Kapılar açılıp kapandığında ve artık olmamız gereken yere vardığımızı anladığım o anda, çok eskiden yaşadığım tanıdık bir duygunun varlığını tekrardan hissettim. Bu, sıcak ve samimi hislerle birbirlerine kenetlenen aile bireylerinin, sahip oldukları yuvadaki her odanın, her bir karışında bıraktıkları sayısız anılardan yayılan garip bir duyguydu.
---- Oturtun ve gözlerini açın, dedi biri. Az önceki soğuk ve bir o kadarda samimiyetsiz tavrının, üzerimde bıraktığı duygununda etkisiyle sesin sahibini tanımam çok ta zor olmadı. Her ne kadar kim olduğunu bilmiyor olsamda eminim çok itici bir suratı olmalıydı.
İçerisinde bulunduğum koşullar yüzünden, yapmaktan ayrıca zevk aldığım inatçılık huyumu şimdilik açığa çıkarmamalıydım. Benim ve nefes almaya dahi mecali kalmayan Aleksey'in geleceği için, sesimi çıkarmadım ve kolumu aşağıya doğru bastıran adamla inatlaşmayarak varlığını azda olsa hissedebilidiğim sandalyeye oturdum. Ardından da ensemdeki bir kaç düğümün çözülmesiyle bulunduğum oda, tüm detaylarıyla gözümün önünde beliriverdi. Benim ve biçare haldeki dostum Aleksey'in etrafında dikilen beş sivil görünümlü asker dışında dikkatimi çeken ilk şey tavan oldu.
Daha önce hiç bir evde görmediğim yükseklikte, ahşap süslemelerle kaplı bir tavandı. Genişçe imar edilmiş bu odayı öylesine güzel bir bütün haline getiriyordu ki, anlık olarak dertlerimi unuttum ve başımı kaldırıp bir kaç saniye bu renksiz süslemelere göz gezdirdim. Odanın ortasına doğru da genişçe bir şamdanlık sarkıyordu fakat eski ve kullanışsızlığından olsa gerek, bakımsız bir görünümü vardı.
Ayrıca, üç dört adım uzağımda demir bir parmaklıkla çevrelenmiş şöminenin ve her ne kadar sıkı sıkıya kapatılmış olsada, güneş ışığını geçiren açık mavi renkteki perdelerin de yardımıyla oda yeterince aydınlatılmıştı. Kapalı tutulduğumuz yerdeki kasvetli havadan olsa gerek bedenim bir süre bu değişikliği reddetse de, tam karşımda ki genişçe sedirde oturan adamı farketmemle çoğu şey bir anlığına aklımdan uçup gitti. Kıyafetlerini değiştirmiş ve sakal bırakmış olsada, tek bir mimik dahi oynatmadığı donuk suratını tanımamam imkansızdı.
---- Kaptan Andrey, dedim yarı şaşkın yarı tedirgin bir ses tonuyla. Bizi buraya getittiren o olmalıydı.
---- Doğrusu beni tek seferde tanıman oldukça şaşırtıcı Karl. Geçmişinle ilgili hiç bir şeyi unutmuyorsun öyle değil mi? Sana yapılan iyilikleri de, kötülükleri de aklının bir köşesine kaydediyor olmalısın. Aynı baban gibisin,dedi ve duvarı boydan boya kaplayan, koyu kırmızı tonlarında ki sedirinden kalkıp aramızda duran şömineye doğru yaklaştı. Ardındanda yüzünde beliren ani bir gülümsemeyle konuşmasına devam etti.
---- Ha bu arada, gerçek adım Kaptan Andrey falan değil. Uzun süredir bu ismi kullanıyorum ama artık kendi topraklarımdayım ve sanırım gerçek adımında Tahsin olduğunu söylemem seni çok ta şaşırtmayacaktır. Ne de olsa, hala Oleg adında ki o veledin, benden çaldığı kolyemi taşıyorsun,dedi ve daha önceden yerini bildiği gizli cebime doğru baktı.
---- Tıpkı seninde bana ait olanı çalman gibi, öyle değil mi? dedim yüzündeki samimiyetsiz gülümsemenin kayboluşunu izlerken.
---- Bu kolyeler şahsa ait eşyalar değildir genç Stephanov. Yalnızca ideallerimiz uğruna kullandığımız simgelerdir fakat özellikle de dava arkadaşımız olan annenin aklına gelmiş olsa gerek, bu kutsal saydığımız değeri, geleceğe yani sana bir mesaj gönderme aracı olarak kullandı, dedi ve gümüşi parlaklığını her ortamda ayırt edebileceğim, bana ait olan kolyeyi cebinden çıkarttı. Ardından da adeta dalga geçercesine bir ifadeyle bana doğru bakıp rahatsız edici konuşmasına devam etti.
---- Neyseki şuan verilen mesajdaki adreteyiz ve bu kolyeyede ihtiyacımız yok,dedi. Ardındanda "yapma"dercesine yüzüne odaklandığım gözlerimin içine baka baka gerçek anne ve babamın fotoğraflarının olduğu, onlarla ilgili sahip olduğum tek anımı alevlerin arasına attı.
Onun bu saygısızca hareketi karşısında o ana kadar bedenimi saran tedirginliği ve dostum Aleksey'e karşı olan yükümlüğümü bir anlığına unutup, tüm bedenimi öfke ve intikam duygusunun acı veren hissine teslim ettim. Oturduğum sandalyeden de destek alarak tam üzerine doğru hareketleniyordum ki iki cüsseli bedenin ağırlığını üzerimde hissetmemle kendimi bir anda yerde buluverdim.
---- Lanet olsun sana, Lanet olsun. O kolye sahip olduğum tek mirastı. Çok mu gördün bana ha, çok mu gördün, diye bağırdım zemine bastırılmış haldeki yüzümü ıslatan gözyaşlarımın arasından. Tam kalbimdeki öfkeye hakim olamayıp, son bir çabayla karabasan gibi üzerime çullanan adamlara karşı koyacakken, Andrey aceleci bir tavırla yanıma yaklaştı ve saçımdan tutup başımı havaya doğru kaldırdı. En az benim kadar öfkeliydi.
---- Senin ahmaklıklarla dolu aile geçmişin umurumda bile değil. Eğer şuan hayattaysan, hain babanın sakladığı evrakları hala bulamamam yüzündendir, dedi ve yüksek sesle " Kaldırın şunu" diye bağırdı daha önce kimsede görmediğim sert bir tavırla.
Yaptığı bu affedilemez harekete karşı bir şey yapamıyor olmam beni öylesine sinirlendirmişti ki içimden, geçmişimde beni defalarca bu tür durumlardan kurtaran varlığın bedenimi tekrardan ele geçirmesi için dua ettim ama hissiyatlarımda tek bir hareketlenme dahi olmadı. Bu durum beni büyük bir çaresizliğe sürüklemişti.
---- Tamam, sakin olalım ve sağlıklı düşünelim,dedi Andrey. Tavrı az öncekine göre daha kontrollüydü.
---- Beni istemediğim şeyleri yapmak zorunda bırakma, Karl. Ben peşinde olduğum şeyi alayım sende elini kolunu sallayarak buradan çık git, dedi ama ne demek istediğini anlayamıyordum.
---- Sana yardım edebilecek biri gibi mi görünüyorum,dedim kısık bir ses tonuyla. Teslim olduğum yalnızlık ve çaresizlik duygusu tavrımıda fazlasıyla etkilemişti.
---- Emin ol yardım edeceksin, dedi donuk ifadesini yeniden takınarak. Ardından da adamlarından birine kapıyı işaret ederken konuşmasına devam etti.
---- Şunun kardeşiyle, Havza Kadını getirin,dedi.
" Kardeşim mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Misterio / SuspensoHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)