Jungkook
Hepimiz sabahın erken saatinde kalktık. Akşamdan kalma olmamıza rağmen stajyerlik için şirkete gitmemiz gerekiyordu. Ne zaman çıkış yapacağımızı bilmiyordum. Ancak sıkı çalışmak zorunda olduğumuz kesindi. Hep beraber evden çıktık. Jimin hyung da bizimleydi. O da sözleşmeyi imzalamak için gelecekti.
Kısa süre sonra hepimiz şirkete vardık. İlk önce CEO ile konuşacaktık. Bu yüzden sırayla odasına girecektik. Sıra bana geldiğinde diğerlerine söylediği şeyleri bana da söyleyeceğini düşünüyordum. İçeriye girdiğim gibi eğildim ve selam verdim. Bana koltuğu gösterdiğinde ilerleyip oturdum. Aşırı gergindim ve ne diyeceğimi bilmiyordum. Elindeki dosyadan ismimi okuduktan sonra "Evet. " diye cevap verdim.
"Jungkook-ah bugünden itibaren şirketimizde stajyersin. Zorlu bir süreç seni bekliyor. Eve gidip eşyalarını toplayıp yurda taşınman gerekiyor. Odanın numarasının yazılı olduğu kağıdı dışardan danışmadan alabilirsin. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Senin söylemek istediğin bir şey var mı? "
Başımı hayır anlamında salladıktan sonra "O zaman çıkabilirsin. " dedi. Ben de yavaşça ayağa kalkıp odadan çıktım. Eşyalarımı şimdi mi almam gerekiyordu? Sanırım içerdeyken bunu sormam gerekiyordu. Hyunglarımın yanına döndüm. İçeriye girmiş olanlar biliyordur diye düşündüm. NamJoon hyungun yanına gittim.
"Hyung ne zaman yurda taşınacağız? "
"Şimdi. "
"Eve mi dönüyoruz? "
"Evet. Herkes çıksın beraber gideriz. Jin hyung da artık şirkete veda edecek. "
Jin hyung şirkete asla veda etmez diye düşünüyordum ama artık yapmak zorunda. Hepimiz yeni bir hayata başlıyorduk. Jimin hyung staja yarın başlayacaktı. O yüzden bugün o evde yalnız kalacaktı. Onun için biraz endişeliydim ama tek başına bir gün de kalabilir değil mi?
Herkes çıktıktan sonra hep beraber eve döndük. Bütün eşyalarımı topladım. Odam artık bomboştu. Buraya ilk geldiğim zamanı hatırlıyorum da ailemi bırakmayı hiç istemiyordum. Şimdi ise burayı bırakmak istemiyorum. Birkaç ay belki de yıl sonra şirketi bırakmak istemeyeceğime eminim. Her ne kadar küçük bir şirket olsa da harika şeyler başaracağımıza inanıyorum.
Son bir kez elimdeki valizle odaya baktım. Sonra odadan çıkıp aşağıya indim. En son gelen de ben olmuştum. Herkes çoktan hazırlanmıştı. Sırayla kapıdan çıktık. Jimin hyung da "Yarın görüşürüz! " diyerek kapının önünde bizi uğurladı. Her şey başlıyordu. Sıkı çalışmalar, terler, gözyaşları, uykusuzluk ve sonunda ise çıkış yapacaktık. Çekingenliğim hala içimde olsa da heyecanlıydım. Büyük bir şeyin parçası olacaktık. Son kez Jin hyungun arabasına bindik. Cebimden telefonumu çıkartıp annemin numarasını tuşladım. Ona haber vermemiştim.
"Anne? "
"Oğlum! Nasılsın? Nerelerdesin? "
"Anne sana bişey söyleyeceğim. "
"Söyle oğlum. "
"Biz topluca dün BigHit'in seçmelerine katıldık. Ve kabul edildik şu an stajyerlik için yurda taşınıyoruz. "
Ona önceden söylemedim diye üzülür sanmıştım ama o aksine buna çok heyecanlanıp sevinmişti.
"Ahhh benim oğlum kocaman olmuş. Harika bir haber bu! Bir şey ister misin? Sana getireyim mi? "
"Hayır anne. İyiyim. Seni sonra yine ararım. "
"Tamam oğlum. Çok öpüyorum seni. Bizi unutma. "
"Tamam. "
Telefonu kapattıktan sonra yurda geldiğimizi fark ettim. Arabadan çıktıktan sonra bagajdaki valizi de çıkarttım. Şirkette aldığım kağıdı çıkartıp odamın numarasına baktım. Çantamı da alıp içeriye girdim. Hyunglarım da aynı şekilde. Hepimiz son başvuru yapan insanlar olduğumuz için aynı odalarda kalıyorduk. Her odada iki katlı iki tane ranza vardı. Bizim odada ben ve Tae hyung kalıyorduk. Kalan iki ranza boştu. Jin, YoonGi, HoSeok ve NamJoon hyung bir odadaydı. Onların odası doluydu. Yani bizim odaya birileri gelebilecekken onların odasına kimse gelemezdi. Yanımda Tae hyung olduğu için önemsemedim. Valizi çıkartıp eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Eşyaları yerleştirdikten sonra diğer stajyerlerle tanışmak için ve biraz çalışmak için şirkete gidecektik. Yine de acele etmedim. Tae hyung benden önce çıktı. Ben de o çıktıktan biraz sonra yurttan çıktım. Tam karşı kaldırımda sarı saçlarıyla bana bakan Lisa'yı görmesem yoluma devam edecektim ama beni bakışlarıyla durdurdu. Öylece yüzüne bakıyordum. Onu görmeyeli kısa bir süre olmuştu ama bu kadar özleyeceğim aklıma gelmezdi.
Yanan yeşil ışıkla yaya geçidinden geçti. Ben ona bakarken sanki her şey ağır çekimdeydi. Güzel saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Sanki bir reklam filminde gibiydi. Bana geldiğinden emin değildim ama ben ona bakarken bana gülümsüyordu. Yine de umutlanmamam gerekiyordu. Tae hyunga geldiğine emindim. O yanıma varana kadar böyle şeyler düşünüp durdum kafamda. Tam karşıma durdu. Hala şaşkındım. Çünkü benim yanımdaydı.
"Günaydın. " dedi güzel sesiyle. Kendimi toparladıktan sonra cevap verdim.
"Günaydın. "
"ChaeYoung'dan burada staja başladığınızı öğrendim. "
"ChaeYoung? "
"Rose. "
Doğru ya onun diğer ismi ChaeYoung'du.
"Ben de şirkete doğru gidecektim. Biraz geç kaldım aslında. "
Yanından ayrılmak istemesem de ayrılmak zorundaydım. Ona veda etmek üzereydim ama o bana veda etmeye meraklı değildi galiba.
"O zaman beraber yürüyelim. "
Beraber yürürken içimde tutamadığım o soruyu sordum.
"Lisa bana geldiğine emin misin? Tae hyung çoktan şirkete varmıştır. Yarın sabah biraz daha erken gel istersen. "
"Hayır sana geldim. "
İşte kalbimi 4728472 defa attıracak o söz. Umutlanmamam lazım demiştim değil mi? Öyle olmuyormuş.
"Bana mı? Neden? "
"Arkadaşız sanıyordum. Elemeleri geçtiğin için seni tebrik edemeyecek miyim? "
Tabi ya! Arkadaşız. Başka ne olacaktı ki zaten? Ben kimim ki zaten? Tae hyung varken bana geldi diye sevinmem de saçma. Sonuçta Tae hyungla sevgili olamadığı için onu ziyarete gidemiyor ama benimle arkadaş olduğu için gelebiliyor. Şu kızların kafası nasıl çalışıyor? Benim onu sevdiğimi bilmiyormuş gibi bana hala nasıl arkadaş muamelesi yapabiliyor?
Yolun ortasında birden durdum. Her zamanki gibi şaşkınlığı büyüyen gözlerinden belli oluyordu. O koca gözlerini bana dikti.
"Lisa ben seninle arkadaş falan olmak istemiyorum! "
Şimdi bana bir dışardan bakın. 20 yaşındaki utangaç Jungkook bunu söyleyebilir mi? Tabiki hayır. Nasıl söylediğim hakkında hiçbir fikrim yok. Kendi kendimi gaza getirip böyle konuşuyorum işte.
"Jungkook ben özür dilerim. Haklısın. "
"Hayır aslında öyle demek istemedim. Yani demek istedim ama istemedim. Aslında karışık biraz. Yani bilmiyorum. "
Evet iyice batırıyorum. En iyisi susmaktı ben de sustum.
"Sorun değil ben seni anlıyorum. Sadece seni tebrik etmek istemiştim ama sanırım gelmem hataydı. "
Arkasını gidip döneceği sırada kolundan tutup kendime çevirdim. Kore dizilerindeki o an gibi. Gerçekten romantikti. Ve esas oğlan esas kızı öper. Ama ben Jungkook'um. Ve "Lisa'nın arkadaşıyım". O yüzden sadece durdurdum.
"Daha yol bitmedi. " diye de ekledim. Gülümsedi. Ben de gülümsedim. Onunla sevgili olamasam da arkadaş olmak da iyidir diye geçirdim aklımdan. Kolunu bıraktım ve şirkete kadar beraber yürüdük. Kapıya kadar geldiğimizde yine gelen anlık cesaretle ona sarıldım. Arkadaşlar birbirlerine sarılırlar değil mi? O da gitmeden bana "Beni aramayı unutma. " dedi. Tabiki arayacağım "arkadaşım".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Playing With Fire
Fiksi Penggemar[TAMAMLANDI] İkinci kitap Blood Sweat & Tears'a beklerim ^_^ *** "Hyung seni görmeye ihtiyacım var. " "Sorun ne? Nerdesin? " Beni daha telefonu açtığım gibi endişelendirmişti. Daha merhaba ya da alo demeden beni görmeye ihtiyacı olduğunu söylemişti...