Anlık olarak tüm odada yankılanan silah sesi öylesine rahatsız edici bir ortam yaratmıştı ki, yaşadığım şokunda etkisiyle kendime hakim olamayarak, az sonra yaşla dolacak olan gözlerimi kapattım ve içimden, duyduğum sesin tamamen hayalimin bir ürünü olması için tanrıya dua ettim. Fakat patlamanın hemen ardından yükselen çığlık sesleri, bu isteğimin boşuna olduğunu haykırırcasına kulaklarımda yankılanmaya devam ediyordu.
"Tanrım, bana kaldıramayacağım bir acıyı daha yaşatma" dedim kendi kedime ve kapalı duran göz kapaklarımı yavaşça araladım. O caninin hedefinde olan dört kişi vardı. Ben, kız kardeşim, büyükannem ve varlığı dahi bana büyük cesaret veren Aleksey. Her ne kadar vücudumda ağrımayan, kurşun yarasıyla dağlanmayan çok az yer olsada, aldığım nefesin sıcaklığından da anladığım kadarıyla hedef bu sefer ben olmamıştım. Peki ama diğerleri...
Bilinçaltımda kurduğum onlarca senaryo yüzünden kontrol edilemeyecek derecede titreyen sinirlerime aldırış etmeden, Andrey'in donuk ifadesine odaklanmış bakışlarımı, odanın beni asıl ilgilendiren köşesine doğru çevirdim. Büyükannem ve kız kardeşim Esma, birbirlerine sıkıca sarılmış halde, insanın içine işleyen ürkek bakışlarını tek bir noktaya çevirmişlerdi. O an istemsizce bende onların baktığı yere doğru başımı çevirdim. Bizi buraya getiren askerlerden ikisi tam da hatırladığım yerlerindeydiler fakat aralarında olması gereken Aleksey'in yerinde devrik bir sandalye ve onun yanındada hareketsiz duran bir beden vardı.
"ALEKSEY!"
Aşşağılık herif onu vurmuştu. Karşılaştığım bu manzara yüzünden bir anlığına kendime hakim olamadım ve tepemde dikilen iki zebani kılıklı askere aldırmadan dostumun yanına doğru koştum ama artık her şey için çok geçti. Gökteki melekleri dahi kıskandıracak güzellikteki masmavi gözleriyle doğrudan katiline bakıyordu ve başından aldığı ölümcül yaradan sızan kan, masumiyetle bezenmiş yüzünü kızıla boyamıştı. Ben, ben onu bu halde görmeye alışkın değildim. Hemen yanına çöktüm ve başını dizlerimin üzerine koyup, eskisi gibi gülümseyebilmesi için dudaklarını silmeye çalıştım ama herdefasında, durmak bilmeyen kan bana engel olup, tekrardan kapatıyordu yüzünü.
---- Benim yüzümden, benim yüzümden. Niko, Aleksey her ikiside benim yüzümden öldü. Onları peşimden sürüklediğim için, dedim ağlamaya alışkın gözlerimi kanıyla silerken. Ardından da bitkin haldeki yüzümü artık can düşmanım olan Andrey'e çevirdim.
---- Benide vur. Kurtar beni bu vicdan azabından. Kurtar, dedim tüm bedenimi saran yoğun bir teslimiyet duygusuyla ama kılını dahi kıpıtdatmaktan aciz olan Andrey, yalnızca adamlarına hamle yapmalarını istercesine bir işaret vermekle yetindi. Ardından da kan bürümüş gözlerini bana çevirdi.
---- Yaşadığın bu acı sana ders olsun, evlat. Artık blöf yapmadığımı da anlamışsındır. Şimdi kalk ordan ve verdiğim görevi yerine getir. Aksi takdirde, tıpkı arkadaşınınki gibi bu güzel yüzlü hanımın da beyni dağılır, dedi ve sıkıca kavradığı silahını bir kez daha kaldırıp, namlusunu Esma'ya doğru çevirdi.
---- Tamam, tamam. Sakin ol, dedim ve öbür dünyada buluşmak için can attığım Aleksey'in artık tamamen hareketsiz kalan başını yavaşça yere koyup ayağa kalkmaya çalıştım.
---- Ne istersen yapacağım. Yeterki onlara zarar verme ve şu lanet silahını indir, dedim. Ardında da odanın ortasına doğru bir kaç adım attım.
---- Pekala. İlk kaybını verdin genç adam. Ayrıca şu aciz haline bakıyorumda ikincisini kaldırabilcek gibi de durmuyorsun. O yüzden şu lanet kutuyu bir an önce bulsan iyi edersin. Yoksa gençliğinin baharında, olanlardan bihaber buraya getirilen kız kardeşine yazık olacak, dedi ve süremin başladığını belirtircesine iki elini yana doğru açıp tekrardan yerine oturdu.
Ölüm, bir türlü peşimi bırakmayan, dostlarımı birer birer benden alan korkunç gerçek. Bu safer, hayatı boyunca benden çok daha cesurca adımlar atan ve yaşamayı fazlasıyla hakeden Aleksey'i almıştı. Andrey'in de dediği gibi bir yenisine daha dayanacak gücüm yoktu. Bu yüzden yaşadığım acıyı kalbime gömdüm ve odadaki tek masum insan olduğuna inandığım kız kardeşime bakıp usulca gözlerimi kapattım.
O ana kadar uzakta olmasına rağmen varlığını hissettiğim insanlar olmuştu fakat bu sefer benden istenen bir eşyanın yerini bulmamdı. Bu evde bir yerlerde saklanmış halde olan kara bir kutu. Peki ama daha önce bulunmadığım bir yerde, hiç görmediğim bu kutuyu nasıl bulacaktım. Ortamdan soyutlanıp gözlerimi kapattığım o anda aklıma gelen tek bir şey oldu. O da Niko, Aleksey ve yurttan bir kaç arladaşımla oynadığım körebe oyunu. Artık hiç biri yanımda değildi ve ebe olma sırasıda bana gelmişti.
O oyun sayesinde öğrenmiştim görmeden hissetmeyi, dokunarak bilmeyi. Derin bir nefes aldım ve canlılığından emin olduğum tek kolumu havaya kaldırıp, serinliğini bir an tüm bedenimde hissettiğim duvara dokunup yürümeye başladım. Bastığım her tahta parçasında, temas ettiğim her eşyada ayrı bir yaşanmışlık vardı ve sanki hepsi bir olmuş beni yönlendiriyor gibiydiler. Yaklaşık on dakika bu şekilde yüzlerce anı ile dolu odayı dolaştım ve sonunda tüm enerjinin birleşip bir bütün haline geldiği yerde durup gözlerimi açtım ama karşımda açık kahve tonlarında ki duvar dışında başka hiçbir şey yoktu.
Arkamı döndüğümde Andrey ile bir an gözgöze geldik. Derinden aldığım bir kaç nefesin ardından aklımdakileri onunla paylaştım.
---- Burada, her ne arıyorsanız o burada, dedim ve bir yandan Aleksey'in cansız bedenine bakarken, diğer yandan duvarın bir kaç adım yanına geçtim ve üzerimde biriken yoğun enerji ile birlikte olduğum yere diz çöktüm.
---- Hasan, dikkatli bir şekilde kır şu duvarı,dedi Andrey karşısında ki en kalıplı adamına bakarak. Az önce üzerime atlayanlardan biriydi bu adam ve gücünü çok iyi biliyordum. Zorlanmadan bu ahşaptan yapılma duvarı kolaylıkla içine geçirebilirdi fakat o an tuhaf bir şey oldu. Duvarın gösterdiğim yeri adamın daha ilk hamlesinde öyle düzenli bir şekilde çöktü ki içerisinde sakladığı koyu renkteki kutu bir anda tüm canlılığıyla ortaya çıkıverdi.
Bu o olmalıydı, Andrey'in gözlerinde ki parlaklıktan ve duyduğu heyecandan bu kolaylıkla anlaşılabiliyordu. Yıllardır peşinde olduğu şey şimdi karşısındaydı. Peki onca canın yitip gitmesine değmiş miydi bütün bu olanlar. Annem ve babam dahil onlarca yakınım,dostum bu kutu yüzünden canından olmuştu ve bende onu kendi ellerimle can düşmanıma teslim etmek üzereydim.
---- Teşekkür ederim Karl. Sen üzerine düşeni yaptın ve sıra bende,dedi Andrey ve tek tek adamlarına baktıktan sonra biran da kanımın çekilmesine neden olan emrini verdi.
---- Kutuyu alın ve sonrada hepsini öldürün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystère / ThrillerHasta olduğunu bilemeyecek kadar aciz bir adamın tanıştığı insanlarla birlikte her dakika değişen yaşamı ve bu hareketliliğin getirdiği geri dönüşü olmayan ölümcül kararlar. Tam da Stephanov ailesine yakışan bir hayat. (Satışta)