Yeni Bir Mesaj

55 6 4
                                        

     Masmavi ve tek bir bulut dahi olmayan gökyüzünde, sıcaklığını uzun zaman sonra ilk kez tattığım, sonsuz mavilikte tepeye doğru yükselen güneş, tüm enerjisini kervana yöneltmek istermişçesine doğrudan bize bakıyor gibiydi. Karşımda duran, Kaptan Andrey'in etrafını sarmış kalabalığa ve bana eşlik eden köylü kılığında ki sabırsız askerlere aldırmadan olduğum yerde öylece kalakaldım ve iyiden iyiye ağırlaşmaya başlayan göz kapaklarımı kapattım.
     Eriyen kar, artık yırtılmaya yüz tutmuş botumun içerisine dolmuştu ve ince birkaç çorapla sarılı ayaklarımın sırılsıklam olduğunu hissedebiliyordum. Neyse ki güneş bugün o kadar cömert davranıyordu ki, açıkta duran yüzüm ve sağ elimi şefkatli bir anne gibi sarıp, ısıtıyordu.
     Çok geçmeden yeteri kadar enerji topladığımı hissettiğimde başımı havaya kaldırıp gözlerimi açtım ama sıcaklığını aratmayacak derecede parlak güneş ışınları benim bu içten çabama engel oluyordu. Bugüne kadar boyumu aşan bir çok durumla karşılaşmıştım ama karşımda ki bu ateşten sarı dev öylesine güçlü ve yenilmez duruyordu ki ona teslim olmamak imkansızdı.
     Gereksiz çabamdan vazgeçip bakışlarımı tekrardan uçsuz bucaksız beyazlığı kaybolmaya başlayan yeryüzüne çevirdim. Ardından da beni beklemekte olan kaderimin yeni oyununa doğru, her ne kadar elim ya da ayaklarım bağlı olmasada bir tutsak gibi çaresiz ve biçare yürüyüşüme devam ettim.
     Henüz ilk adımımı dahi atmamışken hemen arkamda duran askerin kolumu sıkıca kavramasıyla bir an irkildim. Bu el refakatçi grubumun lideri iri yapılı askere aitti ve sabırsız, sert bakışlarını doğrudan üzerime yöneltmişti.
    ---- Oyalanacak zaman yok. Kaptanı bekletmek istemeyiz bayım,dedi nazik bir üslupla ama yüzünde ki ifade tam tersini söyler gibiydi.
    Tam o sırada kendime engel olamayarak içimde varlığını yeniden hissedebildiğim dostumun da yardımıyla hiç te istemediğim bir şey yaptım ve kolumu sertçe çekip ellerinden kurtardım. Hemen ardından da yüzüne sertçe bir yumruk indirdim. Öylesine sert bir darbe indirmiştim ki koca cüssesiyle adeta bir kum çuvalı gibi yere yıkılmıştı. Ardından hiç düşünmeyerek doğrudan üzerine çıkıp bedenimin her yerinde hissedebildiğim karanlığa teslim olan bakışlarımı doğrudan korkmuş,titrek gözlerine çevirdim.
    ---- Eğer bana bir daha dokunacak olursan, bu dağ başında ki her bir kaya parçasına yemin olsun ki seni parçalarına ayırıp akbabalara yem ederim,dedim canavarca bir üslupla.   
      Söylediğim her kelime bana ait olamayacak kadar nefret doluydu ve boğazına sarılmış elim öylesine kararsızca titriyordu ki adeta iki farklı düşünce arasında kalmış gibiydi. Ya karşımda ki korkudan gözlerini dahi açamayacak durumda olan adamı öldürüp bu ıssız topraklarda hayatına son verecekti ya da gerçek sahibine itaat edip, bir kartal pençesi gibi parmaklarını geçirdiği et parçasını rahat bırakıp ona yeni bir hayat sunacaktı. Zorda olsa kendi içimde yaşadığım savaşı kazandım ve bedenimi, liderlerini kurtarmak için tüm güçleriyle üzerime çullanan askerlere teslim ettim.
     Kendime geldiğimde henüz gözlerimi dahi açmamışken hissettiğim ilk şey hareket ettiremediğim sağ kolumu bedenime bağlayan iplerin oluşturduğu ince kesiklerin acısıydı. Normalde her yakalanan tutsakta olduğu gibi ipin bileklerden bağlanılması gerekirdi ama şu an içerisinde bulunduğum durum hesaba katıldığında en mantıklı olanın yapıldığı ortadaydı. Rüzgarın uzun zamandır kestirmeye fırsat bulamadığım saçlarımda bıraktığı etkiye ve onlarca toynağın karda çıkarttığı seslere bakılacak olursa açık havadaydım. Yaşadığım arbede yüzünden olsa gerek dizlerimin üzerine çökertilmiştim ve bu neredeyse tüm pantolonumun, aynı yırtık botlarımın içerisinde sırılsıklam olan ayaklarım gibi ıslanmasına neden olmuştu. O an derin bir nefes alıp soğukluğundan bir şey kaybetmeyen havayı ciğerlerimi çektim ve gözlerimi araladım.
     Tahminimde yanılmamıştım. Her hangi bir tutsak çadırında değil, açık mavi tonda ki rengini karanlığa teslim etmeye başlamış gökyüzünün altındaydım ve yalnızda değildim. Tam karşımda ayakta duran ve şüpheli bakışlarını üzerime çevirmiş Kaptan Andrey'in ve hırpalanmış bedenimin etrafını saran onlarca insanın tam ortasındaydım.
    ---- Karl, iyi misin? diye sordu Andrey. Şu an bana yapılan muameleye bakılacak olursa asıl merak ettiği bedenimin sağlığı olmamalıydı. Üzerime yönelen kedi gözü gibi parlak bakışlara aldırmadan sorusuna cevap verdim.
    ---- Aklını kurcalayanın ne olduğunu çok iyi biliyorum Kaptan,dedim herkes tarafından duyulabilecek bir ses tonuyla ve devam ettim.
   ---- Ama istediğin cevabı alamayacaksın. Bu yüzden bu konuyu kapatalım,dedim ama beni anlayabildiğini sanmıyordum.
   ---- Yury'i sorguladığımda seninle ilgili bir konudan bahsetmişti. Baskından kısa süre önce aranızda küçük bir kavga yaşanmış ve onu kolaylıkla alt etmişsin. Aynı, sağ kolum ve hayatta ki tek evladım Pavel'i tek bir yumrukla yere sermen gibi,dedi. Bana olan sinirini gizlemeye çalışıyormuş gibi bir hali vardı ve üzerime atlayıp boğazıma sarılmamak için kendini zor tutuyor olmalıydı. Az kalsın en değerli varlığı, oğlunu öldürüyordum.
    ---- Olan oldu, biten bitti Kaptan. Ayrıca bu konuları konuşmanın ne yeri ne de zamanı,dedim kararlı bir ses tonuyla ve ardından konuşmasına izin vermeyerek konuyu değiştirmek için söze girdim.
   ---- Günlerdir yoldayız. Dostum Aleksey ile kaldığım arabanın yakınına dahi gelmedin. Şimdi ne oldu da beni çağırttın? diye sordum. Birbirimize karşı duyduğumuz güvensizlik hissi giderek güçleniyordu. Olduğum yere doğru bir kaç adım yaklaştı ve tam önümde tek dizinin üzerine çömelip, donuk bakışlarını doğrudan gözlerimin içine yöneltti.
   ---- Haklısın. Doğrusu çok daha önemli konular varken böyle gereksiz detaylarla zaman kaybedemem,dedi ama hala istediği cevabı alamamış olamanın hayal kırıklığını yaşıyordu.
   ---- Yarın akşam itibari ile gemi ticareti ile ünlü Krasnodar limanlarına varmış oluruz ve şehrin pazarında elimizde ki tüm malları satıp yeni mallar almak üzere, bizi beklemekte olan gemiye binip İstanbul'a doğru uzun bir yolculuğa çıkacağız. Hasta arkadaşını bu çetin ve yorucu gezintiye hazırla sevgili dostum. Yolda her ikinizin de başına bir şey gelmesini kesinlikle istemem,dedi sadece benim anlayabileceğim tehditkar bir ses tonuyla ve ardından tam arkamda duran askere doğru kafasını kaldırıp konuşmasına devam etti.
    ---- Çözün iplerini ve dostunun yanına kadar ona eşlik edin. Ayrıca uyuduğundan da emin olun. Dinlenmeye ihtiyacı var,dedi. Ardından da ani bir hareketle ayağa kalkıp arkasını döndü ve iki çift siyah atın çektiği arabasına doğru yöneldi.
    Yaptıgımız konuşma boyunca kullandığı üslup o kadar tedirgin ediciydi ki yatağıma gidip, dostum Aleksey'in yüzünü görene kadar tehditvari sözlerinin rahatsız edici etkisinden kurtulamamıştım. Neyse ki artık onun yanında değildim ve Aleksey ile yaptığımız planın sonucuna öğrenecek olmamın heyecanı, üzerimde ki olumsuz havayı tamamen dağıtarak yerini meraklı bakışlara bırakmıştı.
    ---- Oleg'e ulaşabildin mi Aleksey? diye sordum kısık bir ses tonuyla. Ay ışığının girdiği yerler dışında arabanın içi tamamen karanlıktı.
    ---- Evet, köylülerden oluşan kalabalık koruma ordusuna rağmen ona ulaştım dostum. O hala yaşıyor ama sana söylemek istediğim daha doğrusu göstermek istediğim bir şey var. Oleg bunu yalnızca sana vermemi istedi,  dedi ve ardından da gözlerini üzerimden ayırmayarak cebinden bir nesne çıkartıp tam ortamızda duran, ay ışığının aydınlattığı tek yer olan koyun postundan yapılmış minderin üzerine koydu.
    Bu bir kolyeydi. Aynı benim ki gibi yarım ay şeklinde bir kolye.

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin