Yeni Bir Umut

104 7 4
                                    

       İri yapılı adamla birlikte arkasından geri kalan herkes bir an önce odadan çıkmanın telaşındayken beni işaret ettiği adamlarla birbirimize bakakaldık. Bana kalkmam gerektiğini anlatır birer bakış attılar. Doğrusu birer adamdan çok henüz ergenliği atlatmış çocuklara benziyorlardı ve hayatlarının hiç bir döneminde üzerlerine olmayacakmış gibi duran birer eski palto giymişlerdi. Ellerinde ki tüfeklerinde verdiği güvenle birer asker taklidi yapıyorlardı. Onları daha fazla bekletmemek için hemen yanımda ki köylü kadının da yardımıyla yavaşça ayağa kalktım ve daha az sarışın olanın yanıma gelmesini işaret ettim.Zorlukla yürüyordum.İşaretimle birlikte ikisi birden koltuğuma girmek istedi ama sol tarafımda ki daha uzun ve sarışın olan umduğunu bulamamış olacak ki yalnızca arkadaşının tüfeğini almakla yetindi.
        Güçlükle de olsa koltuğuma giren genç sayesinde yürüyerek odadan çıktım.Sıcaklığını hiçbir zaman hissedemediğim güneş ışınlarının karlar üzerinde ki yansıması kısa süreliğine körlük yaşamama neden oldu. Gözlerimin aralanmasıyla birlikte oldukça sarp bir kayalığın tepesinde olduğumuzu farkettim.Birbirine benzeyen  bir sürü karla kaplı tepe önümde uçsuz bucaksız bir manzara oluşturuyordu. "Bu adamlar burada ne yapıyor."diye geçirdim içimden ve daha sonra da yardım eden gencin dürtmsesiyle istediği tarafa doğru yürümeye başladık. Birer ikişer toplanmış sohbet eden kadınlı erkekli grupların arasından geçerek uyandığım ahırdan bozma kulübeye benzer bir başka kulübenin önüne geldik. Tam içeri girerken birden durdum ve yanımda ki ve arkadan gelen diğer çocuğa da bakarak "Burda ne yapıyorsunuz?"diye sordum meraklı bir ses tonuyla. Bana, sanki dediklerimi anlamamışçasına birer bakış attılar. Kısa bir bekleyişten sonra arkamızda ki uzun boylu olan "Yürü"dedi.Emreder bir hali vardı.
        Ben de onu onaylarcasına kafamı salladım ve birlikte kapıdan içeri girdik. Odaya attığım ilk adımla birlikte sohbet halinde ki bir kaç kişi beni görüp meraklı gözlerle  baştan aşağı süzmeye başladı.Onların halini görenlerinde bakışları birden bana kilitlenmişti. Ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Yeterince aydınlatılmamış bir oda, bir kaç adım önümde, tam karşımda duran geniş ve uzun masaya göre konumlandırılmış ahşap bir sandalye vardı. İlk dikkatimi çeken ise henüz etkisinden kurtulamadığım donuk gözlü o iri yapılı adamın masanın tam ortasında oturur vaziyette doğrudan bana bakıyor olmasıydı.
        Tam göz göze gelmiştik ki bir elini havaya kaldırdı ve geri kalan az bir uğultuyuda ortadan kaldırdı ve tamamen sessizlik olunca da elini yavaşça masaya geri koydu. İki elini birbirine sıkıca kilitlemişti ve az öncekinden daha kaba bir ses tonuyla "Oturtun" dedi, gözleriyle hemen önümde ki sandalyeyi işaret ederek. Gencin beni yavaşça sandalyeye oturtup saygıyla çekilmesinin ardından bir anda kimi ayakta kimi oturur vaziyette onlarca insanın karşısında yalnız kalmıştım. Sessizliğimi koruyup söze onların başlamını bekledim ve ilk sözü alanda beni hiç şaşırtmayacak şekilde iri yapılı adam oldu.
   ---- Öncelikle adım Andrey. Dostlarım bana Kaptan Andrey'de der. Burada ve dışarıda gördüğün insanların lideriyim. Açıkça konuşmam gerekirse seni Rostov'dan gelme ihtimalin nedeniyle hayatta tuttuk aksi takdirde çoktan ölmüş olacaktın. Yani bizlere bir can borcun var ve ben kimsede borcumu bırakmam yabancı. Şimdi senden bu borcuna karşılık bildiğin herşeyi eksiksiz anlatmanı istiyoruz, dedi kaba ve sert olarak nitelendirilebilecek bir ses tonuyla.
     ---- Yury Ivanov'u tanır mısın? diye sordum doğrudan gözlerinin içine bakarak.
     ---- Tanırım,dedi gözlerinde ki nefret dolu bakışlarla. Burada yaşamamızın tek sebebi o adamdır. Sen onu nereden tanıyorsun? diye sordu. Elleri birbirlerine daha da kenetlenmişti.
     ---- Doğrusu bunlardan size bahsetmemem gerek fakat hayatımı kutardınız ve size borcumu ödemek istiyorum,dedim. Kontrolü tamamen onlara vermek istemiyordum.Gerçi başka bir seçeneğim de yoktu.
     ---- Anlat, dedi Andrey. Sabırsızlanıyor gibiydi.
     ---- Ben Rus ordusunda görevli sıradan bir askerdim.Taki birliğimiz pusuya düşürülene kadar. Birliğin başında ki Gorbaçov ağır yaralanınca onu aceleyle bölgeden uzaklaştırdılar ve bizi kaderimizle başbaşa bıraktılar,dedim ve o an Andrey'in gözlerinde ki alevlenmeyi görünce bir an durakladım. Onunla birlikte odadaki herkesin meraklı gözleri bir anda bana yönelmişti.
      ---- Ne? Gorbaçov mu? İvan Boris Gorbaçov mu? Onu en son ne zaman gördün peki? diye sordu.
      ---- İnanın zaman kavramı benim çok karışık ama 2 ve ya 3 ay geçmiş olmalı,dedim tabi zaman konusunda söylediklerimi anlamalarını beklemiyordum.Konuşmama devam ettim.
      ---- Gorbaçov'u götürürlerken paltosu geride kaldı ve cebinden mühürlü bir zarf çıktı. Bizde, iki arkadaşımla birlikte, bu zarfı Rostav'a ulaştırdık ve polis teşkilatının başındaki Yury ile tanıştık. Sanırım gerisini tahmin edebiliyorsunuzdur,dedim anlatmadığım diğer onca konuyu sezmemelerini istercesine bir ses tonuyla.
      ---- Anlıyorum, onun elinden kurtulman, yani yaralıda olsa kurtulman büyük başarı, dedi.Bana olan güveni artmış gibiydi.
      ---- Ben kurtulsam bile arkadaşlarım hala onun elinde, yani son olarak öyleydi. Ben onları arkamda bırakmadan önce,dedim buruk bir ses tonuyla. Bakışlarım hüzünlü bir hal alıp toprağa yönelmişti.
      ---- Bak delikanlı. Gorbaçov geçen hafta buradaydı ve Rostov'u Almanların elinden alamak için benden adam istedi ve bende Yury'i bana vermesi şartıyla kabul ettim. Çoktan Rostov'a varmış olmalı diye düşünürken de sen çıkageldin.Anlat bize orda neler oldu,dedi ve bu sözlerinin ardından tüm vücudumda şimşekler çakarcasına irkildim.
       Yapılan baskın, kaçarken vurduğum Rus askerleri. Tanrım onlar Gorbaçov'un adamlarıydı.Bizi kutarmaya gelmişlerdi, tüm şehri kurtarmaya gelmişlerdi. Ben ne yaptım, diye geçirdim içimden.
      ---- Sanırım, sizi en başta pusuya düşürenlerde Yury'nin eşkiyaları olmalı delikanlı.Kayıplarınız için üzgünüm,dedi doğruluğuna inandığım üzgün bir ifadeyle.
      ---- Gorbaçov istediğini aldı. Rostov'da canlı tek bir Alman askeri kalmadığına eminim ama ne arkadaşlarımın ne de Yury'nin akıbeti hakkında hiç bir fikrim yok,dedim düşünceli bir ses tonuyla.
       Bunları söylememle birlikte odada sevinç çığlıkları atıldı ama benim yüzümden ölen o iki askeri ve arkadaşlarımı düşündükçe vücudum ağırlaşıyor, kalbim kafesine dar gelircesine atıyordu. O anda tanıdık bir duyguya kapıldım ve çok geçmeden sandalyeden tutunamayarak yere yığıldım.

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin