Karlı Tepeler

141 12 1
                                    

          Yatağın yanında diz çöktüm ve kadının aşağıya doğru sarkan sağ elini avuçlarımın arasına aldım.Eli bir buz kadar katı ve soğuktu.Yüzündeki morluklara ve vücudundaki bozulmalara bakılırsa uzun zaman önce ölmüş olmalıydı ama daha dün akşam bizim yanımızdaydı.
     -- Sergei, sence bu kadın ne zaman ölmüş? diye sordum.
Benim bu sorum tuhafına gitmişti.Başta anlamadığını sandım ama yatağın diğer tarafından dolanarak kadının yanına gelmesiyle sorumu tekrarlamama gerek kalmadı.
     -- Pekala bir bakalım,dedi ve cesedin üzerine doğru eğildi.Çene altında hafif çürümeler, kulak arkası morluklar, gözlerdeki koyu sarılık... üstelik göz altı çukurlarıda iyice derinleşmiş,dedi.Bunları söylerken oldukça endişeliydi.
    -- Eee yani? diye sordu Aleksy.
    -- Yani, sevgili Aleksy bu kadın en az bir hafta önce ölmüş, dedi.
    -- Fakat bu imkansız, yanlış hatırlıyorsam beni düzeltin ama bizi eve alan bu kadın değil miydi? diye sordu Niko.Yüzündeki tedirgin ifade sesine de yansımıştı.
Kadının elini yavaşça yatağa koydum ve ayağa kalktım. Dostlarım ne kadar şaşırmış olsalarda, yaşadıklarımdan sonra bu benim için olağan bir durumdu.
    -- Kadını gömelim ve sonrada bu evden gidelim artık. Yeterince zaman kaybettik, dedim ciddi bir ses tonuyla.
     -- Gömmek mi? Kusura bakmayın ama ben o kadına elimi bile sürmem, dedi Aleksy.
     -- Tamam. O zaman Niko ile birlikte bir kürek bulup evin yakınına bir mezar kazın. Sergei'de bana yardım eder, dedim.
Pek işimize gelmesede bunu yapmak zorunda olduğumuzu onlarda biliyorlardı. Kadını böyle bırakamazdık.Aleksy ve Niko odadan çıktıktan sonra Sergei'in bana baktığını farkettim.
     -- Sen iyi misin? diye sordu.Kuşkulu gözlerle bana bakıyordu.
     -- Evet, iyiyim. Oldukça sıradışı bir durum. Herkes kadar bende tedirgin oldum o kadar, dedim gözlerimi kaçırarak.
      -- Anlamadığım bir şey var, dedi ve bakışlarını hafifçe kıstı. Neden uyanır uyanmaz direk buraya koştun? diye sordu.
      Kendimi köşeye sıkışmış gibi hissettim.Gördüklerimi ona anlatmalımıydım.
      -- Rüyamda garip şeyler gördüm. Beni bu odaya çağırıyorlardı, bende rüyanın etkisiyle kendimi kaybetmiş olmalıyım hepsi bu,dedim.Daha fazlasını anlatmadım, anlatamazdım.Onu başkasıyla paylaşamazdım.
      -- Tamam, o zaman yardım ette kadını dışarıya taşıyalım,dedi ama hala sorgulayıcı gri gözleri benim üzerimdeydi.
       Sergei yorganı kadının üzerinden alıp köşedeki tekli koltuğun üzerine koydu. Gördüklerim beni şaşırtmıştı.       Nedense kadının boyu hatırladığımdan daha uzundu. Yüzü dışında saçları, kolları ve bacakları ona ait değil gibiydi. Önce Sergei'e baktım, sonra da kadını yavaşça kucağıma alıp havaya kaldırdım.
      Ağırlığını hissetmiyor gibiydim.     Aksine hafif bile sayılırdı. Hiç bir zorluk çekmeden koşarak çıktığım merdivenleri, heyecanla açmak için beklediğim kapıları ağır ağır geçerek kucağımdaki cansız bedenle birlikte dışarı çıktım.
      Niko ve Aleksy buldukları eski bir kürekle evin çaprazındaki tepeye mezar kazıyorlardı. Kadını yavaşça soğuk ve ıslak karların üzerine bıraktım. Sergei, hemen arkamdaydı.
    -- Eee kadın öldüğüne göre anlaşma da bozuldu öyle değil mi,dedi.
    -- Ne anlaşması? diye sordum anlamamazlıktan gelerek.
    -- Bu eve alınmamızı sağlayan anlaşmadan bahsediyorum. Kadın atı istemişti hatırlasana, dedi ve atı son bıraktığımız ağıla doğru baktı.
       Hafiften gülümseyen yüzünün birden ciddileşmesi uzun sürmedi. Çünkü, diğer atlar orada olmasına rağmen siyah at ağılda yoktu. Bunu görür görmez hemen atların yanına doğru koşmaya başladı.Bende hızlı adımlarla onu takip ettim.
     -- Lanet olsun, lanet olsun.Dün, ellerimle sıkıca buraya bağladım o atı,dedi. Sesi oldukça gür ve kızgındı.
Bu haykırışlar Niko ve Aleksy'in de koşarak yanımıza gelmelerine neden oldu.
     -- Neler oluyor burada, gene ne oldu? diye sordu Aleksy.
     -- Siyah at, dün buradaydı ama gitmiş, dedim. Nedense sakin ve rahat bir ses tonuyla çıkmıştı bu sözler ağzımdan.
-- Hayır, gitmemiş biri onu götürmüş, dedi Niko. Yerden aldığı halatı inceliyordu.
Sergei, halatı Niko'dan alıp bir süre inceledi ve sonrada sertçe karların arasına fırlattı.
      -- Kesme izi yok, bu ip çözülmüş.Bu imkansız. Fırtına yüzünden buradaki halatların herbirine beşer düğüm attım ben,dedi yüzündeki öfke gitmişti ve yerini korku almıştı.Kısa bir sessizlikten sonra Sergei beyaz ata yöneldi, halatını bıçağıyla kesip üzerine bindi.
      -- Neler olduğu umurumda bile değil ama ben bu lanet yerde bir dakika daha kalmam,dedi ve atını ağıldan çıkarıp karşımızdaki tepelere doğru sürdü.
         Peşinden gitmeliydik. Bu yüzden kadını aceleyle yarı kazılmış mezara gömüp üzerini toprak ve karla kapattık.Aleksy kendi kahverengi atına aldı.Bende Niko ile aynı ata bindim ve hiç zaman kaybetmeden Sergei'in peşinden karlı tepelere doğru atlarımızı sürdük.
         O evle ilgili aklımda kalan tek birşey vardı. Yaşlı kadının yeşil gözleri.

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin