Boyutlar Arası

246 13 1
                                    

          Kar, atın dizlerine kadar geliyordu ama bacakları o kadar güçlü bir hal almıştı ki boş arazide dörtnala koşarcasına hızlı hareket ediyordu.Atlamayı denedim, kar düşüşümü yavaşlatabilirdi ama bacaklarımı hareket ettiremiyordum.İçimdeki varlıkla beraber, bende atla bütünleşmiş gibiydim.Bu durumda yapılacak en iyi şey durmasını beklemekti ama buna niyeti yok gibiydi.
         Eğeri bırakıp, yelelerine sıkıca sarıldım.En azından yaşadığım sarsıntıları biraz olsun azaltmayı umuyordum.Artık durması için tanrıya yalvarmaya başladığım sırada sıkıca kapattığım gözlerim kendiliğinden açıldı.Beyazlığını görmeye alıştığım kar tamamen yok olmuştu ve at, kömür karası taşların üzerinde koşmaya devam ediyordu.Gökyüzü karanlıktı,ama daha 5 dakika önce hava açıktı ve gece olmasına saatler vardı.Bu normal değildi, hiç normal değildi.
          At bi an yavaşlar gibi oldu ve zorla da olsa kafamı bulunduğu yerden biraz daha kaldırıp doğrulmaya çalıştım.Ulaşılması imkansız gibi duran dağların çevrelediği ve lav derelerinin erittiği bir patika da ilerliyorduk.Artık her şeyi daha net görebiliyordum.Etrafta rastgele dizilmiş insanlar vardı ve sanki ayakta uyuyor gibiydiler.Başları öne eğik duruyordu ve yere bakıyorlardı.Kulaklarımı tırmalayan hırıltılı sesler onlardan geliyordu ve anlayamadığım bir dilde konuşuyorlardı.Daha önce bu tarz rüyalar gördüğüm olmuştu ama şuan rüyada değildim, bundan emindim.Bilincim yerindeydi ve gördüklerim gerçekti.
         Her tarafta derin olduğu belli olan çukurlar vardı ve her birinden  inlemeye benzer korkunç sesler  yükseliyordu.Bu sesleri duymamak için ellerimle kulaklarımı kapattım ama hiçbir faydası olmuyordu.Seslerin kaynağı dışarıda değilde sanki beynimin içinde gibiydi.Artık buradan çıkmak istiyordum, atın daha hızlı gitmesi için ellerimle ata vurmaya başladım ama bu, atın daha fazla hırçınlaşmasına neden oldu.Artık iyice kontrolden çıkmıştı ve gözleri birer ateş topu gibi parlıyordu.Neler olduğu umrumda bile değildi.Bu her ne çeşit bir rüyaysa hemen bitsin istiyordum.Yeniden gözlerimi kapattım ve kendi kendime "sadece rüya", " sadece rüya" diye sayıklamaya başladım.
        Gözlerimi tekrar açtığımda at durmuştu ve hava hala karanlıktı.Yerde kar yoktu, lanet olası taşlar hala oradaydı ama en azından sesler kesilmişti ve artık ayaklarımı hissedebiliyordum.Üst üste dizili kayalar ve sütunlarla dolu bir düzlükteydim.İstersem attan inebilirdim ama hala nerede olduğumu ve ne tarafa gideceğini bilmiyordum.Atı hareket ettirmeye çalıştım ama etrafımdaki kayalardan farksız gibiydi.Nefes almıyordu ve bütün canlılığını yitirmişçesine donmuş gözleriyle doğrudan karşımızda duran kapıya bakıyordu.
          Hayatımda gördüğüm en büyük kapıydı ve üzerinde şekiller ve yazılar vardı.Bu tür şekil ve yazıları daha önce hiç bir yerde görmemiştim.Ben kapıyı incelerken bi anda yer sarsılmaya başladı ve sarsıntının şiddeti gittikçe artıyordu.Sanki bir şey bize yaklaşıyor gibiydi.
       Arkama bakmaya korkuyordum ama her neyse onunla yüzleşmem gerekecekti.İçimde kalan son cesaret parçalarını bir araya getirerek arkama baktım ve 3 atın çektiği bir arabanın,geçtiği yerleri arkasındaki çukura gömerek son hız bulunduğum yere yaklaştığını gördüm.Atlar benim bindiğim atın iki katıydı ve arabada insan suretinde, gölgeyi andıran bir yaratık vardı.

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin