Onu karlar arasında gördüğüm ilk anda ki gibi iki büklüm değildi. Aksine koltuğu tamamen benimser gibi dik bir halde oturuyordu ve benden bir işaret beklermişçesine gözlerimin içine bakıyordu. Giydiği elbisenin sıradanlığı ve kül rengi teni arasında dikkat çekici tek özelliği gözleriydi. Yılların getirmiş olduğu yorgunlukla bakan ve eski canlılığını kaybetmiş bir çift yeşil göz. İki elinide koltuğun kol kısımlarına öylece koymuştu ve oldukça rahat görünüyordu. Bense az önce o kadar korkmuştum ki bırakın her hangi bir mimik hareketini, anlık dahi olsa gözümü dahi kırpamıyordum. Benden bir konuşma çabası gelmeyeceğini anlamış olacak ki beni bir kaç kez baştan aşağı süzdükten sonra konuşmasına başladı.
---- Aç mısın? Karl, dedi. Adımı yıllardır telaffuz edermişçesine, bir zorlanma yaşamadan. Zorlukla da olsa ona cevap vermem gerekiyordu. Ellerimi biraz daha rahat bir pozisyona getirerek derin bir nefes aldım ve normal bir ses tonuyla dilimden bir kaç cümlenin dökülmesine izin verdim.
---- Size adımı söylediğimi hatırlamıyorum ama yaşadığım onca şeyden sonra inanın bunu önemseyecek değilim. Sorunuza gelince aslında acıkmış olmam, yerimden dahi kalkamayacak kadar yorgun olmam gerek ama bu evin atmosferi o kadar etkileyici ki kendimi herşeyden soyutlanmış gibi hissediyorum,dedim. Kendimden beklemediğim cesaretle söylemiştim bu sözleri.
---- Evim hakkında söylediklerin için teşekkür ederim. Bazen bende bu hisse kapılıyorum, evlat ve senin gibi bende bu evin enerjisini hissediyorum. Adeta sanki o bedenmişte ben onun içerisinde dolaşan bir hücreymişim gibi, dedi ve bir an dikkatle üzerime kilitlenmiş bakışlarını ani bir hareketle arkamda duran kapıya doğru yöneltti. Sanki birini görmüş gibiydi.
Onun bu ani hereketiyle, bende refleks olarak onun baktığı hole doğru göz ucuyla bir bakış attım. Ne holde ne de bulunduğumuz odada kimse yoktu ama cılız bir kaç ayak sesi duyar gibi oldum. Bakışlarımı tekrardan yaşlı kadına yönelttim ve konuyu değiştirmem gerektiğini düşündüm.
---- Siz farketmeden ben söylemek isterim. Az önce holde dolaşırken kilitli olduğunu geç farkettiğim mutfak kapısını açmak istedim ama kulp kırıldı. Size bir can yanında bir de kulp borçlandım, dedim biraz çekimser bir ses tonuyla.
---- Burası eski bir ev çocuğum. İnan ben bile bu güçsüz halimle yanlışlıkla bir kaç şey kırabiliyorum. Ayrıca o odanın mutfak olduğunu bilmen beni şaşırttı. Sanırım birbirimiz hakkında sandığımızdan çok daha fazla bilgiye sahibiz,dedi. Bilmiş bir hali vardı ve bu yaşlı kadın benim hakkımda daha ne tür bilgilere sahipti. Konuyu tekrardan değiştirmek istedim.
---- Sizinle daha önce karşılaşmış mıydık? diye sordum.Aslında cevabını biliyordum. Çok az farklılıklarda olsa bu ev, bu yaşlı kadın o gün tuhaf olaylar yaşadığımız ev ve garip ev sahibemizdi. O yeşil gözler, içerisine hapsolduğum o bakışlar, onları asla unutamazdım.
---- Önce mi yoksa gelecekte mi çocuğum. Zaman karmaşası bazen aciz aklımızla alay edebilir ve onu kolaylıkla kandırabilir. Soruna gelecek olursak seninle daha önce hiç karşılaşmadım ama gelecekte neler olur, yalnızca kudreti herşeye yeten tanrı bilebilir,dedi. Bu sözlerinin ardından odada az da olsa bir serinlik oluştu. Neyse ki yanan şömine hala içimi ısıtmaya yetiyordu.
---- Seni bulduğum yerin yakınlarında henüz gün doğmadan Rus askerleri bir köyü bastı ve köyde yaşayan insanların çoğunu öldürdüler. O köyde mi yaşıyordun? diye sordu konuşmasını bitirirken. Bakışlarında bir anlıkta olsa acıma duygusu belirdi ve anında yok oldu. Bu soruyla birlikte kafamda ki hayal meyal hatırladığım bir çok anı birer yapboz parçası gibi yerine oturmaya başladı.
Tanrım ailem, ailem oradaydı hatırlıyordum. Annemin beni aceleyle uyandırmasını, alt kattan gelen peş peşe silah seslerini, Anna'nın masa örtüsünün altından görünen sarı elbisesini... Son olarak birini yaralayıp camdan aşağı atlayışımı. Her şey bir anda tekrardan yaşarmışçasına gözümün önünde belirivermişti. Heyecanlı ve tedirkin bir ifadeyle yaşlı kadının yüzüne baktım.
---- Evet, hatırlıyorum ben, ben evimizde ki silahlı adamlar, merdivenden çıkan iri yarı adam. Onlar aileme ne yaptı söyle, diye bağırdım yaşlı kadına. Sanki bütün olanların sorumluluğunu ona yüklemek istermişçesine ama çok geçmeden yaptığım yanlışı farkedip usulca, terardan hiddetle kalktığım yerime oturdum.
Küçük bir çocuğun saçma kabadayılanması kadar bir etki bırakabilmiştim yaşlı kadının üzerinde. Alaycı bakışlarından da anladığım kadarıyla yaptıklarımdan, sesimin yükselmesinden hiçte etkilenmemiş gibiydi. Sesimi tekrar normal seviyesine çekip konuşmama sakin bir tondan devam ettim.
---- Bakın onlar benim herşeyim, ailem.Lütfen bildiğiniz bir şey varsa benden saklamayın, dedim yalvarır bakışlarla.
---- Malesef ailen olarak bildiğin o insanlar askerler tarafından katledildi, bunu istemesemde kendi gözlerimle gördüm, dedi samimiyetine inanmadığım bir ses tonuyla.
---- Sen orada mıydın? diye sordum
---- Hayır eve girdiklerinde orada değildim ama dere kenarına kadar yuvarlandığın tepenin başında ki eve sağ kalan var mı diye bakmaya gitmiştim. Küçük bir kız çocuğu, yetişkin bir kadın ve erkek. Onlar için artık yapılacak bir şey yoktu, dedi.
O an acımı içime gömmek ve takıldığım bir cümlesine yoğunlaşmak istedim. Biraz daha sakinleştikten sonra yeniden yaşlı kadını gözlerinin içine baktım.
---- Az önce bir şey söyledin. Gerçek ailen olarak bildiğin insanlar dedin. Bu nedemek şimdi? diye sordum. Bu soruyu zaten bekliyor gibiydi.
---- Senin hakkında, bilmemem gereken çok fazla şey biliyorum Stephanov. İlk kez bana soyadımla seslenmişti.
---- Bunun soyadımla ne alkası var? Ben sıradan bir ailede büyüdüm ve onlardan başka bir ailemde yok.
---- Hayır var ve sende bende bunu çok iyi biliyoruz,dedi soğuk bir ses tonuyla. Bu ses tonu o kadar soğuktu ki şömine den yayılan sıcaklık dahi bedenimin anlık titreyişine engel olamamıştı.
---- Baban, yani gerçek baban Vasily Stephanov. O seni sıradan bir köy evinin kapısına bıraktığında çok küçüktün. Onu hiç görmedin ama sırf sen yaşa diye herşeyinden vazgeçti ve seni korumamız için bizden yardım dilendi,dedi ve bir anda gözlerinde ki yeşillik yerini yıldızsız bir gece kadar siyah bir çift karaltıya bıraktı. Neler oluyordu, kimdi bu kadın.
Bir süre öylece, donakalmış bir halde karşımda ki karanlığa bakakaldım. Sanki kaybettiğim varlık ete kemiğe bürünmüş bir şekilde karşıda gibiydi. Çok geçmeden gözlerinde ki karanlık yavaşça kayboldu ve yerini tekrardan koyu yeşil tonlarına bıraktı.
---- Baban Karl, büyük bir sırrın koruyucusuydu ve bu sır onun sonu oldu.
---- Peki benim bununla ne ilgim var?Benden ne istiyorsunuz? diye sordum. Gelecek cevabın beni yeni bir çıkmaza sürüklemesinden korkuyordum.
---- Sır doğduğun anda senin bir parçan oldu evlat. Ona ihtiyacı olan insanlar var ve seni yakında bulacaklar.Eğer babanın uğruna canını feda ettiği bu sırrı o insanlara ulaştıramazsan onca can, onca hayat boşuna heba olmuş olacak,dedi. Eski yumuşak tavrından hiç bir iz kalmamıştı. Tamamen emredici bir ses tonu kullanıyordu.
Kendimi bildim bileli, bu hayatta bir amacım olduğuna inanıyordum ama bunca sorumluluğu bu hasta bedenim nasıl kaldırabilirdi. Kendime toparlayıp beklediği soruyu sordum.
---- Peki, kendim dahi bilmediğim bir sırrı başkasına nasıl ulaştırabilirim? diye sordum.
---- Rostov'a ulaştırdığın mühürlü zarf. Onunda içinde ne olduğunu bilmiyordun ama onca zorluğa rağmen gitmesi gereken yere ulaştırdın ve senin için hazırladığımız sınavı geçtin, dedi. Şu anki bedenimde 13 yaşımdaydım ve gelecekte yaptığım bir davranış için övgü alıyordum. Anılar tekrar birbirine karışmadan bir soru daha sordum.
---- Bu sır, nerede ve kimler için ona ulaşmalıyım? diye sordum kendimden emin bir ses tonuyla.
---- Dediğim gibi seni bulması gerekenler yakında yanında olacak. Sırra gelince o artık kayıp ve onu bulmak senin elinde,dedi. Hala birşeyler saklıyor gibiydi.
---- Bari bir yol gösterin, o kadar kaybolmuş bir haldeyin ki, kendi kararlarımı vermekten bile acizim,dedim.
---- Annen çocuğum. O bahtsız kadını bul ve tüm sırlara ulaş, dedi. Ardından koltuğundan yavaşça doğrularak yanıma kadar geldi ve avuçlarımın arasına yarım ay şeklinde gümüş bir kolye bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / ThrillerHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)