etti.
---- Siz hazır olduğunuz da başlayabiliriz, dedi. Her ikisi de meraklı gözlerle bana bakıyordu.
---- Kaybedecek zaman yok,hemen başlayalım,dedim ve elimde ki tabancayı paltomun cebine gizledikten sonra, şaşkına dönmüş bakışları arasında sakince ayağa kalktım.
---- Siz benden sonra çıkın, dikkat çekmeyelim, dedim ve doğruca dış kapıya doğru yöneldim. Dışarıya çıktığım da fırtınanın şiddetini daha da artırdığını farkettim. Aslında bu olmasını ümit ettiğim, planımın ilk parçalarından biriydi ve o an uzun zaman sonra tanrının da yanımda olduğunu hissettim.
Kapıyı hemen arkamdan kapatarak çok ta dikkat çekmek istemediğimden, başımı önüme eğdim ve Peter'in köye girdiğimizde, tutsakların yerini işaret ettiği yöne doğru seri adımlarla yürümeme devam ettim. Fırtına o kadar şiddetliydi ki kalan sağlam elimi de sağ cebimdeki tabancayı düşürmemek için kullanmak zorunda kalmıştım. Bacası delicesine tüten bir kaç taştan yapı arasından da geçerek nihayet hedefime ulaşmıştım. Uzun, genişçe içerisi hücrelerle dolu olduğu aşikar yapı karşımdaydı ve tam da Peter'in söylediği gibi nöbetçi sayısı sabahkinden daha azdı.
Tam ağır adımlarla yanlarına doğru gidecekken sağ omuzumda beni dudurmak istercesine bir el hissetmemle olduğum yerde kalakaldım. Ani bir hareketle arkamı döndüm ve karşımda ki, fırtınanında etkisiyle yüzlerini seçemediğim iki bedene baktım. Anlık kapıldığım heyecanla, tam sıkıca kavradığım tabancayı cebimden çıkaracakken yüzleri daha da belirginleşti ve Oleg ile Peter'i karşımda görmemle elimi tekrardan cebime soktum.
---- Bayım,biraz sakin olun biz dostuz,dedi Oleg ve doğrudan tabancanın olduğunu bildiği cebime baktı. Doğrusu bana oldukça saygılı davranıyordu ve yaptığımız kısa sohbette biraz olsun güvenimi kazanmıştı.
---- Siz arkamızdan gelin ve herhangi bir harekette bulunmayın. Biz gerekeni yapacağız, dedi Peter ve kardeşiyle birlikte nöbetçilere doğru yürümeye başladı. Ben de hemen arkalarından sanki onlardan bir parçaymışçasına takibime başladım. Çok geçmeden, bir kaç evi de arkamızda bıraktıktan sonra, nöbetçilere birbirimizi farkedecek kadar yaklaştığımız sırada, sırtlarında ki tüfekleri ellerine alarak yanımıza gelen iki köylü yolumuzu kesti.
Aramızda yalnızca engel olarak konulmuş kalınca bir sırık vardı. Diğerleri gibi, soğuktan korunmak için üzerlerine bulabildikleri her şeyi geçirmiş sıradan insanlar gibi görünüyorlardı.
---- Oleg, hayırdır evlat bu saatte burada ne işiniz var? diye sordu yaşı diğerine göre biraz daha ileri olan.
---- Kaptan Andrey'in emriyle burdayız Kiril Usta. Tutsaklardan birini sorgu için götüreceğiz,dedi Oleg ve yüksek sesle konuşmasına devam etti.
---- Yalnız durum biraz acil, kolaylık tanırsan seviniriz gereksiz yere burda donmak istemem,dedi.
Yaşlı adam Peter ve beni göz ucuyla süzdükten sonra eliyle devam edebileceğimizi işaret edercesine bir el hareketi yaptı.
---- Tamam. Bu seferlik kimi alıyorsanız alın ama bir daha ki sefere sıcak bir kaç kurabiye getirmezsen benden günahımı bile alamazsın, dedi ve soğuktan buz tutmuş yüzünde ufak bir gülümseme belirdi. Genç ortaklarımın tanınırlılığı sayesinde ilk engeli kolay geçmiştik ama bir kaç adım sonra karşılaşacağımız giriş kapısını hemen önünde birer duvar gibi duran, silahlı dört iri yarı adamı nasıl atlatacağımız konusunda hiç bir fikrim yoktu.
Tam o sırada Oleg ve Peter'in adımlarını daha da sıklaştırdıklarını farkettim ben de onlara ayak uydurmak için biraz daha hızımı artırdım. Seri adımlarımız sayesinde karşılaşma tahminimden daha erken olmuştu ve şimdi dört askerin de bakışları üzerimizdeydi. O sırada hiç beklemediğim bir şey oldu ve Oleg ile Peter hiç konuşmadan her birine birer bakış atarak aralarından geçtiler ve doğruca askerlerden biri tarafından bizim gelmemiz ile birlikte aralanan kapıya yöneldiler. "Bahsettikleri arkadaşları bu adamlar olmalı"diye geçirdim içimden ve genç dostlarımın hemen arkasından binaya girip kapıyı kapattım.
Doğrusu bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemiştim. Bu dağ köylüleri arasında ki dostluk sandığımdan daha kuvvetli olmalıydı.
---- Artık sıra sizin, biz burada sizi bekliyor olacağız ama lütfen çabuk olun.Bu durumu uzun süre devam ettiremeyiz, dedi Peter meraklı gözlerle binanın içini kontrol ederken.
---- Merak etmeyin, işimi halleder halletmez yanınızda olacağım, dedim ve her ikisine de kısa birer bakış atıp hücrelerin olduğu bölüme doğru yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / ThrillerHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)