Kabus

48 6 6
                                    

      Hatırladığım kadarıyla Krasnodar, Rusya'nın karadenize ve oradan da onlarca ülkeye açılan ticaret kapısıydı ve okuduğum kitapta bahsedildiğine göre tarihi ve kalabalık bir şehirdi ki şu an çadırın açık olan arka kısmından gördüğüm, kabartmalı taşlar ile ahşabın en doğal halinin harmanlandığı dev binalar ve adeta insan seline dönmüş sokakları bu bilginin doğruluğunu haykırırcasına karşımda duruyordu.
     Ayrıca geçtiğimiz her cadde de kulağıma gelen insan sesleri o kadar karmaşık ve gürültülüydü ki, araba hareket halinde olmasına rağmen yol boyunca uyumamı zorlaştıran, tahta tekerlerin taş zeminde çıkardığı rahatsız edici tıkırdama seslerini dahi duyamıyordum.
     Aslında daha önce böyle bir ortamda hiç bulunmamıştım ama şu an beni şaşırtan tek şey dostum Aleksey'in bunca gürültüye aldırış etmeden hala derin bir uykuda olmasıydı. Yavaşça yerimden doğrularak, dengemi sağladım ve baş ucuna gelip omuzuna bir kaç kez dokundum. Ellerini bacaklarının arasına almıştı ve bu haliyle anne karnında, her şeyden habersizce uyuyan bir cenini andırıyordu.
     Ayrıca her ne kadar ona belli etmesemde son bir kaç aydır yaşadığı zor şartlar nedeniyle güçlü görmeye alıştığım bedeni iyice zayıflamıştı ve hala kalbi atsa dahi o kadar isteksiz nefes alıp veriyordu ki her uyuduğunda hala hayatta olup olmadığını kontrol etmek için yavaşça yanına sokulup ağzından çıkan ve soğuk hava sayesinde görünür hale gelen nefesini izliyordum. Neyse ki görmeye alışkın olduğum şey karşımdaydı ve göğüs kafesi hala hareket ediyordu ama yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Göz kapakları ve yüzünde ki her bir mimik kontrolsüzce titriyordu.
     Kendi yaşadıklarımdan da yola çıkarak yaptığım tahmine göre muhtemelen onu tedirgin edecek tatsız bir rüya görüyor olmalıydı. O an aklıma gelen ilk şeyi yaptım ve daha önce nazikçe dokunduğum omzunu kendime doğru sertçe çekip sırt üstü uzanmasını sağladım. Yüzünde başlayan tireme artık tüm vücuduna yayılmıştı ve hiç bir uzvunu kontrol edemiyor gibiydi.
     Ayrıca aylardır devam eden ve dondurucu soğukluğunu hala iliklerime kadar hissedebildiğim havaya rağmen terlemeye de başlamıştı. Şu an bilinç altında yaşadığı her neyse ona zarar veriyordu ve hayattaki tek dostumu bu halde bırakamazdım. Onu uyandırmalı ve gerçek dünyaya döndürmeliydim.
    Kulağına eğilip bir kaç kez adıyla seslendim ama dışarıdan gelen ve tüm çadırı saran gürültü o kadar artmıştı ki kendi söylediklerimi dahi duyamıyordum. Her hangi bir şok yaşamaması için onu isteği dışında uyandırmak ta istemiyordum ama karşımda adeta can çekişiyor gibiydi ve sıkıca kapattığı dudakları arasından zorla da olsa duyabildiğim iniltilere bakılırsa yaşadığı acı giderek daha da şiddetleniyordu. Her zaman olduğu gibi yine iki seçim arasında kalmıştım.
     Ya dostum Aleksey'i uyandırıp yaşadığı tarifsiz duygulara son verecektim ya da mücadele ettiği şey her ne ise onları başbaşa bırakıp bu savaşın üstesinden tek başına gelmesini bekleyecektim. Zor da olsa seçimimi yaptım ve tek kolumla dostumu oturur vaziyete getirip omuzlarından bir fili dahi uyandırabilecek sertlikte bir kaç kez sarstım ama hasta bedeni kendinden o kadar vazgeçmişti ki bu çabamı farketmedi bile.
     O an aklıma gece boyunca aralıklarla yudumlar aldığım testi geldi. İçerisinde hala su kalmış olmalıydı. Hemen başucumda son olarak bıraktığımı hatırladığım yere uzandım ve yarısı dolu olan testiyi elime alıp tekrardan Aleksey'e yöneldiğim ama bir gariplik vardı.
    Kısa süreliğine de olsa kulaklarımı rahatsız eden iniltileri kesilmişti ve sonuna kadar açtığı kan çanağına dönmüş gözleriyle doğrudan bana bakıyordu. Anlık olarak yaşadığım bu durum beni öylesine tedirgin etmişti ki sanki karşımda çocukluk arkadaşım değil, kana susamış bir canavar duruyor gibiydi. Aşırı sinirli ve tek bir kez dahi kırpmadığı, kızılla mavinin birbirine karıştığı gözleriyle öylece bana bakıyordu.
    Tam elimde ki suyu, bir yudum alması için ona uzattığım sırada birden hırçınlaştı ve koluma sertçe vurup testinin elimden fırlayıp parçalanmasına neden oldu. Hemen ardından da bir kartal pençesini andıran ellerini boğazıma geçirip beni sırt üstü yere yatırdı ve bir karabasan gibi üzerime çullandı. Zor da olsa aldığım son bir nefesle ağzımdan tek bir kelime çıkabildi.
    "Aleksey"

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin