Bölüm 83

326 50 12
                                    

Rose

Gözlerimi kapatmış ölmemek için dua ediyordum. Ayak sesleri iyice yaklaşmıştı. Korkuyordum. Ölmemek için dua ederken bir yandan da umarım öldürürlerse acı çektirmeden öldürürler diyordum. Bomboş bir arazinin orda bulduğumuz kulübeye girmek zaten aptallıktı. Ama böyle olacağını kim bilebilirdi ki? Burda yaşayan bir insan olduğunu bile düşünmemiştim. Her yerden uzakta, hiçbir şeyden haberi olmadan yaşayan biri olmalıydı en fazla.

Kapı kolu çevrildi ve yavaşça açıldı. Gözlerim hala kapalıydı. Lisa'ya fısıldadım.

"Lisa ne görüyorsun? "

"Görmüyorum. Gözlerim kapalı. " diye cevap verdi. O kadar korkuyordum ki sanırım birkaç dakika sonra altıma bile yapabilirdim.

"İşte buradalar. "

"İyi de bunlar BlackPink'in üyeleri. "

BlackPink adını duyduğum gibi gözlerimi açtım. Karşımda üstünde çok eski kıyafetler olan bir çocuk duruyordu. Yanındaki yaşlı adamın koluna girmişti. Arkasında da birkaç polis vardı.

"BlackPink de ne? " diye sordu çocuk. Bizi tanımadığı için bu haldeydik.

Ben "Lisa aç gözlerini. " derken polislerden biri çoktan yanıma gelmiş kollarımı çözüyordu. Bir yandan da "Kusura bakmayın kızlar. " diyordu. Bütün bu aksiyon boşuna mıydı yani? Boş yere mi altıma edecektim ben? İnanılır gibi değil.

Yerden kalktıktan sonra karşımdaki çocuk da benden özür dilemeye başladı. Sonra polisler de durumu açıkladılar.

"Bu gördüğünüz çocuk bu beyefendinin torunu. Dedesinin hastalığından dolayı her gün yürüyüş yapması gerekiyor. Onlar yürüyüşe çıktığı sırada siz gelmişsiniz. Eve geldiklerinde sizi uyuyarak gördüklerinden ve dolaptaki bütün yemekleri bitirdiğinizden hırsız olmanızdan şüphelenip sizi bağlamışlar. Şehirden çok uzakta yaşadıklarından kim olduğunuzdan haberleri yok. "

Şimdi her şey netleşmişti.

"Peki beyefendinin sorunu ne? Yani hastalığı? "

"Bilmiyoruz. Tıbbi birkaç terim kullandılar. Adını hatırlamıyorum bile. Sadece ufak bir ameliyat için çok para istediklerini biliyorum. Bizi de görüyorsunuz. " diye cevap verdi çocuk. Şu anda okula gidiyor olması gerekirken burda dedesine bakıyordu. Bizden bile haberleri yoktu. Yemeklerini nasıl alıyorlardı?

"Hadi kızlar sizi şirketinize götürelim. "

Biz çıkarken çocuk hala özür diliyordu. Arabaya bineceğim sırada durdum. Geri yanlarına gittim. Vicdanım rahat etmiyordu.

"Ben size yardım edebilirim. Eğer kabul ederseniz. Bizimle birlikte şirkete gelir misiniz? Biraz konuşuruz bu konuyu. "

Çocuğun annesiyle babasını bile soramıyordum ona. Duyacağım kötü bir cevapla onu üzmekten korkuyordum. Elimden tek gelen yardım buydu. Neyse ki onlar da kabul ettiler. Beraber arabaya bindik. Bütün yol boyunca şirkete gittiğimizde ne diyeceğimizi düşündüm. Eğer gerçeği öğrenirlerse bu ikimiz için de kötü olabilirdi. Bir yalan uydurmak zorundaydık. Ama ne? Oraya neden gitmiş olabiliriz? Lisa'ya döndüm.

"Lisa şirkete döndüğümüzde ne söylemeyi düşünüyorsun? " diye kulağına fısıldadım.

"Bilmiyorum. Ben de onu düşünüyorum. " diye cevap verdi. Acilen birşeyler bulmak zorundaydık çünkü her dakika şirkete biraz daha yaklaşıyorduk. Kim bilir bizim için ne kadar endişelenmişlerdir? Özellikle Jisoo ve Jennie unnieyi düşünemiyorum bile. Ama en azından onlar endişelerinden dolayı bize kızmayı unutabilirlerdi. Ve asıl soru : Diyelim şirkete söyleyecek yalanı bulduk. Onlara da mı yalan söyleyeceğiz? Eğer Lisa'ya kalırsa onlara yalan söylerdi ama ben hiç istemiyordum. Sonuçta biz bir aile sayılırız artık.

Bütün yol boyunca aklımı kurcalayan sorulardan sonra şirkete vardık. Kötü haber söyleyecek bir yalan bulamamış olmam. Lisa'yı bilmiyorum tabiki. Arabadan bizimle beraber inen çocuk ve o dede ile birlikte şirkete girdik. Bizi gören herkes birden ayağa kalktı. Şaşkın ifadelerle hemen yanımıza koştular. Ortalık kalabalıklaşmadan önce gördüğüm sekreter çoktan CEO'yu aramıştı bile. Kalabalığı dağıtan şey de o oldu. Yanımıza sinirli yüzüyle geldi.

"İkiniz çabuk benim odama! " diye hiddetle bağırdı. Arkamı dönüp çocuğa baktım.

"Benimle gelin. "

Biz CEO'nun peşinden ilerlerken, o da danışmadaki kıza dönüp "Diğer üyeleri ara ve kızların geldiğini haber ver. " diyerek asansöre doğru ilerledi. Asansöre girdiğimizde bir an dönüp baktı. Kafasını çevirdikten sonra bir daha baktı.

"Siz de kimsiniz? "

"Sehun efendim. " diye cevap verdi çocuk. Adını ben de şimdi öğreniyordum.

"Adını değil kim olduğunu sordum. "

"Onlar benimle. " diye ortaya atılınca sustu. Kata geldiğimizde inip odaya doğru ilerledik. Kapıya geldiğimizde Sehun'a döndüm.

"Siz burda bekleyin. Biraz azar işitip hemen geliyorum. " dedikten sonra içeriye girdim. Lisa zaten benden önce içeriye girmişti.

"Şimdi sakin olacağım. Belki de kızacağım bir şey olamamıştır değil mi? " diyerek başladı Yang Min Suk.

"Siz ikiniz orada ne yapıyordunuz? " diye devam etti. Lisa'ya döndüm. Konuşması gereken oydu. Çünkü eğer ben konuşursam her şeyi anlatacaktım.

"Size gerçeği söyleyeceğim. " dedi. Ne yani gerçekten anlatacak mı? Eğer söylerse biz biteriz. Aslında daha çok o biter. Sonuçta ben onun yanında zorla giden biriyim.

"Biliyorsunuz ki ChaeYoung çok düşünceli bir insan. Dışarıda gördüğünüz o çocuk ve dedesinin durumu pek iyi sayılmaz. ChaeYoung internette gezinirken onlara rastlamış. Onlara yardım etmek için oraya gittik. Ama yolu kaybetmiştik. Bu yüzden bir gece gelemedik. Sonra şans eseri rastladık. "

"Lisa polisler sizi bulduğunda ChaeYoung'un kollarının bağlı olduğunu ve çocukla dedesinin sizi tanımadığını söyledi. "

Al işte. Yalanı ortaya çıktı bile. Ne bekliyordum ki?

"Bizi tabiki tanımıyorlar çünkü oturdukları yerde iletişim kurabilecekleri hiçbir şey yok. Biz evlerine vardığımızda geceydi ve evde kimse yoktu. Onları beklerken uyuya kaldık. Onlar da bizi hırsız sanıp bağlamış. "

Tamam şu an yalan söylemiyordu. Sadece olanları kurgulayarak anlatıyordu.

"Jennie ve Jisoo sizin için çok endişelendi. Bir an önce onları görün. "

"Peki. "

Ve işte Lisa ve ChaeYoung bir işten de böyle bir şekilde sıyrılır. Yüzümdeki mutlulukla dışarıya çıktım. Oturma yerlerinde Sehun dedesiyle birlikte oturuyordu. Lisa devam ederken ben yanlarına gittim.

"Buraya yakın bir yerde bildiğim güzel bir hastahane var. Dışarda bir araba hazırlatacağım. Dedeni oraya bırakacağız. "

"Ben gerçekten teşekkür ederim. Sizin elinizi bağlayıp bir sandalyede bütün gece beklettik ama önemsemeden bize yardım ediyorsun. "

"Sonuçta bilerek yapmadınız değil mi? " diyerek gülümsedim. Beraber ayağa kalktık. Aşağıya indiğimizde şirketin arabasına doğru ilerledik. Arabaya bindikten sonra hastahaneye varmamız kısa sürmedi. Sehun içerdeki doktorlarla durumu konuşurken ben de ödeme işlemleri için bir bayanla görüşüyordum. Gerekli tahlillerin yapılması için dedesini odaya yatırdılar. Ben de ödemeleri hallettikten sonra odaya yanlarına gittim.

"Sehun dedenle özel olarak ilgilenecekler merak etme. Ve bugün ben de seninle özel olarak ilgileneceğim. "

"O ne demek? "

"Dedeni doktorlara emanet edip benimle gel. Her şeyi göreceksin. "

"Ama dedemi bırakamam. "

Uzun zamandır konuşmayan dedesi sonunda konuştu.

"Sorun değil oğlum. Bak ben buradayım ve iyiyim. Git sen. "

"Evet. Merak etme ondan mahrum bırakmayacağım seni. Sadece birkaç saat. "

İstemediği bakışlarından bile belli oluyordu. Ama yine de kabul etti.

"Tamam gidelim. "

Playing With FireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin