Evin kapısının önünde park ettiğimde, sağ tarafta duran siyah arabayı gördüm. Arabayı durdurup kafamı direksiyona yasladım. Vedat buradaydı. Bu sabahki konuşmadan sonra bana baş sağlığı dilemek için burada olmadığına emindim. Onunla vakit kaybetmek istemiyordum ama onun burnu çok iyi koku alırdı. Bir şeyler çevirdiğimi anlarsa peşine düşerdi ve ben Begüm kozunu oynayamazdım.
Anahtarı çıkarıp arabadan indim. Ben henüz kapıya giden taşlı yolda ilerliyordum ki Demir bana kapıyı açtı. Bir süre bana baktı. Yanından geçmeden hemen önce anahtarı ona uzattım. O anahtarı alırken ben de içeri girip oturma odasına doğru ilerledim.
Cam kırıklarından arınmış olan yerler eski halinde görünürken, camın yokluğunda bir şeyler eksik duruyordu. Bana arkası dönük oturan Vedatı inceledim. Belimde duran silah ile kafasına tek kurşun sıkıp sonsuza dek ortadan kaybolabilirdim. Bu düşüncemle Gece belirmiş bana onaylamayan bakışlar ile bakıyordu.
"Vedat giderse, çift taraflı ajan gider" Benim bildiğim bu durumu tekrar bana açıklamış ve benim aklımdan geçen delice düşünceyi sandığına kilitleyip, yerine,karanlık bodrumun dibine atmama sebep olmuştu."Oturmayacak mısın?" Vedatın sesi ile kendime gelip karşısındaki koltuğa ilerledim. Demir salon tarafına geçmiyor durduğu mutfak tezgahının arkasından bizi izliyordu.
"Baş sağlığı dilemek için gelmedin bunu biliyorum. Ne istiyorsun?"
"Hep çok kabasın biliyorsun değil mi?" ortadaki sehpada duran kahvesinden bir yudum alıp fincanı elinde tuttu. Benim cevap vermediğimi fark edince devam etti."İşlerine karışmasan, kimse zarar görmeyecekti"dedi.
"Bana en başından, Davutun Çukurun peşinde olduğunu söyleseydin bunlar olmazdı"
"Ne yapacaktın?"
"Önlem alacaktım. Kimsenin zarar görmediğinden emin olacaktım"
Vedat hafifçe güldü. Gülüşündeki alaylı tonu seziyordum. "Sen Davutu tanımıyorsun" deyip fincanın sehpaya bıraktı.
"Tanıt o zaman" Vedat bir şey demeden beni inceledi.
"İleri gidip sınırları zorlamayı sever o. Kendisinin sınırları yoktur. Duygusuzdur. Parmağında oynatır herkesi..." o daha bitirmemişti ki araya girdim.
"Senin gibi mi?" doğrudan gözlerine bakıyor tepkisini ölçüyordum.
"Aynı zaman da senin gibi" dediğinde gözlerimi kırpıştırdım. Sonra devam etti:
"Ama seni, benden ve ondan ayıran önemli bir nokta var..." Vedat durup beni izledi sonra arkasına dönüp Demire baktı. Onun burada olduğundan ve bunu duyduğundan emin olmak ister gibiydi.
"Sen kendi hayatınla oynamayı seviyorsun. Hiç bir şey senin için yeterince riskli değil. Hiç kimse vazgeçilmez değil. Hiçbir kafes seni tutmak için yeterince iyi değil"kendisinde bu özelliklerin olmadığını itiraf etmesi beni şaşırtmıştı.
"Biraz daha devam edersen bana taptığını düşünmeye başlayacağım Vedat" kollarımı bağlayıp arkama yaslandım.
"Seni tapınılası yapan bendim. Kendi yarattığım bir şeye neden tapayım?"diye yanıt verdiğinde sinirin vücudumda dalgalanmaya başladığını duyumsadım.
Bağladığım ellerimi açıp öne eğildim."Yetersiz bir tanrısın sen Vedat, hiç kimsenin önünde diz çökmeye gerek görmediği. O yüzden ben varım değil mi? Sana diz çökmeyen herkesi, ortadan kaldırmak için" Vedat sessiz kaldı. Kafamı kaldırıp Demire baktım. Dikkatle bizi dinliyordu.
Vedat yavaşça yerinden kalktığında olduğum yerden onu izledim.
"Akşam sekizde seninle bir akşam yemeğine davetliyiz" gömleğinin kollarını düzeltirken beni tepeden süzüyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/209429081-288-k181343.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜ
FanfictionSilahların sesi boşlukta yankılandı. Böyleydi işte kızın hayatı. Ansızın geliyordu intikam peşinden, sinsice...Talep ediyordu sahip olduğu canı, nereye kadar kaçabilirdi böyle? O da biliyordu, ölüm onun daimi sevgilisiydi. Nerede olursa olsun gelip...