Kaptan Andrey'in kulübesinden çıktığım sırada başlayan fırtına şiddetini her dakika daha da artırıyor gibiydi. Çoğu zorlu şartlara göğüs germiş, kendi sınırları içerisinde işlerine yoğunlaşmış dağ köylüleri dahi, fırtınanın daha da büyüyeceğini hissetmiş olacaklar ki kucaklarına alabildikleri kadar odun parçası alıp birer birer evlerine çekilmeye başladılar. Bir süre sonra da ben, Peter ve Peter'in içeri girebilmemiz için ikna etmeye çalıştığı,bizden bir kaç basamak yukarıda durmasına rağmen aynı göz hizasında olduğumuz cüce adam dışında kimse kalmamıştı. Doğrusu, şimdiye kadar içeri kadar girmemiz gerekirdi fakat cüce adam inatçı çıkmış sorgulayıcı bakışlarla bir bana bir Peter'a bakarak zaten soğuk olan havayı daha da çekilemez hale getirmişti. Fırtınanın uğultusu yüzünden söylenenleri zar zor duyabiliyordum.
---- Hadi ama Pavel, yapma dostum. O sadece yaralı bir asker ve gördüğün gibi artık asker bile sayılmaz, dedi yerinde olmayan kolumun eskiden durduğu yeri göstererek ve girişken üslubuyla konuşmasına devam etti.
---- Ayrıca bizi biraz daha burda bekletirsen çorbalarının hepsi bitecek ve Kaptan Andrey'in sağ kolu aç kalacak. Bence bunu istemezsin, dedi doğrudan cüce adamın sıradan kahverengi gözlerine bakarak.
---- Kaptan Andrey'in soytarısı desene sen şuna,dedi ve kulaklarımda ki şiddetli uğultuya rağmen rahatlıkla duyabildiğim bir kahkaha attı.
---- Dostum bizi içeri alıyor musun yoksa almıyor musun? İlla Kaptan'dan yazılı mektup mu getirmeliyim sana,dedi eskisinden daha da ciddi bir ses tonuyla. Adamın soytarı yakıştırmasından alınmış bir hali vardı.
---- Tamam, tamam sakin ol. Hadi girin, ama içeride her ne nedenle olursa olsun tatsızlık istemiyorum,dedi. Son cümlesini Peter'a değilde bana bakarak söylemişti ve hemen ardından da önümüzden çekilerek kapıyı bizim açmamızı bekler bir tavırla ellerini arkasında birleştirdi.
Bu kısa ve gereksiz konuşmanın ardından Peter'ın da onu takip etmemi istercesine yaptığı el işareti ile birlikte önümde ki küçük basamakları tek hamlede geçtim ve genç rehberimin hemen arkasından kulübeye girdim. Cüce adamın arkamızdan girip kapıyı da kapatmasıyla birlikte soğuk hava birden kesilmişti ve sıcak çorba kokularını şimdi daha iyi alabiliyordum. İçeride kadınlı erkekli karışık oturan insanlar sohbetlerine o kadar yoğunlaşmışlardı ki bizi farketmemişlerdi bile. Cüce adamın yani Pavel'in sözlerini de dikkate alarak kimseyle sohbet kurmaya çalışmadım ve gözlerimle tüm salonu tarayıp boş bir masa aradım.
Peter benden önce arayışını bitirmiş olacak ki tam da onun durduğu taraftan sağ omuzuma ikikere dokunan bir el hissettim. Hemen karşımızda hala boş olan iki sandalyeyi işaret ediyordu ve doğrudan o tarafa doğru yönelmişti. Aramızda duran iri yarı adamı da dikkkate almayarak izin istercesine bir el hareketiyle önüne geçtim. Kalabalık arasından istemeden de olsa bir kaç kişiye de temas ederek çoktan oturmuş ve benim yerimi de tutan Peter'ın yanına gelip artık görmeye alışkın olduğum, yapımında fazla işçilik istemeyen ahşap sandalyeye oturdum. Tam o sıra da Peter yeni otuduğu yerden kalkarak kulağıma bir şeyler söyledi.
---- Sen benim yerimi tut. Ben de yenebilecek ne var bi bakayım, dedi ve köylülerden biriyle derin bir sohbete dalan Pavel'in yanına doğru gitti. Kısa süreliğine de olsa tanımadığım onca insan arasında yalnız kalmıştım ve yaşadıklarımdan sonra kendi isteğim dışında tanışacağım kimseye güvenim yoktu. Neyse ki içeriye girdiğimden beri kimsenin dikkatini çekmemiştim ve bana doğru bakan şüpheci her hangi bir bakışta yoktu.
Oturduğum yerde, boşta sallanan paltomun sol kolunu aynı taraftaki cebime soktum ve olması gerektiği yerde olmadığının farkına yeni vardığım en alt düğmemi de ilikleyerek mekanı gözlerimle taramaya başladım. Salonun tam ortasında, tüm odayı aydınlatmaya yetmeyen bir düzine mumla donatılmış sarı renkte, sıradan görünen avize dışında dikkat çekici her hangi bir şey yoktu. Salonun her yerinde rastgele dağılmış, üzerlerine bir örtü koymaya dahi üşenilmiş birbirinin aynı ahşap masalar ve üzerlerinde her gün, her hangi bir sokakta yüzünü görüp bir daha hatırlanmayacak sıradanlıkta insanların oturduğu, masalarla aynı malzemeden yapılma sandalyeler vardı.
Taştan yapılma salona açılan geniş dış kapı haricinde tek bir kapı vardı ve üstten iki menteşesi alınarak yarısı kesilmişti. Yemekler o odada pişirilmiş olmalıydı ve Peter'da bir kaç kişiyi bekleyerek az önce o kapıdan içeri girmişti. Tam o sırada da elinde ki iki metal kaseyle birlikte, genç rehberimin bana doğru geldiğini farkettim.Kapıyı arkasını dönerek açmıştı ve yüz ifadesine de bakılacak olursa getirdikleri her ne ise çok sıcak olmalıydılar.
Ona yardım etmek istercesine yerimden ani bir hareketle kalktım ve elindeki kaselerden birini alıp hemen yanımızda ki pencere kenarına koydum. İçerisinde ki sadece su ile yapılmış gibi görünen çorba gerçekten çok sıcaktı ve yüzüme kadar gelen dumanına da bakılacak olursa yeni pişirilmişti. Ellerini pantolonuna süryerek soğutmaya çalışan Peter'ın yarı acılı, yarı şaşkın bakışları aradında tekrardan yerime oturdum.
---- Doğrusu bu kadar sıcak olmasını beklemiyordum. Hazırda ne varsa istedim ve bunları ellerime tutuşturdular, dedi ve acısının elverdiği kadar, yüzünde yumuşak bir gülümseme belirdi. Onun bu tavrı anlıkta olsa bende de bir gülümseme ihtiyacı hissettirmişti.
---- Beş dakika önce soğuktan şikayet ediyorduk, şimdi de sıcaktan. İnsanoğlu değilmiyiz Peter,dedim ve çorbamdan bir kaşık alarak konuşmama devam ettim. Güvenini bir nebzede olsa kazandığımı hissediyordum. Planım uğruna hamle yapma zamanım gelmişti.
---- Peter, burada doğduğunu,burada büyüdüğününden bahsettin. Bir ailen var mı peki? diye sordum. Sorumu sormamla birlikte ağzında ki çorbayı anlık bir öksürmeyle tekrar kaseye boşalttı ve garip denebilecek bir ifadeyle yüzüme baktı.
---- Ailem, ailem öylemi, dedi ve hafifçe eğilerek kimsenin duymasını istemezcesine bir ses tonuyla konuşmasına devam etti.
---- Ben bu yaşıma kadar yalnız yaşadım dostum ve Kaptan Andrey dışında da elimden tutan olmadı. Neyse bunları sana anlatmam tamamen yersiz,dedi ve tekrardan eski pozisyonuna çekildi ama istediğimi almakta kararlıydım. Gayet sakin bir tavırla üstüne gitmeyi denedim.
---- İkimiz de çocuk değiliz Peter. Benim de ailem yok ve yıllar önce gözlerimin önünde katledildiler. Yetimhane de büyüdüm.Yani, bu coğrafya da bu şartlarda böylesine sıcak bir ortam bulman bile senin için büyük bir şans,dedim ve çorbamdan bir yudum daha aldım.
---- Dostum, bunu duyduğuma gerçekten çok üzüldüm. Senin için eminim çok zor olmuştur,dedi ve bir an duraksadıktan sonra tekrardan kısık sesle konuşmasına devam etti.
---- Peki ailenin katillerini bulabilseydin, onlardan intikam alır mıydın? diye sordu beni şaşırtan bir soğukkanlılıkla. Doğrusu planımın bu kadar hızlı ilerleyebileceğini hiç tahmin etmemiştim. Bir anlık afalladıktan sonra sorusuna cevap verdim.
---- Zaten, yıllardır onları arıyorum,dedim. Her kullandığım kelimeleyi titizlikle seçmeliydim. Yury'e ulaşabilmem için Peter'a ihtiyacım vardı ve dürüstlüğün hiç sırası değildi.
---- İster inan ister inanma ailemin katilleri şu an bu köyde ve ben onlardan intikamımı alamadan, yaptıklarını yüzlerine vuramadan yakında buradan götürülecekler, dedim. Bir yandan da göz ucuyla etrafı kontrol ediyordum. Bu sohbette davetsiz bir misafire kesinlikle yer yoktu.
----- Aradığın katil Yury, öyle değil mi? Köye girer girmez tutsakların yerini öğrenmek için yaptığın küçük oyunun nedenini şimdi daha iyi anlıyorum,dedi. Düşündüğümden daha zekiydi.
---- Bak Karl, ailesini bir caninin ellerinde kaybetmiş biri olarak öfkenin büyüklüğünü tahmin edebiliyorum. Sana alacağın intikamda seve seve yardım ederim ama sende bir konuda bana yardım edeceksin,dedi.
Ne demekti bu şimdi. İkimizinde intikam alması gereken kişinin Yury olması gerekirdi. Daha istiyor olabilirdi ki benden.
---- Senin ailenin katili de Yury değil mi? Eline hiç kan bulaştırmayacaksın, hiç bir sorumluluk almayacaksın. Daha ne istiyorsun? diye sordum.
---- Hayır, aradığım katil Yury Ivanov değil,dedi. Gayet sakindi ve benden beklediği soruyu ona sormam için yüzünde ki hafif gümsemeyle bana bakıyordu.
---- Peki, kim? diye sordum. Alacağım cevabın belirsizliği vücudum da garip bir ürpertiye neden olmuştu.
---- Ivan Boris Gorbaçov, dedi ve sinirden kızarmış gözlerinden iki damla yaş süzüldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / ThrillerHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)