Tavan Arası

105 7 2
                                    

           Kapının arkasında beklediğim sürenin kısalığına rağmen o kadar çok şey düşünüyordum ki; "ya kırılan cam parçaları yeteri kadar gürültü yapmadıysa, ya adam Anna'yı çoktan farketmişse", o zaman ne yapacaktım? Ailemden kalan son kişiyi de kaderine terk edemezdim. Kafamda kurduğum onlarca teoriden birini uygulamak zorundaydım ama neredeyse hepsi birer çıkmaz sokak gibiydi ve sokağın sonunda beni neyi beklediğini bilmem imkansızdı. 

          Neyse ki çok geçmeden merdivenin diğer ucundan gelen ses beni, adeta labirentte koşan çaresiz bir beden olmaktan kurtarıp, kendime getirdi. Tam da olmasını umduğum gibi adam üst kata çıkıyordu. Şimdi hesap yapma zamanıydı ve bu hesapta yapacağım en ufak bir hata benim için her şeyin sonu olabilirdi. Derin bir nefes aldım ve Anna ile oynadığımız oyunları hatırlamaya çalıştım. Onunla, akla gelebilecek her konuda yarış yapabilirdik. Irına'nın ölümünden sonra yaşadığı şoktan kurtulması kolay olmamıştı. Her ne kadar içimden gelmese de, ona Irına'ya olanları unutturmak için elimden geleni yaptım. Onunla her gün yaptığım yarışlar ve bilerek kaybettiğim oyunların hepsi onun küçük ve masum kalbinin kısa süreliğine de olsa mutlu olabilmesi için bir fırsattı.

          Kazananın alacağı küçük bir çikolata parçası için koca bir kase çorbayı bitirmek, Sivri tepe deki koca çama ulaşan ve tavan arasına ilk çıkan olmak gibi sonu her zaman kahkahalarla biten çocuk oyunları... Şimdi, bütün bu yaşadıklarımızla ilgili hatırlamam gereken tek bir şey vardı. Tavan arasına çıkmanın tek yolu olan ahşap merdiven. O merdivenin her bir ayrıntısı gözümün önündeydi ve bu görüntü yaşadığım onca olaya rağmen her zaman hatırlayacağım ender ve gereksiz bilgilerden biriydi. Gereksiz diyorum. Çünkü, boş konuları düşünmekte usta olan aşırı detaycı aklım yüzünden adam çoktan merdiveni yarılamıştı bile. Odaya girmesi an meselesiydi diye düşünürken, halının ve daha sonrada karşı duvarın üzerinde giderek büyüyen bir gölge gördüm. Daha fazla zaman kaybedemezdim. 

        Yaşadıklarımın şokuyla her şeyi göze alarak, salonun ortasına kadar gelen adamın sırtına atladım ve arkadan boynuna sarıldım. O, neler olduğunun farkına bile varamadan elimde sıkıca tuttuğum çakının sivri tarafını boynuna sapladım. Ensesi o kadar kalın ve yağlıydı ki, sapladığım çakı kolayca geri çıktı. O an insanca bir karar veremezdim ve içimden gelen, "Bir Daha, Bir Daha" seslerini dinledim. Vücudumda birden ortaya çıkan anlam veremediğim bir güçle çakıyı dört ve ya beş kez daha farklı yerlerden boynuna sokup çıkardım. Adamın can havliyle çıkardığı sesler bana uzak tepelerde görmeye alışkın olduğum ayıların bağırışlarını hatırlatıyordu. Son darbeyi de vurduktan sonra daha fazla tutunamayacağımı anlayıp adamın boynunu bıraktım ve beni bir köşeye fırlatmasına izin verdim. 

        Sanırım istediğim kargaşayı yaratmıştım ama bu olay benim için hiç iyi bir şekilde bitmeyecekti. Alt kattakiler adamın bağırışlarını duymuş olmalıydılar ve birazdan merdivene doğru koşacaklardı. Hızlı karar vermeliydim ve yapmam gerekeni yaptım. Yaraladığım adamla birlikte evimi ve sevdiklerimi de arkamda bırakarak, çarpmanın vücudumda meydana getirdiği ağrılara aldırış etmeden bedenimi daha önce kırdığım pencereden boşluğa bıraktım.           

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin