Bölüm 95

168 16 2
                                    

Azra boş hava sahasının hemen önünde arabadan inip kapıyı çarptığında orada duran başka bir arabayı fark etti. Bu Renas'ın arabası değildi. Kaşlarını çattı. Tanıdık bir araba değildi bu.

İçeriye doğru yürürken içeriden gelen sesler daha da netleşti. Bir kadın kahkahası duyduğunu sandı ama emin olamadı. Sonra bir kez daha dikkatlice dinledi. Gerçekten de bir kadın kahkaha atıyordu. Beyninden vurulmuşa döndü bir anda. Yaptıkları o kadar ince bir işti ki, yaş tahtaya basma ihtimalleri Azranın ödünü koparıyordu. Hızla içeriye doğru ilerleyen Azra onu takip eden Demir'i fark etmemiş ve onu buraya yönlendirmişti. Yıllarca onu takip eden ve birkaç ay boyunca yakınında olan Azranın sessizliğinin iyiye işaret olmadığını biliyordu. Bu kadar kayıp vermesine rağmen, hiç kimseye saldırmıyor, satranç tahtasını ters çevirmeye kalkmıyor hatta tek bir piyon bile yerinden kıpırdatmıyordu. Demir olduğu tepeden aşağıda duran depoya bakmaya devam ettti. Sessizce izliyor, görmeye çalışıyordu.

"Sonraki hamlen ne?" dedi sesli düşünerek. Azra ise çoktan depoya girmiş kapıyı arkasından kapatmıştı.İçerideki masada yemek yiyen ve gülüşüp konuşan Renas ile Öyküyü görünce kendini aptal yerine konulmuş hisetti. Namlunun ucundan aldığı Renas kendi elleri ile Azrayı sanki o namlunun ucuna koyuyordu.

Kapının ani kapanma sesi ile Öykü sıçrayıp o tarafa bakarken Renas da onlara doğru bakan Azranın duruşunu analiz etmeye çalışıyordu. Sinirli olduğu belliydi.

"Azra" dedi yerinden kalkarken Renas, Öykü ne olduğunu anlamamıştı ama bir şeylerin ters olduğu belliydi. Azra ona da aynı şekilde bakıyordu.

"Bize izin verir misin Avukat?" diye sordu sakince. Öykü dönüp Renas'a baktı. Ama bu bir hataydı. Azra otoritesinin bugün ikinci kez sınandığını hisetti ve tehdit ile yüz yüze kaldığı için sakin kalma çabaları yanıp kül oldu.

"Çık dışarı!" sesi çelikten duvarlara çarpıp onlara geri döndü.Azra gözlerini ikisi arasında gezdirdi. Öykü gözlerini kırpıştırdı. İtiraz edecek oldu ama Renas onun beline dokunarak hafifçe ileri itti. Öykü kapıya ilerlerken topuklularının sesi depoyu doldurdu. Kapı kapandıktan sonra Azra masaya doğru ilerledi ve masanın başına oturdu. Belinden çıkardığı iki silahını da Renasın oturduğu tarafa çevirdi.

"Dinliyorum. Anlatsana, hayatımızı kurtaracak tek planı neden tehlikeye attın?" Renas kaşlarını çattı. Ne yapmıştı? Ne olmuştu?

"Eğer Öyküden bahsediyorsan, o sadece..." Açıklama yapmasını istemiyordu Azra. O yüzden onu durdurdu.

"Öykü neden burada değil asıl soru Renas. Öykü burada olmamalı, evet. Problem onun burada olmasından daha büyük. Çünkü sen işini doğru yapamıyorsun. Ve eğer bunun sebebi onu becermekle çok meşgul olman ise, senden siktir olup gitmeni istiyorum. Ama biliyorsun ki Vedat senin ortalarda dolanmandan hiç ama hiç memnun olmaz" Renas araya girmek istedi ama Azra izin vermedi.

"Bitmedi" dedi elini kaldırıp onu durdurarak ve devam etti. "Ben senin kafanı bu delikten çıkarman için uğraşırken sen başka deliklerle meşgul oluyorsun. Bu bana neye mal oldu bilmek ister misin? Bir ajan var. Rusyadan gönderilmiş. Beni bulması için. Beni ödlürmesi için. Ya da Rusyaya götürmek için. Ben ilkini tercih ederim" silahını durduğu yerden alıp masanın diğer tarafına ona doğru ilerledi. Ağır ağır yürüyor ve aynı zamanda konuşuyordu.

"Neden biliyor musun?" Bir süre durup Renasın gözlerine baktı sonra yavaşça arkasına geçti. Silah hala elinde duruyordu. Renas yutkundu. Ama kıpırdamadı. Silahı onun kafasına soğuk kanlılıkla dayadı Azra. Renas, soğuk demirin ağırlığını hissedebiliyorlardı.

"Vedatın seni infaz etmek için yaptığı gibi, böyle kafana silah dayamazlar" bir mermi ile bitmez. Azra hafifçe öne eğildi ve Renasın kulağına yaklaştı. "Boom!" diye bağırdığında Renas irkildi. Azra onu korkutmuştu. Renas derin bir nefes verirken Azra silahı onun kafasından çekti.

"Böyle bitmez onlar için. Sen kaçabilirsin. Saklanabilirsin. Senden almak istedikleri bir tek canın var. Bir kurşun sadece. En fazla birkaç saniye canını yakar" Azra tekrar yerine dönmek için arkasını Renas'a dönmüş yürüyordu. Masanın etrafında bir tur atmış olacaktı. Durdu ve düşündü. Bir kurşun ile bitecek olsaydı keşke onun için. Ne güzel olurdu diye geçirdi içinden.

"Ama benim için bu böyle olmaz!" Bir anda yükselen sesi ile Renası bir kez daha ürkütmüştü. Arkasını dönüp ona baktı.

"Günler sürer, saatler sürer... Saniyeleri saymak zorunda kaldıkça fark edersin ki acı sadece bir ilüzyon. Tıpkı zaman gibi. Karanlık gerçek değil. Karanlıkta canavarlar da yok. Çocuk olmayı unutursun çünkü. Ama gözlerini kapatınca... O karanlık var ya..." durdu ve güldü. "En çok ondan korkmalı insan. Çünkü o karanlıkta her düşünce her his, içindeki çocuğu korkutan birer canavara dönüşür. Bunu anlamanı beklemem. Zaten, beklentilerime olan saygın da sorgulanır" Azra tekrar dönüp yerine ilerledi ve oturdu.

"Buraya gelmemin asıl sebebi sana plandan bahsetmek. Aklımda bir plan olduğunu tahmin etmiş olmalısın" dedi Azra onu inceleyerek. Soğuk soğuk terlemişti Renas. Kafasını salladı.

"Anlatmaya başlamadan önce Öykü ile arandaki ilişkiyi sonlandırmanı isteyeceğim" Azra önünde duran sigara paketine uzanıp çıkardığı sigarayı yine masadan aldığı çakmak ile yaktı. Sigaradan bir nefes alıp dışarı üflerken Renas'ın tepkisini izledi.

"Benden bunu isteme" ses tonu ricacı olsa da yalvarır gibi çıkmıştı.

"Senden istediklerimi yapmadığın için canım tehlikeye girdi. Bu yüzden tüm dikkatini bu plana odaklaman gerekecek"

"Tamam. Yapacağım. Ama ondan aryrılmak, benim dikkatimi toplamama engel olacak. Aklım onda kalacak. Düşünsene biri Yamacın senden uzakalaşmasını istiyor. Delirmez miydin?" Renas onu empati yapma yoluna itiyordu ama Azra tüm bu manipülasyon ve duyguya yön verme tekniklerine zaten fazlası ile hakimdi. O eğitimli bir casustu.

"Ben zamanında bunu zaten yaptım. Ona zarar gelmesin diye" Azra bakışlarını sabit tutarak ona açıklamasını yaptı. Renas kafasını salladı.

"Ama sen geri geldin ve başındaki bela da yok olmuş değil" Renas durmadan karşı açıklamalarda bulunuyor. Durumunu normalleştirme çabasına giriyordu. Azra ise daha da kızmaya başlıyordu. Ama içten içe biliyordu ki Renas tersleşerek ikna edebileceği bir adam değildi.

"Bu hiçbir şeyi değiştirmez. Bunu sen de biliyorsun. Ya da belki de bilmiyorsun. Ama göreceksin Renas. Öyle bir okyanus ki bu, biraz daha dibe batmaya çalışırsan, ayağın kuma değer sanıyorsun. Batıyorsun... Batıyorsun... Ama ayağın asla yere değmiyor. Neden biliyor musun?" diye sordu oturduğu yerden kalkarken üzerinde ruj lekesi olan bardağa bir süre baktı.

Sonra dönüp ona cevap bekler bakışlarla baktı. Renas ifadesiz duruyordu."Çünkü Okyanus gökyüzü ve gökyüzü de okyanus. Dünyan alt üst olmuş" Renas iç çekti ve başka bir şey demedi. Azra bunun iyiye işaret olduğunu düşünerek devam etti.

"İstediğini yapabilirsin Renas. Seni özgür kılmak için ölümüne engel oldum ben. Kim oluyorum da sana sevmeyeceğini söylüyorum "kapıya doğru çıkmak üzere ilerliyordu ki durdu. Dönüp ona bir de masada duran bardağa baktı.

"Kırmızı ruj sürüyor. Ona biraz daha dikkat et sadece" bir kez daha yüzünü inceledi ve depodan çıkıp arabasına bindi. Tepede duran Demir ise olduğu yerde kaldı. Onun peşinden gitmesi gereken kadın Azra değildi. Bu kırmızı rujlu kadının gözlerinde bir arayış vardı. Kullanılabilir bir şey. Demir içgüdüsel hareket edip bu şeyin peşine düşme kararı aldı.

ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin