Jimin
Yorgunluktan gözlerim kapanıyordu. Narkozun etkisiyle hala uyanmamışlardı. Oturduğum banktan yavaşça kalktım. Yanımdaki hyunglara söyleyerek kafeteryaya doğru ilerledim. Beni bir bardak değil üç dört bardak kahve ancak uyandırabilirdi. İçeriye girdiğimde siparişini bekleyen Rose'yi gördüm. Bu beni istemsiz olarak mutlu etmişti. En son Jungkook'un ameliyata alındığı gün konuşmuştuk ve o zamandan beri onu görmemiştim. Üstelik odalar birbirine yakın olmasına rağmen. Ona doğru ilerledim. Tam yanında durduğumda beni fark edip yüzüme döndü. Kocaman bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Selam. "
Bu kadar mutlu olması beni şaşırtıyordu. Lisa'nın hafızasını kaybettiğini duydum. Eğer Lisa onu hatırlamıyorsa üzgün olmalıydı diye düşünüyorum. Yine de onun gibi mutlu bir ifadeyle cevap verdim.
"Selam. "
"İyi misin? "
"İyiyim. Sen? "
"Bitkin görünüyorsun ya da moralin bir şeye mi bozuldu? "
İşte Rose'de en sevdiğim şey. Yüzümdeki gülümsemenin sahteyse her zaman sahte olduğunu anlaması. Konuşma arasında verdiğim kahve siparişini aldığımda elinden tutup onu masalara doğru yönlendirdim. Herhangi bir masaya oturduk.
"Sorun yok. Sadece birkaç gündür doğru düzgün uyuyamıyorum. Sen nasılsın? Lisa'nın hafızasını kaybettiğini duydum. "
"Evet. Benin için bir sorun yok. Beni hatırlamıyor olması biraz üzücü. Ama yine de onun adına çok mutluyum. İyi anılarından ziyade bütün kötü anıları silindi. "
Haklıydı. Geçici bir hafıza kaybı olduğunu düşünürsek bir süreliğine her şeyi unutmak güzel olabilirdi. Elimdeki kahveyi bitirdikten sonra ayağa doğru kalktım. Ona doğru dönüp görüşürüz diyeceğim sırada o da benim gibi ayağa kalkıp yanıma geldi. Benim yaptığım gibi elimden tutup beni dışarıya çıkarttı. Hastahaneden biraz uzaklaşıp çimenlik bir alana geldik. Anlamsızca yüzüne bakıyordum.
"Neden buradayız? "
"Yorgun olduğunu söylediğin için. "
Çekiştirerek beni çimenlerin üzerine oturttu. O da tam yanıma geldi. Hala ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Ne yani yorgun olan insan çimene oturunca yorgunluğu mu geçiyormuş? Ne saçma. Ben bunları düşünürken ellerini yanaklarıma doğru getirip yüzümü ona çevirdi. Ardından ellerini çekip bacaklarını gösterdi. Hala anlamıyordum.
"Gel. Yat. Dinlenirsin. "
İstemsiz bir şekilde gülümsedim. O da gülümseyerek bana karşılık verdi. Dediğini yapıp kafamı kucağına koydum ve yatar bir pozisyon aldım. Ellerini tereddüt ederek saçlarıma doğru uzatıp geri çekiyordu. Fark ettiğimde ellerini tutup saçlarımın üstüne koydum.
"Tereddüt etme. "
Başını tamam anlamında salladı. Saçlarımla yavaşça oynamaya başladı. Bu daha çok uykumu getiriyordu. İçtiğim kahvenin bir faydası olmayacaktı sanırım. Gözlerimi kapattım. O sırada konuşmasıyla birden kapanmış gözlerim açıldı.
"Jennie unnie ve YoonGi sevgili olmuşlar. Bu yüzden Jisoo unnieyle kavga ettiler. "
"Nasıl olur? "
"Bilmiyorum. Bu konu hakkında onunla hiç konuşmadım. Ama YoonGi'nin yaptıklarından sonra böyle bir şey yaşanması çok garip. "
"Jennie kaçırıldığında ona karşı farklı davranmasından dolayı şüpheliydim. Ama ona yollarımız ayrıldığında Jennie gibisini bulacak mısın diye sorduğumda bana onu sevmediğini söylemişti. "
"Yalanmış demek ki. "
Tekrar gözlerimi kapattım. Bir daha konuşmadık ve ben orada uyudum. Ne kadar süre uyuduğum hakkında pek bir fikrim yok. Gözlerimi yavaşça açtığımda Rose beni izliyordu. Ben ona baktığımda hızlıca bakışlarını karşı tarafa çevirdi. Bu hareketine istemsizce güldüm. Beni kucağına yatırmaya cesaret ediyordu ama gözlerime bakmaya cesaret edemiyordu.
"Ne kadar süredir uyuyordum? "
"Çok değil. Yarım saat oldu. Sanırım uzun uyuman için daha rahat bir ortama ihtiyacın var. "
"Bugüne kadarki en rahat uykum buydu. "
Konuşma sırasında bana bakan gözlerini tekrar çevirdi. Yavaşça kucağından kalktım. Ardından da ayağa kalkıp onu da kaldırdım. Hastahaneye doğru ilerledik. Hastahanenin ön bahçesine geldiğimizde bir bankta NamJoon hyung ve Jisoo'yu gördüm. Benim o yöne bakmamla Rose de o yöne bakıp olayı fark etti.
"Gerçekten mi? O ikisi birlikte mi? Bu iş iyice saçma bir yere sürükleniyor. "
Rose haklıydı. Kızlara yapılanlardan sonra bu yaptıkları çok saçmaydı. Biliyorum ben de Rose'yle birlikte bu şekilde davranıyorum. Ama ben Rose'ye hiç zarar vermedim. Aslında onlar da zarar vermedi. Neyse ne! Biz farklıyız işte. Ben bunları düşünürken NamJoon hyung banktan kalkıp hastahaneye doğru ilerledi. Rose'ye döndüm.
"Sen Jisoo'nun yanına git istersen. Ben de NamJoon hyunga bir bakayım. "
Kafasını tamam anlamında salladığında alnına bir öpücük kondurup hızlıca hastahaneye doğru ilerledim. Hastahaneye girdiği gibi ortadan kaybolmuştu. Nasıl bu kadar hızlı olabiliyor? İlk kata bir göz gezdirdikten sonra HoSeok hyung ve Jungkook'un olduğu kata gitmeye karar verdim. NamJoon hyungu kaybetmiş olmanın boşvermişliğiyle yavaş adımlarla merdivenleri çıktım. Diğerlerinin yanına dönmek için koridorun başına geldiğimde YoonGi hyungun üstünde onu yumruklayan NamJoon hyungu görmemle koşarak yanlarına ilerledim. Hemen onu YoonGi hyungun üstünden aldım. Kenara çektiğimde sakinleştirmek için konuşuyordum ama beni dinlemediğine yüzde yüz emindim. Gözlerini YoonGi hyunga doğru kenetlemişti. Belindeki elimi hızlıca kurtardı. Ne olmuş olabilir ki bu kadar derken YoonGi hyungun yanına gidip bağırmaya başladı. Bağırma sebebini Rose'den öğrendiğim için olaya tepkisiz kaldım. Sadece bakıyordum. Beni bu yaşanan olayların içinde bu bağırışmaların içinde ilgilendiren şey YoonGi hyungun söyledikleriydi.
"Onların canı kimin yüzünden yandı?! Tae! Bizi bu işe kim bulaştırdı?! Tae! Ama sonuç ne oldu?! Onu kurtarmamızı istedi ve biz onu kurtardıktan sonra kurtarılmaktan vazgeçip küçük bir kağıt parçası bırakarak bizi terk etti! Onun için göze aldığımız bütün tehlikeleri yok sayarak BİZİ TERK ETTİ!! "
HoSeok hyung ve Jungkook burada can çekişirken onun bizi terk etmiş olması gerçeği hepimizi yıkarken YoonGi hyung ortamdan uzaklaştı. Biz bir açıklama için Tae'ye bakıyorduk. Bütün olay YoonGi ve NamJoon hyung arasındayken şu an her şey Tae ile alakalıydı. Kafasını yere doğru eğdi. Söyleyecek bir şey bulamıyor gibiydi. Biz ise yalan olduğunu söylemesi için ona yalvaran gözlerle bakıyorduk. Gözlerinden damlayan yaşları fark ettiğimde yalan demeyeceğine kesin olarak inandım. Kafasını biraz daha kaldırdı ama hala yüzümüze bakamıyordu.
"Özür dilerim. "
Tek söylediği bu oldu. Sonra ise o da YoonGi hyung gibi yanımızdan uzaklaştı. Ben ise ne yapacağımı bilmeyerek arkadaki banklara oturdum. İyi haberler geldikçe yanında kötü bir haber öğreniyorduk. Ne zaman bitecek bu döngü? Ne zaman hayatımızda iyi haberler kötü haberleri kapatacak kadar güzel olacak? Biliyorum kötü olay yaşamak zorundayız. Hayat her zaman güzel olamaz. Sadece kötü olayların iyi olaylardan daha az olmasını istiyorum. Çok şey mi istiyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Playing With Fire
Fanfic[TAMAMLANDI] İkinci kitap Blood Sweat & Tears'a beklerim ^_^ *** "Hyung seni görmeye ihtiyacım var. " "Sorun ne? Nerdesin? " Beni daha telefonu açtığım gibi endişelendirmişti. Daha merhaba ya da alo demeden beni görmeye ihtiyacı olduğunu söylemişti...