Sadık Bir Dost

65 7 3
                                    

     Gözlerimin hemen önünde gerçekleşen,merhamet duygusundan yoksun bir kalbin eseri bu infaz, beni öylesine afallatmıştı ki bırakın ayakta durmayı, vücudumun her bir hücresinde hissedebildiğim ani şok nedeniyle nefes almakta dahi zorlanıyordum. Çadırda ki tüm canlı varlıkların kulağını çınlatırcasına yayılan ses bir kaç saniyeliğine şaşkın, korkmuş gözlerle dolu ortamı derin bir sessizliğe gömdü ve gördüklerim arasında en kararlı bakışlara sahip olan, elindeki şeytan icadı silahının namlusundan çıkan dumanı zevkle içine çekip aynı zamanda da cinayetine şahit olan insanları tek tek göz hapsine alan Kaptan Andrey dışında hiç kimse birbirine bakacak cesareti dahi bulamıyordu.
     Tam o sırada, Andrey havada duran kolunu yavaşça aşağı indirdi ve hala sıcaklığı üzerinde olduğuna emin olduğum tabancasını sakince beline yerleştirdi. Daha sonra da hiç bir şey olmamış gibi arkasını dönüp boşta duran sandalyesine doğru yöneldi. Tam amacına ulaşmış bir şekilde, gururla sandalyesine oturacakken aklına bir şey gelmiş olacak ki olduğu yerde kalakaldı ve çok geçmeden benim olduğum tarafa doğru yöneldi. Taştan birer heykel gibi dimdik duran adamlarının arasından geçip yanıma geldiğinde tedirgin edici bakışları hala etkisini koruyordu ama bu etki benim üzerimde değil ancak tükenmiş halde olan biçare halka karşı etkili olabilirdi. Hiç istifimi bozmadan olduğum yerde kendimi toparladım ve ne yaparsa yapsın üzerimde olumsuz her hangi bir etki yaratamayacağını belirten bakışlarla doğrudan gözlerinin içine baktım.
    ---- Şaşkınlık ve bir o kadar da öfke ile dolu bakışlarını başkaları için sakla genç Stephanov,dedi ve sakinleştirmeye çalıştığı ses tonuyla konuşmasına devam etti.
    ---- Ayrıca olanlar ve olacaklar için asla beni sorumlu tutma. Ben ne yapmam gerekiyorsa onu yapıyorum. Hem kendim hem de senin için,dedi ve benden bir karşılık dahi beklemeyerek yanımdan ayrılıp doğrudan onun için ayırılan sandalyesine yöneldi. Yerine oturduğunda yüzünde beliren ifade, onun yanında olduğum sürece geleceğimin çok ta parlak olmayacağını haykırır gibiydi ama bunu yapmak zorundaydım. Cebimde duran kolyenin sırrını ve aklımda ki soruların cevabını ancak bu şekilde gün yüzüne çıkarabilirdim. Kartal yuvasından ayrılırken ve belki de benim yüzümden onca çaresiz insanı arkamızda bırakırken dahi kendime şu soruyu soruyordum.
    Acaba pusuya düşürüldüğümüzde koluma isabet eden kurşun adresini şaşırıp kalbime yönelseydi bu insanlar için herşey daha mı güzel olurdu?
                          
                            ####

     Küçük farklılıkları dışında neredeyse birbirinin aynı,sarp uçurumlarla çevrilmiş dağlar ve erimeye yüz tutmuş ince bir kar tabakasıyla kaplı ovalar arasında, tüm mal varlıkları liderleri Kaptan Andrey tarafından gasbedilen dağ kölülerinin her şeye rağmen evleri olan Kartal Yuvası'ndan ayrılışımızın dördüncü günüydü. Kış aylarının sonlarına yaklaştığımız için geceler eskisi kadar uzun değildi ve bu gündüz katedilen mesafenin giderek daha da artmasına neden oluyordu. Güneş batıp, ciğerlerime her çekişimde tüm bedenimi küçük bir şok etkisi ile kendine getiren hava giderek soğumaya başladında ise herkes pratik şekilde kurulan çadırlarına çekilerek, donmamak için zeminin kuru kısımlarında ateş yakıp, yaşananların ardından nerdeyse tamamen kaybolmak üzere olan morallerini diri tutmak için şarkılar söylüyordu.
      Aleksey ve ben ise Kaptan Andrey tarafından ikimiz için özel hazırlanan iki besili atın çektiği arabamızda, bize eşlik eden meraklı ve sorgulayıcı bakışlara sahip altı koruma ile sonunun nereye çıkacağı hakkında en ufak bir fikrimin dahi olmadığı ufuk çizgisine kadar uzanan, ince patikalarla dolu yolda dört koca gün geçirdik. Yolculuğun başından beri yanımıza gelip tek bir söz dahi etmeyen Kaptan Andrey'in beşinci günün sabahında Aleksey ve beni yanına çağırtmasıyla asıl yolculuğun o an başladığını farketmem çok ta zor olmamıştı. Bizden, daha dogrusu benden isteyeceği bir şeyler olmalıydı.
      Bizi alması için gönderdiği küçük bir askeri grubun meraklı ve sabırsız bakışları arasında tam arabadan inecekken, benden önce hamlesini yapıp, ıslak zemine atlayan Aleksey'in kolundan çektim ve tüm dikkatleri ile bize odaklanmış olan köylü kılığında ki askerlere biraz beklemelerini belirtircesine bir el hareketi yaptım. Her ne kadar hoşlarına gitmemiş olsada birkaç saniye bekledikten sonra arkadaşımla beni başbaşa bıraktılar.
    ---- Neler oluyor Karl,dedi Aleksey ve beni tanıyor olmanın onda uyandırdığı etki ile konuşmasına devam etti.
   ---- Aklında yine ne var dostum? diye sordu. Yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun oda farkındaydı.
  ---- Oleg'i bulmalıyız. Eğer bu bilinmezliklerle dolu yolculuğun istediğimiz şekilde bitmesini istiyorsak ona ihtiyacımız var,dedim yalnızca Aleksy'in duyabileceği bir ses tonuyla. Oleg'in Andrey hakkında söyledikleri hala kulaklarımdaydı.
  ---- Seni anlıyorum dostum ama neredeyse bir ordu tarafından etrafı çevirilmiş durumda. Ona ulaşmanın bir yolu yok,dedi.
   ---- Bak, bunu bende biliyorum ama hiç değilse şansımızı denemeliyiz,dedim kararlı bir tavırla.
   ---- Tamam, senin için her şeyi yapabileceğimi biliyorsun. Sadece ne yapmam gerektiğini söyle,dedi. Aynı kararlılığı ve samimiyeti taşıdığını bakışlarında görebiliyordum.
   ---- Askerlerin yanına giderken bir kaç kez öksürmeni istiyorum ve ardından da hastalığı bahane edip arabaya döneceksin. Ben, Kaptan Andrey ve adamlarını oyalarken sende Oleg'e ulaşmaya çalış. En azında hala yaşayıp yaşamadığını öğrenmemiz lazım,dedim. Doğrusu çoktan ölmüş olma ihtimali bile beni oldukça tedirgin ediyordu.
    Aleksey'in anlık hazırlanan bu plana sadık kalacağını belirtircesine yaptığı baş hareketinin hemen ardından arabada indim ve bizi beklemekten sıkılmış, botlarının ucuyla karları eşeleyen askerlerin yanına doğru yöneldim. Tam arkamdan gelen Aleksey ise boğazını temizleyip planın ilk adımına hazırlanıyordu. Karşımızda ki acemi köylülerden oluşan grubun lideri olduğu her halinden belli olan kalıplı ve dik duruşlu askerin yanına geldiğimiz sırada beni dahi tedirgin edecek kadar güçlü ard arda gelen öksürük sesleri bir anda irkilmeme neden oldu. Doğrusu bu kadarı biraz fazlaydı ve dostum Aleksey kendini rolüne fazlasıyla kaptırmış görünüyordu.
    ---- Bayım iyimisiniz? diye sordu lider olarak tanımladığım asker ve kendinden beklemediğim bir nezaketle doğruca Aleksey'in yanına koştu.
    ---- Ben, ben kendimi iyi hissetmiyorum. Lütfen beni arabaya geri götürün, dedi ve hayatım boyunca gördüğüm en iyi bayılma hereketiyle kendini karlar üzerine bıraktı. Her ne kadar benim için, karşımda ki manzara komedi tiyatrolarını aratmıyor olsa da üzgün bir ifade ile  hiç bozuntuya vermedim ve bir kaç askerin Aleksey'i arabaya taşımasına yardım ettim. Hemen ardından da kimseye farkettirmeden tek göz işaretiyle selamımı verdikten sonra sahte iniltileriyle onu yalnız bırakıp Kaptan Andrey ve adamlarını olduğu yere doğru yürümeye başladım.
     Plan şimdilik eksiksiz işliyordu ama sonuç alamadığımız takdirde yaptığımız şeyler tamamen boşa gidecekti. Oleg ve benim geleceğim için Aleksey'in bu görevde başarılı olmasını ümit etmekten başka yapabileceğim bir şey de yoktu. Ayrıca hayattaki tek dostumun benim için elinden geleni yapacağında emindim. Aynı, yola çıktığımız andan itibaren bizi takip eden ve şu an tam karşımda ki dağdan kapkara silüetiyle beni izleyen Huxley'inin beni asla yalnız bırakmayacağına tüm kalbimle inanmam gibi.
    
    
 

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin