Geçmişin İzleri

156 11 2
                                    

      -- Kimsiniz? Ne istiyorsunuz? diye sordu, yaşına pekte uymayan gür bir ses tonuyla.Bu  soruya Aleksy cevap vermek istedi.
     -- Bakın, bizden korkmanıza gerek yok. İstediğimiz tek şey fırtına buraya ulaşmadan sığınabileceğimiz bir yer bulmak ve civarda sizin eviniz dışında başka bir ev yok. Geceyi evinizde geçirmemizin bir mahsuru var mı? dedi, gayet nazik ve sevecen bir üslupla.
       Kadın, kafasını kaldırıp havayı koklar gibi bir kaç hareket yapıp buz gibi soğuk havayı içine çekti ve sonra konuşmasına devam etti.
      -- Evet, yaklaşan bir fırtına var ama sizi içeri alamam, dedi ev sahibi olmanın getirdiği pekte hoş olmayan bir tavırla.
      -- Hadi ama, yapmayın. Bu soğukta dışarıda kalamayız.Yalnızca bir gece.Evde olup olmadığımızı anlamazsınız bile, dedi Niko son bir çabayla ama kadının hiçte onu dinlermiş gibi bir hali yoktu.Doğruca evin sol çaprazında duran,üstü ve yanları kapalı ağıla bakıyordu.Bu durum benimde istemsizce o tarafa bakmama neden oldu. Ağılda bir at vardı ve bu benimde yakından tanıdığım siyah attı. Kadın ani bir hareketle bize dönüp konuşmasına devam etti.
       -- Tamam, sizi bir gece için içeri alırım ama bir şartım var. Orda duran atı bana vereceksiniz, dedi eliyle ağılı göstererek. Sergei araya girdi.
      -- Aklınızı mı kaçırdınız siz. Ben o atı yetiştirmek için nelerden vazgeçtim, ne emekler harcadım sizin haberiniz var mı?  Sadece bir gece için onu size vermek mi, bu imkansız,dedi.Birazda sinirlenmişti.
       -- Siz bilirsiniz, atın canı sizin canınızdan önemliyse geceyi dışarıda geçirebilirsiniz de, öyle değil mi?  dedi kadın.
      -- Tamam, at sizin olsun. Yeterki şu kapıdan içeri girebilelim artık. Donmak üzereyim burada,dedi Aleksy.
        Sergei bu durumdan pek hoşlanmamıştı ama bu pazarlığı kabul etmek zorunda olduğumuzu oda biliyordu.Sinirli ve isteksiz bir yüz ifadesiyle eve son giren o oldu.Ev dışarıdan yıkık dökük bir harabeyi andırıyordu ama girişteki salon ve duvarların temiz görüntüsü bu fikrimizi çürütür nitelikteydi.Kadın önümüzden gidip masalarda duran mumları yaktıkça evin yüksek tavanı ve duvardaki tablolar daha da belirgin bir hal alıyordu.Girişin hemen solunda geniş bir mutfak ve sağ tarafında da mutfaktan daha geniş bir oturma odası vardı.Tam karşımızda da üst kata çıkan, evin yapısına uygun ahşap bir merdiven bizi karşılıyordu. Kadın yüzünü bize döndü ve eliyle durmamızı işaret etti.
        -- Geceyi oturma odasında geçirebilirsiniz, mutfakta da bir kaç yiyecek var. İstediğinizi yiyebilirsiniz ama size tavsiyem çok fazla gürültü yapmayın.Zira kedilerim davetsiz misafirleri hiç sevmezler, dedi.
        Dışarıdayken duyduğumuz ayak seslerini bu durum açıklıyordu. Kadının onlarca kedisi vardı ve nedense biz içeri girdiğimizden beri hiç hareket etmeden bizi izliyorlardı. Kadın sözlerini bitirdikten sonra ağır adımlarla üst kata çıktı ve gözden kayboldu.
       -- Niko, Aleksy siz mutfağa bir bakın bakalım yenebilecek neler var.Bizde Sergei ile birlikte oturma odasına bakalım.Belki ısınma sorununu çözebilecek bir şeyler buluruz, dedim ve oturma odasına doğru yöneldim.Odaya girer girmez aradığım şeyin tamda karşımda olduğunu gördüm. Bir şömine vardı ve yanında duran odunlar adeta bizim için hazırlanmış gibi istiflenmiş   haldeydi. Tam şömineye doğru hareket ettiğim sırada Sergei kolumdan tutup bana engel oldu.
       -- Karl, bu evde sıradışı birşeyler var,dedi.Tedirgindi ve elleri titriyordu.
      -- Ne demek şimdi bu? diye sordum.
     -- Bak, ben bu yoldan yıllarca gidip geldim ve bu güzergahı benden daha iyi kimse bilemez.Dostum, daha önce burada böyle bir ev yoktu,bundan eminim ve bu kadını da daha önce hiç görmedim,dedi.Elleri hala titriyordu.
         Ev benide tedirgin ediyordu ama fırtınadan korunmak için geceyi bu evde geçirmek tek çıkar yoldu.

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin