Onları Buldum

82 6 0
                                    

      O an, verdiğim cevabın da etkisiyle Kaptan Andrey'in gözlerinde beliren ani parlama, teklifinde ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu. En azından içerisinde bulunduğum durumun rehavetiyle böyle düşünmek istiyordum ve doğrusunu söylemem gerekirse yapabileceğim başka bir şey de yoktu. Ya beni kullanıp istediğini elde ettikten sonra ortadan kaldıracaktı ya da gerçekten babama olan saygısından dolayı, gerçek ve samimi duygularla bana yardım etmek istiyordu.   
     Normalde bir insanın gözlerinin içine baktığımda niyetinin iyi mi, kötü mü olduğunu anlayabilirdim ama Andrey öyle donuk bakıyordu ki her çabamda adeta bir duvara çarpmış gibi hissediyordum. Artık, üzerinde her hangi bir etki uyandıramadığımı anladığımda, yaşadığı ağır travmalar yüzünden yorgun düşmüş hayatta olan tek gerçek dostum Aleksy'i kendi sandalyeme oturttum ve tekrardan Kaptan Andrey'e yöneldim.
    ---- Seninleyim Kaptan. Konuşmamız gerekenler var ve seninde dediğin gibi hemen harekete geçmeliyiz,dedim ve göz ucuyla bizi can kulaklarıyla dinlediklerini farkettiğim, kapı önünde ki nöbetçileri işaret ettim. Neyi ima ettiğimi anlamış olacak ki kapıyı kapatıp,dışarı çıkmaları için nöbetçilere emir verdi ve hemen ardından tekrardan bakışlarını bana çevirdi.
    ---- Şimdi tamamen biz bizeyiz Karl, rahat olabilirsin,dedi ve benden bir karşılık beklermişçesine doğrudan gözlerimin içine baktı.
     "Artık zamanı geldi" dedim içimden ve elimi, her yeri kan lekesiyle dolu pantolonumun sağ cebine soktum. Avucumda ki kolyenin bana hissettirdiği duygu o kadar yoğundu ki her elime aldığımda adeta zaman da yolculuk yapıyormuşum gibi hissediyordum. Sanki beni yetiştirenler de dahil tüm ailem bu kolyenin içerisine hapsolmuş ve benim onları oradan çıkartmamı bekliyorlar gibiydi. Yaşlı kadına da söz verdiğim gibi ne misafiri olduğum süre içeriside ne de daha sonra onu hiç açmamıştım ama artık zamanı geldiği konusunda o kadar kararlıydım ki hiç düşünmeden cebimden çıkardım ve Andrey ile aramızda duran ahşap masanın üzerine koydum. Kolyeyi görür görmez gözlerinde şimşekler çakmıştı.
   ---- Bu,bu dolunay tarikatının kolyesi,dedi ve derince bir kaç nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.
  ---- Bunu nereden buldun?diye sordu.
   ---- Bu, babamın bana bıraktığı kolye ama bahsettiğin tarikat hakkında hiç bir bilgim yok, dedim. Doğrusu Andrey'in söyledikleri beni fazlasıyla şaşıtmıştı ve bunun o da farkındaydı.
   ---- Bu tarikat hakkında bir şey bilmemen gayet normal,Karl. Doğrusu,simgeleri olan bu yarım ay şeklinde ki kolyeler dışında yakın zamana kadar bende pek birşey bilmiyordum ama son zamanlar da Moskova'da yaşanan bazı olaylar nedeniyle tamamen deşifre oldular,dedi. Tam o anda konuşmasına devam etmesine izin vermeyerek araya girdim.
   ---- Peki amaçları neydi,diye sordum. Anlaşılan babam hakkında öğrenmem gereken çok fazla şey vardı.
  ---- Rusya İmparatorluğu, geniş toprakları üzerinde tahmin edebileceğinden çok daha fazla tarikat ve çeşitli teşkilatlar sayesinde bu zamana kadar geldi evlat ama konu savaşlara geldiği zaman düzen birden değişirdi. Sanki mücadele çoktan kaybedilmişte, iş devleti pay etmeye gelmiş gibi davranırlardı. Şu an içerisinde olduğumuz bitmek bilmeyen savaşta da bu şekilde oldu. Ben sırf, ordu ve siyaset içerisinde ki bu çekişmeler yüzünden yıllardır gururla yürüttüğüm görevimden ayrıldım ve bu dağlara adeta hapsoldum. Korkarım ki baban, Vasily Stephanov'da bu tarikatlardan birine, hatta belkide en iyi teşkilatlanmış olanına üyeydi evlat,dedi ve gözlerini kolyeye dikti.  
      Adeta aç bir kurt gibi bakıyordu. O hamlesini yapmadan, ani bir hareketle az önce kendi isteğimle bıraktığım kolyeyi tekrar ellerim arasına aldım. Andrey'in bakışları hala kolyenin üzerindeydi.
    ---- Bu kolye Kaptan, bu kolye babamın bana bıraktığı bir mesaj ve anlattıklarınıza da bakılacak olursa bu hiç te sıradan bir mesaj değil,dedim ve elimde ki değeri bin misli artmış nesnenin sahibi olduğumu belli edercesine ona doğru baktım. Yaptığım bu hareket bir anlıkta olsa geri adım atmasını sağlamıştı.
    ---- Haklısın Karl, dedi.Söylediğin her kelimeye tüm kalbimle inanıyorum. Ayrıca sence de onu açmanın zamanı gelmedi mi? diye de ekledi konuşmasını bitirirken.
    Aslında bunca yaşanan olaydan sonra bende onu açmak için can atıyordum ama yeri ve zamanı gerçekten gelmişmiydi. Tam o sıra da Kaptan Andrey ile göz göze geldik. İçimden, en derinlerimden gelen sese de kulak verip daha fazla da düşünmek istemeyerek merakıma yenik düştüm ve adeta içerisinde mücevher saklayan, sıkıca kapanmış bir midye gibi kaskatı kesilen kolyeyi açtım. Karşımda tam çerçevesine oturtabilmek için acemice kırpılmış iki adet fotoğraf vardı.
     Biri babam Vasily Stephanov'a yani babama ait olmalıydı ve üzerinde bir asker üniforması vardı. Aynı Gorbaçov'un da söylediği gibi dış görünüşlerimiz neredeyse birebir aynıydı. Diğeri ise bir kadın fotoğrafıydı ve onu daha önce gördüğümü hatırlamıyordum. O sırada aynı benim gibi merakına yenik düşen Kaptan Andrey'de ağır adımlarla yanıma geldi ve gördükleri karşısında yüzünde samimi diyebileceğim bir gülümseme belirdi.
    ---- Sağdaki baban, General Stephanov ve soldaki ise annen Aliye Stephanov. Bir birlerine ne kadar da sevgi dolu bakıyorlar değil mi?,dedi ve beni onlarla başbaşa bırakmak istercesine dikkatini farklı bir yöne yoğunlaştırdı.. Gerçekten de birbirlerini delicesine seven iki aşık gibi duruyorlardı. Annem, kahverengiye çalan saçları, kusursuza yakın yüz hatları ve bir çift mavi gözle öylece babama bakıyordu. Tam o sırada, gerçek ailemle hasretimi henüz gideremeden aklıma bir anda yaşlı kadının söylediği son sözleri geldi. Anneni bul demişti.
   ---- Annem mi? dedim kendi kendime ve bir anlık hala kulaklarımda çınlayan "anneni bul, anneni bul" çağrısına da uydum ve istemsizce elimi fotoğrafına götürdüm. Duygusallığın hiç sırası değildi ve bu kolye hiç te öylesine bir sevgi için yapılmış gibi de durmuyordu. Fotoğrafın yarısı zaten koyulduğu çerçeveden ayrılmıştı ve sürülen yapışkanda etkisini yıllar önce kaybetmiş olmalıydı. Annemin kalan tek hatırasına zarar vermek istemeyerek yavaşça foroğrafı yerinden çıkardım ve dostum Aleksey ve Kaptan Andrey'in meraklı bakışları arasında arkasını çevirdim. Bir şeyler yazıyordu ama Rusça değildi ve daha önce gördüğüm hiç bir dile de benzemiyordu. O sırada, ben gördüğüm şekilleri ümitsizce anlamlandırmaya çalışırken, Kaptan Andrey bu dili biliyor olacak ki bir adım geri çekildi ve doğrudan gözlerimin içine baktı.
    ---- Burada yazanlar Osmanlıca ve bir adres tarif edilmiş. Annen genç Stephanov, annen İstanbul'da.

 

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin