Kabuslar Evi

162 13 5
                                    

        Yaşadığım tedirginliği ona belli etmemeliydim.Bu, işleri daha fazla içinden çıkılamayacak hale getirmekten başka bir işe yaramazdı.
       -- Sergei, işin bu tarafı bizi ilgilendirmez. Biz şimdilik karnımızı duyuralım, donmamaya çalışalım yeter. Yarın erkenden burdan gideriz,tamam mı? dedim.
      -- Tamam, sakinim ama nöbetleşe uyusak iyi olur.Bu yer hiç güvenli değil, hissediyorum,dedi.
      -- Ne demek şimdi bu? diye sordum ama konuşmamız Niko'nun odaya girmesiyle kesildi.
      -- Beyler, size iyi haberlerimiz var. Bu yaşlı bunak nasıl yaptı bilmiyorum ama dolap ağzına kadar yiyecek ve içeceklerle dolu,dedi Niko neşeli bir ses tonuyla.Ardından Aleksy içeri girdi.
      -- Doğrusu yapmamız gereken işler olmasa kışı burada geçirelim derdim sevgili dostlarım, dedi ve elindeki votka şişesini kafasına dikti.
      -- Güzel, yiyecek sorunumuzu çözdüğümüze göre şimdide biraz olsun ortamı ısıtmaya çalışalım ha, dedim ve duvarın dibindeki odunlara doğru yöneldim.
           İstiflenmiş odunlar arasından bulduğum ince dalları şömineye yerleştirirken bir taraftan da Sergei'in anlattıklarını düşünüyordum. Doğrusu yaşlı bir kadının böylesine ıssız bir yerde yalnız yaşaması akla pek yatkın gelmiyordu. En yakın köy en az 2 günlük mesafedeydi ve içerisinde bulunduğumuz ev dışında civarda başka ev de yoktu.Ben bunları düşünürken Sergei'in bana baktığını farkettim. Ona baktığımda gözlerini kaçırdı.Belliki hala bir şeylerden şüpeleniyordu ve bu durum onu epey etkilemişti.
           Ateşi yakmak çok fazla zamanımı almadı. Odunlar kuruydu ve şöminenin üzerinde bulduğum bir kutu dolusu kibritte işimi oldukça kolaylaştırmıştı. Şöminenin yanmasıyla oda iyice aydınlandı ve içerisinde bulunduğumuz oda birden farklı bir hal aldı. Karanlığın soluk renklerinden kurtulan koltuklar,tablolar,pencereler odayı eski halinden daha renkli bir görünüme kavuşturdular. Şöminenin hemen karşısındaki kırmızı koltuğa dört kişi rahatlıkla yanyana oturabilirdi.Odanın diğer köşesinde bir çalışma masası ve yanında da iki sandalye vardı.Pencereler zamanla kirlenmiş olsada karın yağışını o masadan izlemek oldukça güzel hissettiriyor olmalıydı.
        Aleksy ve Niko mutfakta ne varsa oturma odasına taşımışlardı ve sabırsızca hepsinden birşeyler alıp kendilerini koltuğa attılar. O kadar iştahlı yiyorlardı ki benimde karnımı acıktırdılar. Bende yanlarına oturup getirdiklerine göz atarken bir şey farkettim. Şöminenin üzerinde büyük bir geyik boynuzu vardı ve şöminenin aleviyle birlikte daha da görkemli bir hal almıştı. Uzun zamandır orada duruyor olmalıydı. Elime aldığım bir votka şişesini açarken gözlerim Sergei'e takıldı. Hala endişeliydi ve bulduğu eski bir sandalyede oturuyordu.
       -- Sergei, gel birşeyler ye.Buradakiler hepimize yeter ve o aklında her ne varsa kurtul ondan,dedim.Söylediklerim Niko ve Aleksy'in bir an duraklamasına neden oldu.
       -- Aklındakileri mi? Ne varmış ki aklında? diye sordu Aleksy.
      -- Bakın düşündükçe delirecekmiş gibi oluyorum. Size anlatmalımıyım bilmiyorum,dedi.Korkuyormuş gibiydi ve bu tavrı benide tedirgin etmişti.
     -- Dostum,burda bizbizeyiz ve önümüzde uzun bir gece var. Tanrının bile unuttuğu bir yerdeyiz.Yani birşeyler anlatmak için daha iyi bir ortam bulamazsın,dedi Niko.
       Sergei biraz daha sakinleşti ve konuşmaya başladı.
      -- Tamam, madem sordunuz anlatayım. Eskiden, yani ben çocukken dedem bana bir hikaye anlatırdı.Anlattıkları gerçek miydi yoksa tamamen uydurmamıydı bilmiyorum ama bana gerçekmiş gibi gelirdi.Zamanın birinde, ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu belli olmayan bir köyde yaşları 10'u geçmeyen kız çocukları kaybolmaya başlamış.Köylü bu duruma bir türlü anlam veremiyormuş.Köyün ileri gelenleri kaybolmaları önleyebilmek için geceleri nöbet tutacak bir düzine erkek bulmuş ve onlara köyün çeşitli yerlerinde devriye görevi vermiş.
        İlk hafta bir kaybolma vakası gerçekleşmemiş ama ikinci haftanın sonunda tam üç çocuk birden ortadan kaybolmuş. Ertesi gün köylüler toplanıp nöbetçileri çağırmışlar ve onlara bir şeyler görüp görmediklerini sormuşlar. Nöbetçilerden biri dışında hiçbiri birşey görmediklerini söylemiş.
        Adamın anlattıklarına göre tam devriye bitiminde evine dönerken birşey farketmiş. Uzakta hareket eden bir karaltı görmüş ve daha iyi odaklanarak baktığında bu karaltının yaşlı bir kadın olduğunu anlamış. Kadının sırtında ve yanlarında içleri dolu çuvalla varmış. Adam şüpelenip kadına doğru yürümeye başlamış ama kadın birden hızlanıp gözden kaybolmuş.
      Adamın anlattıkları köylüyü çok tedirgin etmiş. Kimileri bu kadının bir cadı olduğunu kimi de kadın kılığına girmiş bir vampir olduğunu idda etmiş.Ardından köylü bir araya gelerek köyün etrafına taştan bir duvar örmüş ve çağırdıkları büyücüler duvara çeşitli koruma büyüleri yapmış. O günden sonra da artık kaybolma olayı yaşanmamış,dedi ve hikayesini bitirdi.
        Odada derin bir sessizlik oldu.O an birşeyi hatırladım. Bizim Sergei'i bulduğumuz köyün dışında aynı anlattığı hikayedeki gibi örülmüş, yarısı yıkılmış taş duvarı.
       

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin