Sisinin ölümünün ardından geçen iki gün boyunca kendimi toparlamak için uğraşmıştım. Vedatın peşine düşmek için çeşitli planlar yapıyordum ama bir yere varmıyordum. Mutfak kapısında Yamaç ile çarpışınca kafamı yerden kaldırdım.
Arada beni kontrol etmek için eve uğruyordu. Sisinin cenazesini evine göndermekle de o uğramıştı. "Nasıl oldun?"
çatık kaşları ile beni süzdü."İyiyim Yamaç ben" elini belime sardı. Alnıma öpücük kondurup kafasını geri çekti.
"Benimle kahveye gelmek ister misin?" hiç düşünmeden kafamı salladım. Düşünmekten çok yorulmuştum. Birisi sevdiğim insanların peşine düşüyordu. Ancak ben kim olduğunu bilmiyordum."Bekliyorum seni kapıda" kafamı sallayıp merdivenlere koştum. Üzerime uygun bir şeyler giyip çantamla montumu aldım. Dışarıdaki hava kışın son demlerini oldukça güzel hissettiriyordu.
Arabaya binip kapıyı kapattım. Yamaç mahalleye doğru sürdü. Sultan anne, Ayşe, Damla, Karaca şuan aşevindeydi. Arabadan inip kahveye ilerledim. Sultan anne beni süzdü ama bir şey söylemedi.
Kahve kalabalıktı. İdris baba, Paşa, Emmi, Salih, Cumali ,Selim hepsi masanın etrafındaydı. Yamaç elini elime kentlemişti. Birlikte içeri girdiğimizde gözler bizden tarafa çevrildi.
Cumali abinin yüzünde bir gülümseme oluştu elimize bakarken. "Gelin oğlum gelin" Celasunun oturmamız için bıraktığı sandalyelere oturduk.
"İyisin demi kızım?" Emmi bana soran gözlerle baktı.
"İyiyim Emmi" kısa cevaplar vererek çok fazla muhabbete katılmıyordum. Aklım hala Vedattaydı.Görevlerimin hepsini o atamıştı ama ben onunla sadece bir defa yüz yüze gelmiştim. Rusyaya gitmeden hemen önce. Annem öldükten hemen hemen bir ay sonra. Şimdi o benim yerimi biliyordu ama ben ona ulaşamıyordum.
Hissettiğim ürperti ile dışarı baktım. Her zamanki mahalleydi. Uzun süredir izleniyormuşum gibi hissediyordum. Bu his beni rahatsız ediyordu.
Yamaç elimi sıktığında dönüp ona baktım. Hafifçe gülümsedim. Gülümsememe karşılık verdi.
"Benim size söyleyeceklerim var" İdris Babanın sesi ile ona döndük.
"Sultanla ben, sizin düğününüzü yapmaya karar verdik" duyduklarımdan emin olmak için öne doğru eğildim.
"Oğlumun düğününü yapmadan gidersem, gözüm açık giderim" Yamaçla birbirimize baktık."Baba" Yamaç itiraz etmek için ağzını açtı. Elbette itiraz edecekti. Karısını kaybedeli henüz iki yıl olmuştu.
"Siz birbirinizi seviyorsunuz" Yamaç tekrar bana baktı.
"İdris Baba, ben ne anlarım evlilikten" hafifçe gülümsedim. Buruk bir gülümsemeydi. Yerine de ulaşmıştı."Kızım, bunu bir düşünün siz. Benim ve Sultan annenizin sizin mutluluğunuzu görmeyi hak ettiğimizi de unutmayın" Cumali abiye dönüp baktığımda hafifçe kafasını salladı. O da hemfikirdi. Yamaca baktım.
"Bu öyle bir anda verilecek karar değil" kaşlarımı çattım. Karacadan duyduğuma göre, daha önceki evliliği oldukça bir anda verilmiş bir karardı.
Yamaç dönüp bana baktı. Kafamı hızla İdris babaya çevirdim. Onunla aynı düşünmediğimi yeterince açık bir şekilde belli etmiştim.Selimin masada duran telefonu çalınca ortamdaki hava dağıldı. Sobanın içinde yanan odunlar çıtırdadı. Çay kokusu şimdi etrafımı sarmıştı.
"Tamam, benle Salih geliyoruz şimdi bekleyin" soran gözler şimdi Selime çevrilmişti.
"Şu bizim silahlar vardı ya, Şenoldan sonra üretimine devam ettiğimiz. Erdem aradı şimdi. Teslimat için hazırlarmış" Yamaç kafasını salladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/209429081-288-k181343.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜ
FanfictionSilahların sesi boşlukta yankılandı. Böyleydi işte kızın hayatı. Ansızın geliyordu intikam peşinden, sinsice...Talep ediyordu sahip olduğu canı, nereye kadar kaçabilirdi böyle? O da biliyordu, ölüm onun daimi sevgilisiydi. Nerede olursa olsun gelip...