Vera, Tilki, Kırlangıç, Azrail,Kızıl Suikastçi, Azra...
Onca yüz, onca ayrı kişilik, kendini bir intikama kaptırmış, tek ruhlu bir kadın. Son dansını eden ayağı kırık bir balerin gibi, yürürken aksıyor, topallıyor ama en iyi bildiği şeyi yaparken, kanatlanıyor, süzülüyor...
Tepede durmuş, Aliçonun silahını temizlemesini parçalarını takmasını izliyordu ve aşağı bakıp bu akşam neler olabileceğini düşünüyordu. Demir vurulduktan sonra Nihatı vermekten vazgeçebilirlerdi. Hatta onu da alıp götürürlerdi. Genelde, takasta sizin adamınız bir hain damgası yemişse onun karşıya geçmesine izin verilmez orada işi bitirilirdi. Bu yüzden tarafların elinden bir şey gelmezdi, çünkü bu kitaptaki en eski kuraldı. Ama Azra için durum farklıydı. Azrayı almaya çalışmaları ve Türkiyenin bu konuda bir şey yapmaması olasıydı. Bir sürü cinayeti vardı. Hepsi kendi ülkesinin ve bazı ülkelerin koltuk sahibi insanlarına karşı işlenmiş suçlardı. Takas edilecek adamı da infaz etmek ve bundan Türklere haber vermemek elbette onları bunu yapmaktan alıkoyacaktı.
Azranın Yamacı buradan uzak tutmasının asıl sebebi buydu. Onun bunu görmesine göz yumamazdı. Çırpınmalarını, ona seslenmelerini ona koşmaya çalışmalarını görmektense ölmeyi isterdi. Bir kez daha ondan koparılmanın kendisine vereceği acı kadar kötü hiç bir şey olamazdı. Azra, Demirin yaptıkları ile ilgili bir dosya göndermiş ve bu karşı tarafın, Rusyanın, onayını almıştı.
Anlaşma basitti. Azra kendilerine asıl çift taraflı ajanı altın tepside sunacaktı, yani onlar öyle sanıyordu. Türkiye Nihatı alacaktı. Onda, işlerine yarayacak bir şey olmalıydı. Vedat onu bu yüzden Rusyaya göndermiş olmalıydı.Azra onun Türk tarafına geçmesinin özellikle önemli olduğunu biliyordu.
Azranın tek hoşuna gitmeyen nokta, Rusların kendisini almaya çalışıp çalışmayacakları oluyordu.
"Alacaklardır" dedi Gece yanında belirerek. "Senin gibi bir elması burada mı bırakacaklarını sanıyorsun. Bana kalırsa, seni tekrar çalışman için bile ikna edebilirler" Azra nefes verdi ve sesli söylediğini bile fark etmeden onu cevapladı.
"Alacaklardır"
Aliço kafasını kaldırıp ona baktı. Azra onun kendisine baktığını fark edince konuştu.
"Nişancı, dediğimi yaptıktan sonra burayı hemen terk edeceksin tamam mı?"
"Tamam... tamam" dedi Aliço kafasını sallayarak.
"Tamam"dedi Azra. Ona sarıldı. "Dikkatli ol" diye onu uyardı ve sonra arabasına atlayıp, aşağıya uçağın ineceği piste geldi.
Önce uçağın geleceğine emindi ama kendi tarafındakiler burada olmadan uçaktan inmeyeceklerini ya da takasın başlamayacağını biliyordu. Arkasına bakıp Aliçonun konumunu kontrol etti. Buradan görünmüyordu. Hava kararmıştı neredeyse. Pistin yanındaki ışıklar yandı.
Azranın kalbi deli gibi atıyordu.
"Korkuyor musun?" aniden beliren Gece birkaç adım önünde durmuştu.
"Hakkım değil mi?"
"Elbette ama sonuna kadar gelebildin ve bak ölmedin"
Azra gülümseyip kafasını salladı. Cevap verecekti ki gökyüzünden gelen sesi duydu. Gelmişlerdi. Gece kaybolurken Azra arkasına bakındı. Kendi tarafında henüz ses seda yoktu. Tek başına dikiliyordu.
Onu böylece alıp götürseler kimse bir şey yapamazdı herhalde. Azra buna güldü. Endişe ve panik ona bunları düşündürüyordu.
Arkasından gelen tekerlek sesleri ile dönüp arkasına baktı. General ve diğerleri buradaydı. Onlar arabalarını yan yana dizerken uçak henüz havadaydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/209429081-288-k181343.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜ
FanficSilahların sesi boşlukta yankılandı. Böyleydi işte kızın hayatı. Ansızın geliyordu intikam peşinden, sinsice...Talep ediyordu sahip olduğu canı, nereye kadar kaçabilirdi böyle? O da biliyordu, ölüm onun daimi sevgilisiydi. Nerede olursa olsun gelip...