Yury Ivanov'un, dizlerimin üzerine çökmüş tek bir silah sesini beklediğim yağmur bulutlarının kapattığı karanlık gökyüzüyle kaplı o gecede, kimin soyundan geldiğimi öğrendiğinde verdiği tepkinin ve arkadaşlarımı sırf benden bir kaç bilgi alabilmek için hayatta tutmasının asıl sebebini şimdi daha iyi anlıyordum. Artık şartlar tamamen tersine dönmüştü ve sorularına cevaplar alma sırası bendeydi. Bu fırsatı kaçıramazdım ve alacağım cevapları ne Kaptan Andrey'in ne de Gorbaçov'un duymasını istemiyordum. Onunla tamamen ikimizin olacağı bir ortamda hesaplaşacak ve işim bittikten sonra da hainliklerle dolu, aciz hayatına son verecektim ama bu planı yalnız başıma gerçekleştiremezdim. Tek kolla ve yorgun bir bedenle yapabileceklerim çok kısıtlıydı.
Tam o sırada aklıma Kaptan Andrey'in, Yury hakkında söylediği kin dolu sözleri geldi. Emrinde ki askerlerin ve çevresinde dolanan biçare köylülerin bu dağ başında yaşamasının tek sorumlusunun Yury Ivanov olduğundan bahsetmişti. Belli ki huzurlu yaşantılarının yanında bir çok ta hayat alıp götürmüştü o cani. Bunca kin dolu bakışları, adını duyduklarında dahi sinirden yumruklarını sıkmalarının başka bir açıklaması olamazdı. Eğer kafam da kurduğum bu teoride haklıysam bir kaç köylü ve ya askeri de planıma dahil edebilirdim. Düşüncesizce acılarını kullanmam gerekebilirdi ama işim bittiğinde, o caninin cansız bedenini ayaklarının önüne serdiğimde bana hak vereceklerdi.
Bütün bu kafa karıştırmaktan ileri gitmeyen düşünceleri bir kenara bıraktım ve planımın ilk bölümünü hayata geçirebilmek için usulca arkamı dönüp yeni başlayan fırtınanında etkisiyle kapı ağzında ellerini ovuşturan iki genç askere baktım ve ileri doğru bir kaç adım attım.
---- Beyler, sizleri meşgul etmek istemem ama karnım çok acıktı ve artık bu duruma daha fazla katlanamıyorum. Eğer zamanınız varsa beni sıcak bir çorba içebileceğim bir yere götürebilir misiniz? diye sordum. Her hangi bir art niyet sezmemeleri için oldukça içten bir ses tonu kullanıyordum.
Başta ikisinde de herhangi bir hareket yoktu ama diğerine göre daha kısa boylu olan asker arkadaşına da bir bakış atarak konuşmaya başladı.
---- Doğrusunu söylemem gerekirse bende acıktım ama arkadaşımı burada bırakamam kusura bakmayın, dedi ve bir kez daha yanında ki uzun gence baktı. Arkadaşıda bu sözlerden etkilenmiş olacak ki kendinde duruma müdahale etme gereği hissetti.
---- Peter, istersen onu Pavel'in yerine götür dostum, hem gelirken bana da bir şeyler getirirsiniz. Ben buraya göz kulak olurum dostum, dedi ve arkadaşına bir göz kıptı. Doğrusu orta boylu arkadaşına göre daha olgun bir konuşma tarzı ve tavrı vardı. "Keşke aç olan uzun boylu olan olsaydı" diye geçirdim içimden.
---- Tamam dostum. Kaptan benim burda olmadığımı farkeder durumu anlatırsın ve merak etme gelirken o sevdiğin tarçınlı kurabiyelerden getirmeyi de unutmam dedi ve tüfeğini ozundan indirip eline alarak seri adımlarla yanıma geldi.
---- Buyrun, bu taraftan dedi ve yarı karlarla kaplı hemen yanımızda ki tepenin arkasını işaret etti.
---- Hemen arkandayım, Peter dedim ve önümde heyecanla yürüyen genci, tepeyi aşana kadar bir kaç adım gerisinden takip ettim. Patikanın sonuna doğru geldiğimizi düşündüğüm anda Peter, heyecanından ve koşarcasına yürüyüş tarzından olsa gerek nefes nefese bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
---- Adınız Karl'dı değil mi? Benim ki de Peter aslında Deli Peter derler ama siz bu lakaba çok takılmayın. Oldukça hareketli ve cana yakın davranışlarım nedeniyle bu lakabı taktılar bana. Yani benden korkmanıza gerek yok, dedi ve tam tepeye ulaştığında ise bana doğru dönüp iki kolunu yana açarak konuşmasına devam etti.
---- İşte, benim de doğup büyüdüğüm, henüz resmi bir adı olmayan ama benim Kartal Yuvası adını taktığım muhteşem köyüm, dedi ve hemen önümde on ve ya on beş yarı harabe çitlerle çevrili bir kaç taş yapıyı gösterdi. Öyle bir sunum yapmıştı ki kendimi bir anlığına da olsa koca bir şehirde hissetmeme neden olmuştu ama önümde ki manzara hiçte iç açıcı değildi.
---- Haklısın Peter, tam bir kartal yuvası, dedim onu kırmak istemediğim için alaycı olmayan bir ses tonuyla ve onu beklemeden tekrardan patika yola yöneldim. Bir an önce köye ulaşıp Yury'nin tutulduğu yeri öğrenmeliydim. Ayrıca Peter'in de hikayesine ihtiyacım var dı. Söylediği gibi deli dolu bir yapısı vardı ve bana Niko'yu anımsatıyordu. Niko'da Aleksey ve beni neşelendirmek için arada böyle küçük, şakalı seramoniler yapardı. Şu an nerede, nasıl bir durumda olduklarını dahi bilmiyor olmamın getirdiği acı bu kadar büyükken nasıl olurda yarına kadar bekleyebilirdim.
Hemen arkamda ki genç ve sabırsız askerle birlikte, köy demeye bin şahit isteyen bir yığın kulübenin gelişi güzel inşa edildiği arazinin girişine kadar seri adımlarla yürümeye devam ettim. Tam, önümde ki çitin üzerinden atlayıp köye girecekken Peter birden önüme geçip beni engellercesine elini göğsüme koydu.
---- Her ne kadar ihtiyaç sahiplerine yardım etsek dahi tahmin edersiniz ki burada yabancılara pek güvenilmez. Yani, serbestçesine bir tavırla değilde sanki benim himayemdeymişsiniz gibi davranırasanız ikimiz içinde çok iyi olur,dedi ve elini göğsümden çekip çitin üzerinden tek bir hamlede atlayarak karşı tarafa geçti. Ben de onu onaylarcasına bir kafa hareketi yapıp hala yerinde olan sağ kolumla ağaç dalından oyma sırığı kavrayıp Peter'in hemen yanına atladım.
Artık içerdeydim ve birde silahlı korumama vardı. Ağı adımlarla köyün içlerine doğru giderken Peter'ı çok ta şüphelendirmeyecek bir ülupla sırada ki hamlemi yapmam gerektiğine karar verdim.
---- Söylesene Peter, eğer size yaralı ve biçare halde değilde düşmancasına bir tavırla yaklaşsaydım beni bu taştan yapılma zindanların hangisine atardınız? diye sordum.
---- Açıkçası dostum bize düşmanca yaklaşan kimse hayatta kalamaz. Bu gördüğün taştan mabetlerde yaşayan insanlar tamamen davalarına gönül vermiş insanlardır ve her ne kadar köylü gibi görünselerde hepsi birer savaşçıdan farksızdır,dedi ve tam sorduğum sorunun cevabını alamamamın verdiği ümitsizlikle başımı öne eğecekken dikkat çekici konuşmasına devam etti.
---- Ama eğer hayatta kalmayı başarırsan da tutsağımız oldun demektir ve şu sağımızda, uzakta duran genişçe ahırı boyladın demektir,dedi ve içten bir kahkaha attı.
Gösterdiği yerde aynı bahsettiği gibi geniş ve uzunca taştan bir yapı vardı ve önünde duran 8 ila 10 kişilik silahlı gruba da bakılacak olursa Yury ve adamları orada olmalıydılar. Planım, kusursuzca ve tam da istediğim gibi işliyordu. Sırada ki hamlemi gerçekleştirmeden önce, o anlık bahane olarak uydursam da gerçekten sıcak bir çorbaya hayır diyemeyeceğimi karnımdan gelen derin guruldama seslerinden Peter dahi anlamış olmalıydı.
Genç rehberime de uyarak onlarca meraklı bakış arasından geçip diğerlerinden daha bakımlı, tek katlı bir binanın önüne gelene dek onu takip ettim. İçerinin kalabalık olduğu dışarıya kadar gelen birbirine karışmış sohbet seslerinden belliydi ve uzun zamandır burnumun hasret kaldığı yemek kokuları bu binayı diğerlerinden ayıran yegane sebep olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / ThrillerHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)