Tam önümde uzanan, karanlık nedeniyle nereye çıktığını göremedim, bir kaç gaz lambasıyla aydınlatılmış uzun koridor dışında her yer tamamen karanlığa teslim olmuştu ve içeride ki hava dışarıda esen fırtınanın soğuğunu kıskandırıcasına dondurucuydu. Bu ortama bırakın insanı, yurt ta kaldığım dönemde, üzerime bulabildiğim kadar örtüyü örtmeme rağmen ısınamadığım o taştan mabette, köşe pervazlarının arasından bana pis pis sırıtan, hırsız fareler bile uzun süre dayanamazdı. Yanyana inşaa edilmiş, demir parmaklıklarla kapatılan hücrelerden gelen, Alman askerlerine ait olduğunu düşündüğüm cılız iniltilerden başka bir ses te yoktu.
Karanlığa doğru bir kaç adım daha attım ve duvarda asılı halde duran gaz lambalarından birini dikkatlice alarak hemen sağımda duran hücreye doğru tuttum. İçeride üst üste yığılı halde duran bir grup asker vardı ve dondurucu soğuktan mı yoksa aldıkları yaralardan mı hayatlarını kaybettiklerini anlamadığım, cansız birer et yığınına dönmüş arkadaşlarını üzerlerine çekmişlerdi. Daha bir kaç gün önce omuz omuza çarpışıyor, birlikte kumanyalarını paylaşıyor, gülüp eğleniyor olmalıydılar.
Karşımda ki manzara o kadar içler acısıydı ki, o an her ne nedenle olursa olsun, geçmişte yapılan ve gelecekte yapılacak olan tüm savaşlara içimden, ümitsizce lanet ettim. Kimse böyle bir hayatı haketmezdi. Tam bu düşüncelere dalmışken arkamdan kısık sesle biri bana seslendi.
---- Karl ne yapıyosun orada. Yury son hücrede olmalı. Hadi acele et,dedi hafif korkmuş gözlerle bana bakan Peter. Aldığım bu haklı uyarının ardından, soğuk havayı ciğerlerime doldurup kendime geldim ve doğruca Peter'ın bahsettiği son hücreye doğru harekete geçtim. Yanından geçtiğim her parmaklık arasından görünen manzara, ilk baktığım hücredekinden tamamen farksızdı. Çok geçmeden elimde tuttuğum alevin yaydığı ışığında etkisiyle bir belirip bir kaybolan, hayatta kalmayı başarmış Alman askerlerinin solgun bakışları arasında son hücrenin önüne kadar geldim.
İçeri de hiç hareketlilik yoktu ve diğerlerinin aksine tamamen boş gibiydi. Gaz lambasını iyice yaklaştırarak,canlı birini görme umuduyla içeriye baktım ve cevap alma umuduyula kısık sesle konuşmaya başladım.
---- Yury, burada mısın? diye sordum heyecanlı bir ses tonuyla.
---- Kim o, diye cılız bir ses karşılık verdi ama bana göre uzak köşede ki karanlığa o kadar gömülmüş bir halde oturuyordu ki onu bu şekilde görebilmem imkansızdı.
---- Yury, benim Karl. Seni kurtarmaya geldim,dedim. Aslında yalan söylüyordum ama ona bir ümit vermeliydim. Aksi takdirde yanıma gelmeyebilirdi ve tüm plan bozulabilirdi.
---- Kar, Karl Stephanov. Bu sensin buraya nasıl geldin, dedi ve soğuktan buz kesilmiş yüzü hemen önümde beliriverdi. Tahminim de yanılmamıştım. Her ne kadar eski heybetinden bi eser kalmamış olsa da bu Yury Ivanov'du.
---- Bırak şimdi bunları. Burada olamın bir nedeni var ve eğer bana yardım edersen bende sana yardım ederim,dedim doğruca şişmiş ve morarmış solgun gözlerine bakarak.
---- Eğer beni buradan çıkarırsan istediğin her şeyi yaparım,dedi. Eski kurnazlığından hiç bir şey kaybetmemişti ama ipler benim elimdeydi ve istediğimi almadan da ona vermeye hiç niyetim yoktu.
---- Sana, sormam gereken bir kaç soru var. Eğer vereceğin cevaplarda samimiyetine güvenirsem buradan elini kolunu sallayarak çıkarsın,dedim. Tam konuşmama devam ederken araya girdi ve söylediği tek kelimeyle içimin bir anlık ürpermesine neden oldu.
---- Baban mı? dedi ve kısa bir sessizliğin ardından, biraz daha geri çekilerek konuşmasına devam etti.
---- Onun hakkında hiç bir şey bilmiyorsun değil mi? Sana onun adını söylediğimde verdiğin saçma sapan tepkiden bunu daha önce anlamalıydım,dedi ve geldiği yöne doğru bir kaç adım geriye gitti. Babam hakkında bildiklerinden daha önce duymam gereken başka cevaplar vardı. Söylediklerine hiç aldımıyormuşçasına bir tavırla gözlerimi hiç kıpmadan ona doğru bakmaya devam ettim.
---- Dostlarım, Yury. Niko, Aleksey ve Sergei onlara ne oldu? diye sordum. Anlık verdiği tepkiden onunda benim bu sorumu çok fazla önemsemediği belli oluyordu. Yavaşça yeniden girdiği karanlıktan çıkarak yüzünde zorluklada olsa beliren alaycı bir gülümsemeyle bana baktı.
---- Benden duyabileceğin onca gerçek varken, o ana kadar yaşamaları dahi mucize olan bir kaç çelimsizin akıbetini mi öğrenmek istiyorsun. Sen sandığımdan da aptalsın aynı baban gibi,dedi ve gözlerimde bir anda beliren nefret dolu bakışlar ona bir yerden tanıdık gelmiş olacak ki anlık bir irkilmenin ardından konuşmasına devam etti.
---- Tamam, tamam sakin ol ve şöyle bakmayıda kes, artık sana karşı bir tehdit değilim, dedi ama kalbinin derinliklerinde ki bana karşı olan nefretini hala hissedebiliyordum.
---- Madem senin için bu kadar önemli anlatayım. Baskından hemen önce, şu atarlı olan çocuğun adı neydi? ha hatırladım Aleksey. Çetin cevizdi doğrusu. Onunla özel olarak ilgilenmek istediğimden ayrı bir hücreye aldırmıştım. Ben de diğer arkadaşların ve bir kaç tutsağı daha kapattığımız hücredeydim ve teker teker hepsini sorgulamaya başladım. Tam o sırada uzaktan bir kaç top patlaması sesi geldi. Yaşadığım onca savaştan sonra bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyordum ve adamlarıma kapıyı dışarıdan kilitleyip karakolu canları pahasına savunmaları emrini verdim. Çok geçmeden silah sesleri kilitli kapının önüne kadar geldi ve o anda savaşı tamamen kaybettiğimizi anladım,dedi ve derin bir nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.
---- Tutsaklar için yapıldığından diğerlerine göre daha sağlam olan kapı uzunca süre dayandı ama sonuç olarak kapının bir şekilde açılacağını biliyordum ve elimde olmasa da sahip olduğum tüm tutsakları önümde dizdirip içeride ki adamlarıma kapıyı işaretimle açmalarını söyledim. Odanın uzak köşesinde ki yerimi aldıktan sonra tabancamı da hazırlayıp emri verdim ve oda bir anda deliye dönmüş Rus askerleriyle doldu. Bunu söylemek benim için çok zor ama çıkan çatışma sonucu tüm tutsaklar ve bir kaç adamım sayısız kurşunun hedefi oldu,dedi ve samimiyetine asla güvenmediğim bir ifadeyle gözlerime baktı.
Ne yani, yıllarca babası gibi savaşta,cesurca ölmeyi hayal eden Niko ve ailesini katleden Almanlardan intikam almak için yoldaşımız olan Sergei, bir hainin sırf kendi hayatını kuratarabilmek için onları kullanması yüzünden mi ölmüşlerdi. O an o kadar karmaşık duygular içerisindeydim ki bu kadarı bile demir parmaklıkları aşıp Yury'nin boğazına sarılmama yeterdi. İstem dışı olarak sağ gözümden bi yaş süzüldü.
---- Ve sende bunu fırsat bilip karşında ki askerleri katlettin,dedim. Canını almamak için kendimi zor tutuyordum.
---- Kusura bakma Stephanov. Ben senin kadar duygusal değilim ve bir asker olarak ne yapmam gerekiyorsa onu yaptım,dedi ve soğukkanlı tavrıyla her kelimesinden hainlik akan konuşmasına devam etti.
---- Bu anlattıklarım sanırım buradan çıkmama yetmeyecek. İstersen diğer konulara geçelim,dedi.
Canını almak konusunda yeterince istekli olmama rağmen bir an duraksadım. Haklıydı. Ne bu hücreden çıkabilmesi için ne de cebimde ki tabancayı tam alnının ortasına ateşlemem için bu kadarı yeterli değildi. Bakışlarından, öğrenmem gereken çok daha önemli konuların olduğunu hissedebiliyordum.
Tam yıllardır aklımı meşgul eden ve cevabını yaşlı kadından dahi alamadığım soruyu soracakken, koşar adımlarla birinin bana doğru yaklaştığını farketettim. Bu Oleg'di.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / ThrillerHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)