Yanağımdaki nazik dokunuş ile kendime gelip gözlerimi kırpıştırdım. Yamaç yatağın üzerine oturmuş beni izliyordu. Gökyüzü yine kıpkırmızıydı ve kar yağıyordu. "Saat kaç?" diye sordum yerimden kalkmadan. Azrayı uykusunda izlemek bana ne kadar yorulduğumu hatırlatmıştı ve ben de doğruca uyumaya gelmiştim.
"2 falandır herhalde" dedi kafasını kaldırıp dışarı baktı ve tekrar dönüp bana baktı. Yana doğru kayıp onun yatması için yer açtım. Yanıma uzanıp gözlerimin içine baktı.
"Ağrın var mı?" diye sorduğunda parmağını tutup yüzümde gezdirdim.
"Burada mı?" dedim doğrudan ona bakıyordum. Sonra avucunu alıp kalbimin üzerine koydum. "Yoksa burada mı?" beni bir süre izledi. Kalbimin üzerinde duran eli kalbimin daha da hızlı atmasına sebep oluyordu.
"Azra" elini kalbimin üzerinden çekip saçlarıma attı. "Ben senin canın yansın istemiyorum. Ben bu işlerden bu kadar kalp ağrısından uzakta olmak istiyorum. Denedim de ama..." parmağımı dudağının üzerine koyunca sustu ve bana bakmaya devam etti.
"O zaman söylemeyelim bir şey. Bizi bu hayattan hiç bir şey kurtaramadı bak. Sevdik, belki sevildik de ama yeterli olmadı. Bencil bir istek miydi ki bizimki? Neden yaşayamadık biz Yamaç? Neden mutlu olamadık?" söyleyecek bir şeyi olmasını umduğum için ona bakmaya devam ettim. "Bunun bir cevabı elbet var Yamaç ama biz bunu bilmiyoruz"
"Aramayı bıraksak belki de daha rahat ederiz" diye yanıtladı beni. Birbirimize bakmaya devam ettik.
"Yarın sabah bir kez daha cenazemiz olacak" dedi daha çok kendi kendine konuşur gibiydi.
"Celasun'u da benim yüzümden kaybettik" Yamaç kafasını dikleştirdi. Sonra olumsuz anlamda salladı kafasını.
"Sen, onları kurtarmak için elinden geleni yaptın. Her şey için suçlayacak birini arıyorsan babanı suçla, Vedat'ı suçla. Sana bu kadar acıya sebep olanları suçla. Ben senin bilerek ve isteyerek kimseyi ateşe atmayacağını gördüm. Sebebi mutlaka vardır"
"Uraz'ı öldürmeye gidicem" ses tonumdaki ciddiyeti anlamış olacak ki tamamen oturur pozisyona geçti.
"Bunun için erken Azra" yorgun yüz ifadesinden endişe seziliyordu.
"Erteleyecek zaman kalmadı, bak ben durdukça daha çok üstüme gelecekler. Yamaç ben onların neler yapabileceğini gördüm ,biliyorum. Sen de gördün" ben konuşurken beni dikkatle izledi.
"En azından yarına kadar bekle"diye yanıtladı sonunda beni. Ben de yattığım yerden kalkıp karşısına geçtim.
"Hadi gidelim" dedim. Kaşlarını çattı.
"Nereye gidiyoruz?"
"Nereye gitmek istersek?"
"Çok uzağa gidemiyoruz ki"
"Yeterince uzağa gidebilecek zamanımız var"
"Kaçalım mı diyorsun?" yüzünde bir gülümseme oluşmuştu ve bana her şeyi bir anlığına unutmak için güzel bir sebep olmuştu.
"Kaçalım diyorum" dedim ben de gülümseyerek. Yamaç yerinden kalktı. Beni hızla yataktan çekip kucağına aldığında ufak bir kahkaha attım.
"Hadi kaçalım" dedikten sonra odadan çıkıp merdivenlere ilerledi. Biz dış kapıya geldiğimizde Mutfaktan çıkan Damla ile karşılaştık. Elinde bir bardak su ile durmuş bizi izliyordu.
"Nereye bu saatte?" saçı başı dağılmıştı. Uykudan Azra için uyanmış olmalıydı.
"Biraz dışarı çıkalım dedik" diye yanıtladı Yamaç onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜ
FanficSilahların sesi boşlukta yankılandı. Böyleydi işte kızın hayatı. Ansızın geliyordu intikam peşinden, sinsice...Talep ediyordu sahip olduğu canı, nereye kadar kaçabilirdi böyle? O da biliyordu, ölüm onun daimi sevgilisiydi. Nerede olursa olsun gelip...